Arkadaş
"arkadaş! meğer içimdekini ne çok bilirmişsin. sırf gözlerim kapalı bakmak istediğim de bile benim yerime, benim için sanki eksikliğimi doldurabilmek için "kendin için değil benim için" hep görürmüşsün... arkadaş! yıldızları sabaha yakın kaybettiğim halde, güneşin battığı o deniz de bıraktığı mahcup kızıllıkta bile, en zor zamanımda en kor ateşlerde bile benim yanımda değil de önümde olmayı tercih eden sen, bu dünyada uyuyup ta uyandığında en çok gereklilik hissettiren sen; 'sen olmazsan belki de' diye düşündüğünde ve cümleni bitiremediğinde en çok o zamanlar bir bağlılık oluyor.
Arkadaş! Dünya malının dünyada kaldığı ve bir zaman sonra çekip gideceğimiz bu dünyadan sadece adımız kalsın diye gösterdiğin çabaları sıralıyorum cümlelerimde. Cümle alem bilsin diye... Peki ben ne yapıyorum bu arada... İşte en zoru buymuş... Bunları dillendirmek pek çok günahın cezasından bile zormuş anlamaya başladım şimdi... arkadaş! Bir küçük rüya ile kaybettim ben seni. Ardı sıra gelen küçük küçük rüyalar... Sevgili sözcükleri aldı senin yerini. Belki de en büyük günahı işler gibi işledim saatli bir bomba gibi... bilmedim yokluğunun ben deki o boşluğunu... Tıpkı yağan yağmur getirdiği bolluğu hasattan sonra bir boşluk alır gibi hissettiriyordu bana...
Arkadaş! Bundan beri hep arka çıkmak istiyorum bu ilelebet duruma. İllet olsun az çok sana olan yoksunluğuma... Babamı ilk defa karşıma alıyorum ben... Arkadaş kötülük getirir derdi, yalanlıyorum işte, kapının o çekilip çıktığım sesiyle... Sana geliyorum arkadaş, ölmeseydim hem ben hep senin yaşayacağını zannediyordum, zan altında kaldım ben !!!