Artık Ben Hep Düşünüyorum
--Ben mezarlığı bir sevgilinin sevgiliyi kaybetme korkusuyla severim. Mezarlık bana var oluş ile sonsuzluğun, yokluk ile varlığın gizemli bir buluşma yeri olarak gelir bana. En saf en iç acıtıcı ve en acı göz yaşları burada dökülür.
--- En mahrem ve vicdani dualar buradan yükselir... Hiçbir şeyle doymayan insan nefsi burada doyuma ulaşır.. Mezarlıklar bazen ebedi huzurun ve sessizliğin bir sonbahar fidanlığıdır ki bu fidanlığın baharı ise ancak mahşer sabahı esen, rüzgarı ise yalınız o muhteşem günde İsrafil aleyhisselamın öttürdüğü düdüğü olabilir.
--- Genellikle, Güneş batarken, bir sararmış yaprağın titreye titreye Allah'ın huzurunda yalvarır gibi yerlere eğilerek düşüşü; çıplak bir dalın rüzgarın etkisiyle daima sallanması bana hep ölümü hatırlatır, ben hem üzülerek hemde acı acı gülümserim.
---Bir gün Allah'ın rahmetine ve o eşsiz merhametine emanet ettiğim anamı, babamı ve diğer akrabalarımı ziyaret için geçen günlerde bir akşam üstü idi, gerçek mekan sahiplerinin mekanına gitmiştim.
--- Hava o gün güzeldi ama iki gün öncesinden yağan yağmurdan kalan çamur halen tazeliğini koruyordu.. Islak ve nemli çimenlerin üzerinde geçip giderken bir ara ayağım çamura batarak sanki yeter diyordu. Rüzgarın da etkisiyle servilerden çıkan o sesin inleye inleye bir birine karışan seslerin karşısında duyulan o hoyrat yalnızlığın gönül gözüyle görünmesi karşısında içimde bir korku uyandı ve o yokluk denizinin sahiline varmış olmama rağmen içine girmeye cesaret edemedim...
--- Sararmış benizler gibi yerde duran kozalakların, ufacık taşların, insan ömrü gibi kurumuş dalların ve dikenlerin arasında yürüyordum. Mezarlığın topraklarının yalınız göz yaşlarıyla ıslanmış gibi-düşünüp ayaklarımın altına alıp üstüne basmaya kıyamıyordum; içim ürperip yüreğim titriyordu...
--- Rüzgar şiddetlendikçe, yaprakları dökülen servi dallarının birbiriyle çarpışmaları bana bir çok çırılçıplak insan cesetlerinin birbirleriyle çarpışması gibi geliyor ve korkunç bir çığlık, velvele koparılıyormuş gibi geliyordu bana. Bay kuşların çıkardıkları ve alay edercesine attıkları o kahkahaları ruhların veremedikleri hesabın acısından çıkardıkları sesler zannediyordum.
--- Bastığım toprak yığınlarının , çökmüş ve çürümüş mezarların orta yerindeki deliklerin altından, topraklarla dolmuş göz çukurlarının bana alay edercesine baktıklarını düşünürken, hemen yanı başıma düşen bir kozalağın üstüne bastığım an çıkardığı o sesten dahi korkar olmuştum.
--Hava karmıştı ,Karşıdan tıpkı namaza durmuş bir Müslüman topluluğu gibi duran mezar taşları her şeyin Allah'tan geldiğini söyleyen ve kabul eden,sesiz sesiz ve saf saf duran mezar taşlarının cephelerindeki düzensiz kırıkları,çatlakları,bunca senedir yokluk ülkesine göçüp gidenlerin alın kırışıklığına benzeterek, o ahrete ait ikaz edici kitabeleri okuya okuya gözümün önünde sanki sonsuzluk kapısının kanatları açılı verdi..
--- Bu arada maddi arzuları gaye edinmiş düşünceler,bir yığın mezar taşı şeklinde karşıma dikildi..İçime çöken anlatması zor olan islerin ağırlığından boynum büküldü.
-- Artık Düşünüyorum devamlı düşüyorum..