Bana Seni Gerek Seni
Adamın biri, denizden bir balık yakalamış ve ona karada yaşamayı öğretmiş. Gün gelmiş balığı tekrar suya atmış ve balık boğulmuş.
Akilen mantıksız gibi görünse de bu küçük hikaye sembollerden oluşan bir tür öğretidir. Zen hikayelerinde, pek çok bu tür sembolik ifadelerden oluşturulmuş kıssadan hisseler vardır. Yaşam aslında bir madalyon gibidir. Bir tarafında ruhsal eğitim, diğer tarafta zihinsel eğitim. Biz böyle biliriz. Oysa Hz. Musa derki "Ey Rabbim! benim göğsümü genişlet".Yani ilim ve bilgi ile doldur. Kur'anda geçen bu ayetin kesitinin orjinali 'Kala Musa, Rabbi aşrah li sadri' dir.
Bu halde ilim ve bilgi kalpten gelir, zihinden değil.
Yine Kur'an-ı Kerim in başka ayetinde "Ben insana ruhumdan üfledim "der. Bu da insanın ilim, bilgi ve düşüncelerinin, zihninde değil nefesin yuvası olan göğsünde olduğunun ifadesidir. Kaldıki Hz. Musanın Mısırın etkisinde kaldığı çağlarda ilim, bilgi ve düşüncelerin zihinde değil kalpte saklandığı biliniyordu.
Mevlana Mesnevisinde de şöyle der.
Herkesi az zan-i hud yar-i men
Az durun-i men necust esrar-i men
(Herkes kendi zannınca benim dostum oldu, İçimdeki gizimi hiç mi hiç aramadı).
Bundan altı yıl önce, sokakta yürüyordum. Vitrinlere bakıyordum. Bir vitrinin karşısında durdum. Vitrini unutmuş kendime bakıyordum. "ne " dedim "ne, neyi arıyorsun, AMACIN NE , NEREYE KADAR AL, AL, AL, GİY , GİY GİY"
Yavaş yavaş yürümeye başldaım."ne yapacağım, amacım ne , ne bekliyorum bu dünyadan, ne aldım bu dünyadan? iki kat elbise mi? hayır almam gereken başka bişey var onu almalıyım ama ne?
Sonra sordum "ben kimim, ne istiyorum? .Mevlananın Mesnevisinde geçen" Herkes kendi zannınca benim dostum oldu, İçimdeki gizimi hiç mi hiç aramadı" cümleyi okuyunca;
Bıraktım başkalarının dostluğunu ve sordum, ben kendime ne kadar dostum? İçimdeki giz ne?
Ve araştırmaya başladım. Kendini bilmekle ilgili elli çeşit kitap ; başka -başka yayınlara ait ama nerdeyse içerik yönünden aynı sözler aynı tema aynı işleyiş. Dikkatimi çeken şey de hakikaten bilgi, ilim ve düşüncelerin kalpten gelenlerinin gerçek olduğu ve zihinin sadece bu dünyanın fizik boyutunda, maddeye saplantılı maddeci bir tutkunun iplerini tutan olduğuydu. Okudukça hayatımda değişiklikler oluyordu. Anlamını bilmediğim birçok farklı mana, katmer katmer açılıyor kendimi aradığım yolda ışık oluyordu. Her gün kendimi daha heyecanlı, daha hareketli, daha hafif hissediyordum. Ne eski ayağım ayaktı, ne eski elim eski elimdi. Yunus Emrenin "Ete -kemiğe büründüm Yunus diye göründüm "sözünü binlerce kez içimde tercüme ettim kendime binlerce kez bu sözcüklerin derinliğinde gözlerimi kapadım, yüzdüm, yüzdüm, yüzdüm. Arkadaşlar korkmaya başlamışlardı(!) Her bir ağızdan bir ses çıkıyordu".Ulema olacaksın, kafayı yiyeceksin, bu kadar okuma, ne kızım senin derdin, çok içine kapandın"
Evet tamamen içime dönmüştüm. Ancak bu şekilde içimdekilerle tanışabilirdim. Dışarıdaki aşk sözcükleri beni kandırmıyordu. Mesnevinin Türkçesini okuyordum ve onun anlattığı manaları anlıyordum artık. Hemde tam onun anlattığı dilden içerik olarak o dil değil manasından yani.
Altı sene boyunca hep okudum, Yunusu okudum Mevlanayı okudum. , Feriuddin Attarı okudum ve Rabbimin bana üflediği nefese bu dünyaya gözlerimi kapatarak ulaştım. Geçenlerde bir insanla tanıştım ve onunla sohbet ettim. O benim ünlü biri olduğumu sandı. Sonra sıradan bir insan olduğumu öğrenince bana hakaret ederek kendinin uluslararası ödüller aldığını kendisiyle konuşma cesaretimden dolayı bana haddimi bildirmek için her türlü ağır sözcükleri sarfetti. Ben hala o vitrinde kendime bakıyordum ve ulaştığım şey o kadar muhteşem bir duyguydu ki , bu sayın beyefendinin yaptığı hakaretler ve haddini bildirme dersleriyle gülümseyerek ilgilendim
Umarım bir gün her kişi içindeki dostla tanışır
sevgiyle
( kaynak: Mevlana'nın Mesnevisine Boyutsal Bir Bakış.)