Aşk İmparatorluğu

suskunluğumun uçkuruğunda dolanan
söylemek istediklerim ve söylemeyediklerim..
iç'imin boşluğundayım
anlam vermediğim halatlar çekiliyor tenime
birileri liman sanıyor beni
oysa ben kendimi bilmiyorken..
yada ıssızlığımda dolanan bir rüzgarı o sanıyorum
komik olan da 'o' kim onu bile bilmiyorum
iktidarsız cümlelerimin tepesinden bakıyorum kağıdıma
ayrılığa isyan eden harfler görüyorum
nasıl bir krallıktır ki bu yasaklamıyor ayrılığı
'hasretlenin,o zaman daha çok bağlanacaksınız' diyor
Krallık kim mi diyorsunuz
takip edin mürekkep izlerini
yerlerde sürünen aşktır kendileri..

sahil yollarının girişinden utangaç bakışlı,
aralarında bir kaç adım uzaklık
sıkıntıyla karışık anlamsız suratlı olan çiftler girer
bir bilemediniz iki saat sonra sahil çıkışında aynı çifti
kadının elinde gül,aralarında bir nefeslik bir mesafe
yüzlerinde anlamsız kahkahalar..
anlayamam 60 dakikalık sürede
hangi masalları okurlar birbirlerine
ve dünyanın merkezini denizin eteği sanarlar
hangi silgidir ki gözlerdeki utangaçlığı silen
krallık şöyle der;
'aşk yürekte olmak ve bedende olmak üzere ikiye ayrılır.'
sonrasında susar
'yaşamalısınız ki yürekteminiz bedende mi anlayasanız.'
o kadın sahilden girerken kadındı sadece
şimdi elindeki gül ona aşık sıfatını taktı belkide
aşk nesneydi insan onu eline alınca aşık derdi kendine
o zaman o kadın yürekte değildi
erkeğin, onu sevdiğini inandırmak için aldığı bir güldü sadece
oysa açsaydı yüreğini onlarda yürekte olabilirdi.
arada istisnalar vardır elbet
yarım bi beden yürümeye başlar denizin kenarından
yüzünde ne bi değişiklik ellerinde ne de bir nesne
dışardan bakıldığında elleri cebinde rüzgarın saçlarını tokatladığı
başı önünde adımlarını takip eden bir kız görür,
oysa biri vardır yanında göremezler
yalnız'lığın koluna girmiştir aslında kız
küçük bir yürüyüştür aralarında geçen sadece
krallık yine şöyler der;
'yürekte olan aşk ikiye ayrılır;yalnızlığın vilayeti,kalplerin başkenti..'

yağmurun tanıklığında kalplerin başkentinden sürgün edildim,
yalnızlığın vilayetine.
krallık;
'aşkı acı'lı reçele bandırmalısınız,ozaman acısıda tatlı gelecektir
eğer yakmaya başlarsa dudaklarınızı aşkı kaybetmişsiniz demektir.' der
belki de ben aşkı 'acı'ya bandırıp ballandırdığımdan sürgün edildim
o ise itiraz etmeden teslim etti başka şehirlere
nefsin sınırlarını zorlayan bir şovalyeydi o
bana hiç gül vermeyi yeğlemezdi
zırhın soğukluğundan sıcaklığını hissetirdi
ama şovalyelerde ihanet ederdi.
belki de ben aşkı krallıktan yanlış tanımıştım
elinde o gülü taşıyan kadın daha mutluydu ozaman
krallık şimdilik son sözümü söylüyorum der;
'eğer aşkın sınırlarında dolaşıp yalnızlık vilayetine geçtiyseniz bu imparatorluğun her karışını
tanımışsınızdır' der.

05 Aralık 2010 2-3 dakika 1 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar