Ayışığında Kurutulmuş Erik

Gecenin en karasında bir çift geceye sırnaş göz ve ellerinde ağır yaralı şarkıların verdiği tedirgin üşümeler...



Günün ağır aksak yürüyüşlerinde dillerinden doğan ağrılar, belirsiz gölgelerin üzerinde büyüyen yeminli oyunlar birde açlığın verdiği bulanıklık gecenin bu saatinde sevgili gibi yanında kıvranmakta. Hangi sevgili kıvranır sevdasızlığın açlığında? Sorunun cevabını karıncalar bile bilmiyor ama ben gözlerimi karınca yuvasına sakladığım günlerin hatırına gülümsüyorum.

Ay ışığıyla konuşan tüm yıldızlar ertesi sabaha sönük uyanır hatta kervanların geçtiği çöllere düşer ateşleri o yüzdendir şefkat hep yakar yolcuların yüreğini. Ayrılığın kor olmasına sebep saçların veda zamanı yüze örtünmesidir aşkın namusunu korumak adına... Bu gecede öyle dipsiz bir kuyuda uyuyan rüyalarım beni kendimden alırken ben ay ışığında kaybolacak kadar gereksiz kimliklere kuşanıyorum.


- Gözlerimi örter misin eşarbınla, körebe oynayalım yakamozlarla...
Ay ışığı bu duyar mı sesimi kapar mı gözlerimi ve denizlerden doğan sancılarımla oyun oynayabilir miyim ya da bu merhamet denilen öfkenin ıslak halleri (ki burada ıslaklık yalınlaştırmak anlamında kullanılmamıştır tamamen gelecek zamanın rüyasıdır) sarar mı beni gece vakti.


- ellerimi öper misin ay dede saygısızlık değil bu annemin verdiği kuru eriklerden olsa gerek pek mutluyum gülümseyince ışığım dağları aşıyor büyüyorum , büyüdükçe küstah düşler kuruyorum....


Ay dede kimin elini öpmüş ki bu zamana kadar benim elimi öpsün ah ahmaklığım ellerimde filizleniyor. Ellerim ki badem ağaçlarının kök saldığı bahçeler kadar ağır yaralı, nefessiz kalmış güzün ortasında(burada ki güz uyaksızlıktan değil aslında sonbaharda değil nedensiz bir yakarış biçimidir)


? Saçlarımı tarar mısın dolunay? Uçlarına boncuk boncuk tebessüm takıp omuzlarımdan aşağı süzer misin? Benim saçlarım dilsizdir ürkekliği cenaze merasimlerinde yakalara takılan karanfil gibidir. Öyle ki soluğu genzini yakar ama ses etmez (burada ki soluğun yanması ateş düştüğünden değil susuzluğun tedirgin hallerindendir)


? ey kamer ey güzel bakışlı göğün sultanı sırtımı sıvazlar mısın bir kerecik? Üşüyorum ben gecenin ortasında ne sesimi duyan suretler ne de yoksunluğumu sarmalayan ezberler var. Kimsesizim anlıyor musun bakma sen kuru erik sadece hayaldi muharrem ayında bile bir tabak aşurenin içinde göremedim ben onu oysa severdim cemalini susuzluğun acısını tuzla bastıranların.


Dizelerim kanıyor yorgunluğundan ve ben kendimi salıyorum cümlelerin ortasına adı hep hüzünle anılan şiirlerimin kavgaları kıskanacak kadar eğreti acıları oldu.(burada ki eğreti sözcüğü öylesine kullanılmıştır yakışır halbuki dengesizlik acılara)


- Ey hilal bakışlım ey rüzgârı toprağıma üfleyen... Dizlerime öykü diye tozlarını serer misin? Kahramanları erken unutulmuş olmasın tıpkı yaşamlarında yer edindiğimi sandığım insanlar gibi onların sefil bakışında veda doğuracak sözlerimin uğultusu gibi. O zaman işte belkilere muhtaç bu yazgım nefes alır bakarsın dağlar kahverengiden buz mavisine döner.


Biliyorum her öykü gibi buda yarım kalacak ve okuyanlar sonunu bildiği hayatlardan uyanacak yüzlerine su niyetine uykusuz bakışlarını sürecek ve hepsi topluca gidecek öyküden. Sessizlik yine kalacak beklenen günlerin özleminde ve ben kedersiz şiirlerimi hiç yazmayacağım onların yüzünden ve bu yüzden işte sırf bu yüzden bakmayacağım artık yüzüne hiçbir umudun , adım unutulmuş güz yaprağı rengine dönecek.(burada ki yaprak tanımlaması doğayı sevmekten değil renginin uykusuzluk kokmasındandır)

02 Mart 2009 3-4 dakika 2 denemesi var.
Yorumlar