Aşksız
Aşksız
Batık bir geminin güvertesine konan güvercin soluklu aşıkların son nefesinde canlanıyor aşk, onlar birbirlerinin sarhoşluğunda erirken ve bazıları buna derinlik sarhoşluğu derken, ben biliyorum onların aşktan sarhoş olduklarını. Nefesleri nefeslerine değmiş ve son soluk olmuş ışıldıyor nehirsi denizin dibinde. Mercan adalarının ihtişamıyla kesişen mucizevi eflatuni aşk ışıl ışıl ışıldıyor,balıklar sessiz ve nazende bir ritmle okşuyorlar sevgilileri,aşıkları,bir annenin her ikisine de hasretle dokunması gibi,aşk anne gibi,uzaktaki özleyenler gibi,her ikisinin tenine de dokunuyor. Denizin dibindeki nehirsi akıntı aşıkları lacivert mürekkep balıklarının püskürttükleri ışıkla yıkıyor yeniden.Denize hayat vermeğe çalışırlarken,gökyüzünde güneş güne evrilirken,denizin alnında, maviye çapa atıyor küçük balıkçı tekneleri.Martılar eşlik ediyorlar çığlıklarıyla bu garip sabaha.Ezan sesleri denizi ve gökevini kutsarken,deniz yeniden temizleniyor laciverdi balıkçı gözlerde.Deniz vuslata ermeli bu gece,koynunda sakladığı ölü aşıkların aysu gözlerinden damlayıp denizi daha tuzlu hale getiren,aşka tutunmaya çalışan sicim yağmurları beline bağlayıp,kendini kendinden atmalı,atacak zaten....
Deniz,aşka evrilmek istiyor;bakışlarının gölgesini delicesine vurduğu kayalara bırakırken,delicesine özlediği sevgiliyi hatırlıyor.Ruh evinin avlusundaki güvercinleri ürküten bu sevda tozunun sessizliği;ürkmüş, aceleci,her daim acemi kanat çırpışlarıyla konuşamıyor. Deniz bu,kendinden sıkılıyor aniden.
Bir kuş yere düşüyor, kendini öldürmekten vazgeçip, sapanına sığınan bir deli çocuğun sapanından fırlayan bir taşa yenik düşüyor o minik yürek. Bilemeyecek başlangıçta; bir çocuk ömrüne diyet olsun diye Tanrının izniyle gökevinden koparılıp sahile vurduğunu ve güvercin gözlerin her seferinde çocuğun gözbebeklerine mıhlanacağını ve başka gözlerle ,adaş güvercinlerle o çocuğun kalbine konacaklarını sonradan anlayacak.
Akdeniz karardı aniden,köpük köpük oldu,hırçın dalgaları salıverdi göğsünden,bunalmıştı.Rengarenk,kırmızılı,mavili,morlu,güzel gözlü balıkları düşünecek hali yoktu.Bulutlar ve kumun arasında sıkışmıştı.Nefesi daralıyordu,başka bir kıyının sevdalısı olmayı düşünmemişti ki hiç...Med- cezir manzaralarında neden hep kendisi kıyıya vuruyor gibi oluyordu ki sanki...Aslında kendini parçaladığı ve ister istemez okşadığı o kıyı aşıktı denize.Vazgeçirememişti bu sevdadan çarptıkça kanatan o yosun tutmuş kayaları Vazgeçirememişti kendi sevdasından.Başka kıyılara vurmak istiyordu artık.Gökevinden,bulutlardan yana sıkıntısı yoktu,arada bir yağan yağmurla yüzünü yıkıyordu.Gözyaşlarını temizliyordu yüzünden.Hüzün kir olup akıyordu,derinlerine.Sıkılmıştı kendinden...Tamamen gök olamazdı..Tamamen bulut da...Kendi kendine hapsolmuştu.Tanrıdan şunu diledi.Nehirlerle baharlara akmayı,kiraz çiçeklerini öpmeyi,nehir balıklarıyla kavuşmayı....Nehirler,yüreğini besleyenler,kendini kendi yüreğinden usul bir neşter darbesiyle koparmalı,kendilerine ulamalı ve sonsuz yolculuğu tersine akıtarak başlatmalı ve O dağların eteğini bulup,kendi özüne kavuşmalıydı.Bunu diledi Tanrı'dan...Gökten üç elma düştü.....Düşündü,evet evet ya....Bu bir düştü.Yine karardı gök. Kendine hapsolmuşluğuyla tüm renklerini kaybetmiş soluklaşmış,kirlenmiş gökyüzünün aynasında kendini gördü...Üç boyutluydu film,kendini öldür...................dü!!!!!!!!!!!
O batık bir gemi şimdi,sadece rüzgarla dost kumların arasında bir çöl kuytusu ve göz göze gelmemeye çalışıyor ölü balık gözleriyle....Yalnız kelebekler uçuşuyor serap arayan susuz insanların gözbebeklerinde....
istanbul/8 haziran 2010