AVM Manzaraları
Mahalledeki alışveriş merkezini dükkan sahipleri ve çalışanlarla birlikte açarım her ayın ilk cumartesi günü.
Temizlik sabah dokuz gibi başlar evde. Ben de AVM'nin açılış saati olan 10'a kadar sokaklara, parklara vururum kendimi.
Benim gibi pek insan olmaz daha açılır açılmaz AVM'ye damlayan. Çalışanların 'Deli misin nesin be adam? Haftasonu bu saatte ne işin var burada? Git evinde yat' imalı bakışlarına aldırış etmeden girerim içeri.
İçeri adım atar atmaz ilk uğrak yerim kahvaltı için en üst kat olur. Kahvaltımı yapıp çayımı içtikten sonra aylık olağan ziyaretlerime başlarım.
İlk durağım her zaman kitapçılardır. Önce yeni çıkan kitapların bulunduğu rafları gözden geçiririm. Kimler neler yazmış tek tek bakarım. Sevdiğim bir yazarın kitabı çıkmışsa pek keyiflenirim. Kitabı çevirip de arkasındaki fiyat etiketine bakınca keyfim kaçıverir. 'Bu ay şunu şunu şunu aldım, bunu da alırsam bütçeyi ne kadar zorlarım?' türünden muhasebesel hesaplara girişirim. Yıllardır geçimini yayıncılıktan sağlayan bir insan olarak ikinci hamur kağıda basılmış bir kitabın fiyatının bu kadar yüksek olmaması gerektiğini, birilerinin birilerini fena halde kazıkladığını düşünürüm.
Elektronik mağazasına girince kendimi kaybederim. Bilgisayarlar, fotoğraf makineleri, kameralar, taşınabilir harddiskler, DVD filmler... Hayatta bir kez bile zevk için giyim kuşam mağazalarının vitrinlerine bakmışlığım yoktur, ama burada hiç sıkılmadan saatlerce gezebilirim.
Vakit öğleye geldiğinde sinema salonlarında oynayan filmlere göz atarım. Öğle seanslarında genellikle pek kimse olmaz. Belki beş on kişi. Kimi zaman tek başıma seyrederim filmi. Koca salonu tek kişi için açmak sinemacının hoşuna giden birşey değildir tabii ki. Tek başıma film izlemenin en çok sevdiğim yanlarından biri de beş dakika ara geldiğinde makinistin başını uzatıp 'Abi ara verelim mi yoksa devam mı edelim?' demesidir. Paşa gönlümün o günkü keyfine göre karar veririm.
Sinema çıkışında en alt kattaki kafeye gidip kapuçino (İtalyancasının nasıl yazıldığını bilmiyorum, öğreneceğim diye de hiç uğraşamam) içerim. Günün her saatinde her çeşit insana rastlamak mümkündür burada. Biliyorum ayıp birşey ama, çaktırmadan çevre masalarda oturan insanların konuşmalarına kulak vermeyi çok severim. Bugünkü favorim yan masada oturan genç çift. Yirmi yirmibeş yaşlarındalar. Büyük ihtimalle ilk kez çıkmışlar. Delikanlı kızı etkilemek için sürekli espri yapmak zorunda hissediyor kendini. Kızın söylediği her lafa komik olduğunu sandığı bir cevap verme gayreti içinde. Kız da bu esprileri başarılı buluyor olmalı, kıkır kıkır gülüp duruyor. Çocuk 'Geçen gün n'oldu biliyo musun?' diye başlayıp bu sıralar internette sıkça paylaşılan bir espriyi kendi başından geçmiş gibi anlattı. Gülmekten kızın gözlerinden yaş geldi. Bundan cesaret alan delikanlı iyice azıttı. Başımdan geçti diye Met-Üst'ün daha geçen hafta dergide yayınlanmış bir karikatürünü anlatmaya başladı. Kız gerçekten bunları yiyecek kadar saf mı yoksa ara bozulmasın, ilişki ilerlesin diye yemiş gibi mi yapıyor çözemedim. Hesabımı ödeyip kalktığımda delikanlı Yiğit Özgür'ün karikatürlerine geçmişti.
Kimi zaman AVM'ler yararlı da olsa. İnsanı alışveriş çılgınlığına sürüklediği için bazı sakıncalarıda yok değil. Cumartesi ya da pazar günleri AVM yerine ben kırlara, pikniklere, göl kenarlarına gitmeyi daha çok seviyorum. Bazı yoğun günlerde park yerlerinde park bile edemiyorsunuz. Burada satılan çoğu ürün, diğer yerlere nazaran çok pahalı, o yüzden ben mecbur kalmadıkça gitmiyorum. Güzel bir deneme Mehmet bey kutlarım...👍