Atatürk’ ün Nutuk’ unu Okudunuz mu
1968-1970 Yılları döneminde Akşehir Orta Okulu’ nda okudum. Dinci görüşleri etken olan, bir ara Selamet ve/veya Refah Partisi’ nden milletvekilliği de yapan Şener Battal öğretmen aynı zamanda yanılmıyorsam müdür yardımcısı idi. Bu zat nasıl bir öğretmense öğrencileri döverken, öğrencilerin ceketlerini kollarını kaldıramaz durumda olacak şekilde indirtir, çocuk geri kaçmasın diye ayaklarının ucuna basar ve elinin tersi ile kesme atarak tokatla döverdi. O durumdaki 13-16 yaşındaki çocuğun, tüm öğrencilerin gözleri önünde içine düştüğü durumu, çektiği acıyı anlatmaya gerek yok!
Aynı dönemde Ahmet Acar adında, sıranın üzerinde çocuklara namaz kıldıran bir din bilgisi öğretmeni vardı. Yanılmıyorsam O da müdür yardımcısı idi! Yöneticilik işlerinden zaman bulamadığı için derslere sürekli geç gelirdi. O ara çocuklar doğaldır ki gürültü yaparlardı. Yine böyle bir gündü sınıfa/dersliğe hışımla giren Ahmet Acar, ayakta gördüğü bir öğrenciyi sıraların arasında evire çevire, tekme, tokat, yumrukla döverken bir de “ya bu kafirler kazanacak, ya Müslümanlar” diye bağırıyordu. Demek ki çocuk kafir, Ahmet Acar da Müslüman oluyordu!
O dönemin orta okul müdürü ve aynı zamanda sanırım coğrafya öğretmeni de olan Aydın Tekiner idi. Ders anlatırken öğrencilerin suspus oturup, nerede ise soluk almalarını bile yasaklamış, kimse o ders anlatırken hiçbir şeyle ilgilenemezdi, ilgilenmemeliydi! Ben de can kulağı ile dersi dinlerken yanımdan geçmekte olan Aydın Tekiner’ in kulağı tozuma yapıştırdığı şiddetli bir tokatla başımın döndüğünü, kulağımın çınladığını, hatta kısa bir süre baygınlık geçirmemin nedenini anlayamamıştım. Söylemedi de! Ben 13 yaşımda çocuğum ve o öğretmen ve müdürdü! Zil çaldı, dinlenme arası verildi ve bir arkadaşım, “önünde kitabını açık unutmuşsun” dedi! Ben ayırdımında olmamıştım, kendimi iyice dersi dinlemeye vermiştim! Tokattan sonra ise dersi falan duymaz olmuştum!
Dikkat edilirse bu üç kişi de dinci ve hem öğretmen ve hem de yönetici idiler! Ta o zamanlar bu kişilerden nefret ettiğim gibi dinden de soğumuştum. Öyle Allah’ ı, dini imanı dilinden düşürmeyen bu zatlar el kadar çocukları sadistçe, sapıkça, faşistçe, diktatörce dövüyorlardı.
Yatılı bölge okullarında, Kur’ an kurslarında, bazı dinci (tekke ve zaviyelerde( !) cemaat, tarikat, hizmet gibi adlarla faaliyet gösteren ve aslında yasalarımıza göre kapatılması/kapalı olması gereken) yerlerde; Kaimder, Ensar, Türgev gibi bazı dernek ve vakıfların yurtlarında da Kur’ an okumayı öğrettiğini iddia eden yada bize öyle gösterilen kimi öğreticilerin; “Uşşaki Tarikatı’nın lideri Fatih Nurullah, 12 yaşındaki bir kız çocuğuna cinsel istismarda bulunduğu gerekçesiyle tutuklandı.” Haberinde olduğu gibi şeyhlerin bile 9-10 yaşlarındaki, torunu yaşındaki oğlan çocuklarına cinsel istismarda bulundukları basında sürekli yer almıştı.Atanmayı bekleyen milyonlarca öğretmen varken, imam eşlerine bile köy okullarında öğretmenlik yaptırıldığı da basında yer almıştır. Şimdi de yöneticilerimiz genelde psikoloji, sosyoloji, felsefe, mantık gibi derslerin işlenmediği İmam-Hatipleri bitirmişler!
2021 Yılında, 21. Yüzyılda bir öğretmenin derslikten dışarı çıkardığı bir öğrenciyi tekme tokat yumruk atarak, döne döne dövüşünü duyan kimi öğretmenlerin dersliğinin kapısını açıp bakarak, kimi izlemekle yetinip, birinin de çocuğu o öğretmenin elinden zorla aldığını izlemiştik. Yine bir sakallı genç (!) öğretmenin, derslik içinde ve öğrencilerin “Yazık oluyor öğretmenim, yapma ne olur!” bağrışmaları altında tekme tokat yumrukla dövüşünü tv kanallarında izledik.
En son bir gazete haberinde “Muğla’nın Milas ilçesinde bulunan Semiha Altunkan İlkokulu’nda görev yapan 3’üncü sınıf öğretmeni Tuba T., bir öğrencisini yaramazlık yaptığı gerekçesiyle cetvelle dövdü.” Haberini okuyunca üzülmeden edemedim! Bu çocuk da 9 yaşında ve oyun çağında ve çocuk daha, çocuk..!
Eğitim düzenimizde bir yanlışlık yok mu? Nerede yanlış yapıyoruz diye düşünmüyor musunuz? “Deveye boynun eğri dediklerinde nerem doğru ki!” dediğini, mırıldandığınızı duyar gibi olsam da konumuza dönecek olursak; eğitim öğretim bilgiden, tarihten, sanattan, kültürden, psikolojiden, sosyolojiden, pedagojiden, felsefeden, mantıktan, bilimden ve en önemlisi sevgiden ayrı düşünülemeyecek kadar çok önemlidir.
Liyakat olmazsa olmaz zorunluluktur. İşi ehline vermek gerek..!
Çağdaş Tarihçi Sinan Meydan’ın da kitabında, Atatürk’ ün Nutuk’ unda yazdığı gibi, “Ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat medeniyet tarikatıdır."(30.8.1925) sözünü unutmayınız..!
Değerli Ahmet Emer öğretmenim, yazınızı okurken kendi öğrencilik yıllarıma gittim. Bizim de gerçek adını hatırlayamadığım ve öğrenciler tarafından Abuziddin olarak lakap takılan din öğretmeniz de benzer şiddet uygulamaları vardı. Ve bir keresinde de yanımdaki arkadaşım bir şey söylediğinde bana da sağlam girişmişti. Ancak diğer öğretmenlerde de vardı bu durum. Ancak sonrasında din dersimize gelen öğretmenimiz tam tersi çok sessiz ve ılımlıydı. Okul çıkışı bizlerle sohbet ederdi ve o zamanlar yaşı elli civarındaydı. Ben öğretmen çocuğuyum ve babamın siyasi duruşu nedeniyle etrafımızda sol görüşlü, aydın (!), çağdaş (!) öğretmenler çoktu. Ve ben o öğretmenlerimin de basit sebeplerle öğrenci dövdüğüne şahit oldum. Belki babam da dövmüştür. Ancak sağ görüşlü öğretmenlerde bu durumun daha fazla olduğuna daha çok gördüm. Yani konu sağ soldan daha başka meselelerle ilgili diye düşünüyorum. Bunun nedeni onların da aynı şekilde eğitim aldıklarına, çocuklukları döneminde sevgisiz bir ortamda yetiştiklerine bağlıyorum. Bilirsiniz eksiden babalar çocuklarıyla oyun oynamazdı pek. Bir de ev babadan daha büyü abi, dede falan varsa kesinlikle çocuk sevilmezdi. O döven öğretmenlerin çoğunun benzer ortamlarda yetiştiğini düşünüyorum. Bir de eskiden öğrenci velileri de bu konunun üstüne düşmezdi. Şahsen fen öğretmenim gereksiz yere bana tokat attığını başkasından duyan babamın aynı sokakta oturan ve babamdan farklı siyesi görüşlü olan fen öğretmeninin yolunu kestiğini tartıştığını biliyorum. Ama bunun sebebi birazdan değineceğim konu değil de meslektaş olma ve eski tanışıklıkları olmasıyla alakalıydı. Yani: "Çocuğuma vuramazsın, buna kimsenin hakkı yok!" Değil de: "Sen benim çocuğuma nasıl vurusun?" konusuydu. Oysa şimdi zaman değişti, buna bağlı olarak öğretmenler de değişti tabi. Bu yüzden de eskisi kadar dayak olayı olmadığını düşünüyorum ya da bizlere ulaşmıyor. Ancak şu da var ki; anne babalar eskisi gibi eti senin kemiği benim demiyor, çocuklarına sahip çıkıyorlar. Bunun farkında olan öğretmenler de buna göre davranıyor. Yazılacak çok konu var aslında. Ancak gelinen noktada eğitimimiz çağdaşlıktan uzaklaşmakta, bilim ve sanattan uzaklaşılmakta, tamamen iktidarın hayat ve siyasi görüşüne göre şekillendirilmeye çalışılmaktadır. Bir demecinde laf arasında "Eğitim seviyesi yükseldikçe, oy oranımız düşüyor." Diyen bakanımız da oldu memlekette. Benzer açıklamayı yapan dekan (rektör de olabilir emin değilim şu anda) da oldu. Öğretmen şikayet hattı oluşturuldu. Bir gece ansızın TEOG sınavları kalktı. Çocuklar aylarca çalışmış, babalar onlarca lira ders / okul ücreti vermiştir. Ancak sayın cumhurbaşkanımızın bir sözüyle kaldırılmıştır. Her yıl bir kaç kere müfredat değişikliği olmuştur. Ve bu sistem içinde yetişen öğrenciler şimdi bu memlekette bir yerlerde görev almaya başladı bile... Ve sizin de ifade ettiğiniz gibi tarikatlar bir çok kurumu olduğu gibi eğitimi de pay ettiler. İşgal ettiler. Nereden nereye değil mi? Daha kurtuluş savaşı sürerken 1. Maarif Kongresini" toplayan, sonrasında Köy Enstütüleri gibi tarihin akışını değiştirecek güçlü fertler yetiştirecek eğitim sistemi geliştiren bu memlekette gelinen nokta bu... Çok acı... Ufuk açıcı değerli çalışmanız için çok teşekkür ediyorum efendim. Saygılarımla...
Günün yazı ve değerledirmesini tebrik eder, Ahmet beyi kutlarım. Emeğinize sağlık.