Babalar Günü'ne Bir Adım Kala - Bir Bayram Hazırlığıydı
Bir bayram hazırlığıydı eskilerde... Eskiler yerine yenilerin beklenip, heyecanla çarpan yüreklerin zamanla yarışıydı.
İki gün kala doldu o zaman; tuttu elimden babam ve yürüdük yenilere. Giymeler, çıkarmalar, sorular, cevaplar, beğenmeler, burun kıvırmalar...
Sonuçta beğendik ve paketlerle döndük eve...
Babaannem görmese olur muydu? Israr ettim anneme. 'Giydir' dedim, 'Yenilerimi gösterip geleyim..."
Giydirdi çaresiz... Her şey yeni ve ben çıktım yola.
Çok yakındı babaannem bize. Yan tarafta Z şeklinde bir çıkmaz sokaktan geçtin mi ulaşırdın.
Girdim o çıkmaza. Titriyorum yenilerimin üzerine... 'Pantolonun paçaları yere değmesin, tozlanır. Beyaz gömleğime kimse dokunmasın, lekelenir.' diyorum içimden ve yürüyorum...
Z şeklinde sokak da bir başka hani... Başlangıç ve bitişteki zikzaklar nedeniyle köşelerden sonrasını kimseler göremezdi.
Bizim futbol sahamızdı aynı zamanda Z şeklindeki çıkmazımız... Her birimizin bir yıldız futbolcu kimliğine büründüğümüz, bağıra çağıra, ter akıta akıta, bir köşe sonrasını bilmeden ve rakip kalecilerin birbirini asla göremedikleri, o zamanların bize göre Ali Sami Yen'i müthiş sahamız, işte bu Z şeklindeki çıkmazımızdı.
Topumuz da süper lüks idi hani... Mucidi olduğumuz, terzi amcamın dükkânından artan kumaş parçalarını kat kat bohçalayıp, küresel bir cisim haline özenerek dönüştürdüğümüz ve tek kusuru zıplamamak olan, hatta Pele'ye layık bir sanat harikasıydı.
Düşlerken bunları girdim çıkmaza. Bir de ne göreyim? Arkadaşlarım futbolda ve ben yokum. Kanbersiz düğün işte... Kızdım onlara, bağırdım:
- Oğlum neden bana haber vermedin?
- Yoktun ki! Aradık seni. Bir kişi eksik zaten... Hadi gir oyuna.
Durur muyum? Fırtına gibi estim tabii... Köşelerden hızla geçip, rakip kalelere sarktım... Voleler, röveşatalar, çalımlar, bağırmalar derken maç bitti sonunda Sami Yen'imizde. Babaanneye giysi gösterme zamanı geldi. Hiç bakmadan devam ettim yürümeye ve çaldım kapıyı. Zil yok tabii ki. Kapı tokmakları var ve boğuk boğuk 'Tak tak tak' sesleriyle haber veriyor içeriye.
Dedem açtı kapıyı... Şöyle bir baktı bana.
- Savaştan mı çıktın oğlum?
- Maç yaptık dede... 3 gol attım; ama yenildik yaaa...
- Annen baban gördü mü bu halini?
- Neyi dede? Hangi halimi?
- Bu elbiseleri...
Akıl ettim bakmaya. Aslı siyah olup toz rengine bürünmüş bir pantolon, ter rengi bir gömlek, gerdanda değil de ensede boy gösteren bir papyon... Bir de, o kirler yetmezmiş gibi, şu an tozlarla karışmış gözyaşlarının damlamasıyla oluşan lekeler...
Dedem şöyle bir baktı... Ne yapsın şimdi? Torun ağlıyor... Bayramlık gitmiş elden... Babadan yiyeceği azarlar da cabası.
Giydi ayakkabılarını, tuttu elimden. Gittik çarşımıza; ama değişik yerlere. Tepeden tırnağa yeniden donatılmanın hazzı da bir başka oluyor hani.
Eskileri... Yani babamın yenilerini... Yani eskimiş yenileri de bir paket yaptık eve geldik. Babaanneme iş düştü. Yıkadı kadıncağız teker teker. Ütüledi üşenmeden de. İki ayrı takım ve akşam oldu.
Dedem, babaannem ve ben Z şekli çıkmazdan geçmeye başladık. Karanlıktı ve bezlerle yaptığımız Pele'ye layık top da, milli futbolcu arkadaşlarım da yoklardı.
Bu kez bizim kapının tokmağı 'Tak tak tak' ses çıkardı. Üzerimde babamın yeni eskileri, elimde dedemin yeni yenileri... Dedemin suratı yapmacık bir asıklıkta ve kızmış gibi şekilden şekle giriyor kapının açılmasını beklerken.
Babam açıyor kapıyı...
- Sen bu çocuğa bu elbiseleri mi layık gördün?
- Ama baba güzeldi.
- Madem güzel bir şey almayacaktın, haber vereydin de ben alaydım! Aldım da...
- Baba neden masraf ettin?
- Sen çocuğa yakışmayan şeyler al, sonra hala konuş!
Arada bana sevecen göz kırpmalar dedemce. Babam çaresiz. Babasına ne desin? Aldı içeri tabii hepimizi. Bir de özürler diledi dedemden.
...........................................................
Şimdi ikisi de yok. Hatta babaannem de yok. Bayramlar oldu ama hep... Var bayramlar... Yine olacak...
Dedem yok... Babaannem yok... Babam yok...
Dedemin özenle taradığı sakalı, sevecen yüz hatları, torunları hariç müthiş otoritesi yok...
Babamın, babasının yanında belli etmediği sevgisi, baba sıcaklığı yok...
Babaannemin namlı yemekleri yok...
Ama bayramlar var. Hep oldu. Olacak da... Onlarca yıl sonra, benim de torunlarımın yazdığı anılar olacak belki...
Bayramlar hep olacak. Babalar gibi tıpkı...
Babasını kaybeden evlada da, çocuğunun ölümünü gören talihsiz babaya da olacak bayramlar...
Babalar Günü de olacak hatta. Belki hüzünle, belki sevinçle, belki buruk, belki neşe dolu...
Yâd edecek babalarını evlatlar; yok ise artık o...
Öpecekler babaların ellerini evlatlar; kendilerinden almadığı için şükrederek yaratana...
Zorunlu ve yapay sevgilerin değil, gerçek sevgilerin günü olacak Babalar Günü...