Aşkça
Son ses seviyorum seni; teoride fizyolojik bir uyumsuzluğun kalbe attığını hatırlatan şiirisin. Aruz vezniyle, hıçkırıklı beyitiyle ve girdaplı kafiyesiyle kabilenin başını çekiyorsun. Aşireti gönlün, al yazmasında turnaları uçan utangaç bir aşkısın teoride...
Teorik konuşmuyoruz ama; son ses seviyorum seni ve bunun bilgece sebebi yok. Alto tellerinde sesimin tonuna ısıtıyorum dem aşkın seviyorum dilini. Seviyorumca ters örtüyorum sana harfleri, üşüme. Göz kapaklarında dinleniyorum, evinin duvarında tablosu göz kırpıyor hasretimin. Duydun mu zil sesini? Haydi, aç kapını...
Kalbim senden tuz, sevdamın esamesi senden bir kase sevgi almaya geldi. Kırmazsın, eminim çünkü son ses seviyorum seni. Gecenin kaçık böcekleri cır cırken bana varan indirimli kuş cenneti merak hedefi sensin. Kafesinde tüyü kalmış umudumun; maviden taraf sensin. Çığıra çığıra ve çığırtkan bir sevdanın yolları bilmediğim taşından sana çarparcasına seviyorum seni.
Aşk kaşesini kalbine basmış; D’si yaşamış hayal ucubesi hikayenin. Dolar göz çeşmesi; Ferdi Tayfur’a selam...
Hazır mısın beni göz yangınından kurtarmaya? Miyop kalbim astigmat kısmetimin yüzü suyu hürmetine valla bir tek seni gördü. Essah köprüsü yıkılıyor çabuk koş bana. Yemin törenim kollarında şaraplansın. Cık cık... Kolların sevmeye tövbeli; o vakit kaçak çayını içmeye geldim sıyırmış umudunun; bana göz kırpıyor şıllık gecelerin üzüm şerbetinde.
Söz, sabah giderim seni sevmekten. Aman be canım, on iki saatlik periyotta gülmüyor mu aşk? Yirmi dört saati sana çevirip sende başa sarıp son ses sermeye aşkı ne gerek var?
Yalanıyla öldüm; dibi tutacak sonraki sensizliğin. Eyvah! Yaktık aşkı...
Nikah masasına meze oldu düşünsene, köz sevdası şahidi olduk. İçtik gözün aydın, şerbetiyle geldi sana sevdanın komşuluk hakkı...
Sizin bu yazılarınızı okurken nedense kendimi hep hazırolda hissediyorum. Sözcükleri seviyorsunuz. Okurlarınıza şölen havası yaşatıyorsunuz. Ama zaten lezzeti de böyle olmalı.