Bazı Öğretmenlerin Günü Kutlu Olsun
Öğretmenler Günü hakkında fikirlerimi ve kutlama metnimi yazmaya başlamadan hemen önce bu anlamlı günün tarihçesi hakkında kısaca bir özet geçmek istiyorum.
Milli Eğitim Bakanlığı Mevzuatlarında, Öğretmenler Günü Kutlama Yönetmeliği bulunmaktadır.
"24 Kasım 1928, Türkiye Cumhuriyeti devletininin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün "Millet Mektepleri'nin Başöğretmenliği"ni kabul ettiği gündür. Bakanlar Kurulu, Mustafa Kemal Atatürk'e "Millet Mektepleri Başöğretmenliği" ünvanını 11 Kasım 1928'de yaptığı toplantıda vermiş ve bu ünvan, 24 Kasım'da Millet Mektepleri Talimatnamesi'nin yayınlanması ile resmileşmişti.
Atatürk'ün 100. doğum yıl dönümü olan 1981 yılında, onun "başöğretmen" oluşunun yıldönümlerinde ülke çapında Öğretmenler Günü kutlanmasına karar verildi. Öğretmenler Günü ile ilgili kutlamalar, 26 Kasım 1992'de Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren Öğretmenler Günü Kutlama Yönetmeliği çerçevesinde gerçekleşir."
Bu kısa bilginin akabinde günümüze dönelim.
Yıl, 2013. Aylardan Kasım, Günlerden 23...
Bugün Ankara'da "bazı" Öğretmenler, hakları için, uğradıkları haksızlıklar için, olması gerektiği halde olmayanlar için, Atatürk'ün kendilerine armağan ettiği, Öğretmenler Günü için bir araya geldiler; yürümek ve ses çıkarmak istediler..
Peki ne oldu ?
Ne olabilir ki, Biber Gazı... Jop... Tazyikli Su...
İnanın içimden geçenleri yazmamak için kendimi zorluyorum. Kızgınlık mı desem, kırgınlık mı üzüntü mü, ne anlatsam ne söylesem bilemiyorum. Gelişmekte olan bir üçüncü dünya ülkesi olarak, bu derece kavgalarla hem de böylesi özel günlerde bile karşılaşmak hiç iç açıcı değil.
Galiba toplum olarak, günlere o kadar alıştırıldık ki, artık her şeyi kanıksayabiliyor ve hiçbir şeyi umursamıyoruz. Kendilerine hediye edilmiş bir günde tek silahı kalem ve fikir olan insanların ne derece tehlike içerdikleri ve bir savaş alanının ortasında kalmalarını gerekli kılacak fikri gerçekten duymak istiyorum. Mesela, Anneler Gününde yurdun dört bir yanında anneler bir araya gelerek yürümek isteseler, yine son derece insan haklarına aykırı bir tablo ile şiddete mi mağruz kalacaklar?
Ya da benzer bir tabloyu, Mart ayında Tıp Bayramında da görebilir miyiz ?
Görmeyiz diye düşünüyorsanız, nedir bu öğretmenlere duyulan öfkenin nedeni ?
Görürüz diye düşünüyorsanız, biz nasıl bu kadar şiddete düşkün bir hale geldik ?
Her iki sorunun da sayfalarca çözümlemesini yazsak en ince ayrıntılarına kadar irdelesek, tartışsak "sistem" değişir mi?
Ne düşünüyorum biliyor musunuz ? Öğretmen dediğiniz zaman önce bir durup derin bir nefes almanız gerekiyor, mesela bir çocuğunuz var ve okula gitme yaşı geldi, nasıl da uykularınız kaçıyor değil mi ? Nasıl bir okula gitmeli, öğretmeni nasıl olmalı, gireceği sınıf nasıl olmalı vs. gibi onlarca soru her gün rüyalarınızda bile aklınızı meşgul ediyor. Eğitimin çok önemli olduğunu, sadece çocuğunuzun değil sizin de geleceğiniz için nihai doğruya ancak akıllı adımlar atarak iyi eğitimcilere denk gelerek ulaşabileceğinizi düşünüyorsunuz. Çünkü, doktoru da polisi de öğretmeni de avukatı da psikologu da ve ne yazık ki hırsızı da katili de canisi de öğretmenlerin eğitiminden geçiyor. Bir bakıma aynı sistemin içinden geçiyor. Yani öğretmen sahiden önemli bir konuma sahip.
Dolayısıyla Eğitim Sistemi'niz iyi olursa geri kalan tüm sistemleriniz de "iyi" olacaktır. Peki Eğitim Sistemi'nin "iyi" olmasında önemli basamak nedir ?
Şüphe yok ki, iyi eğitimciler yetiştirmek.
İyi Eğitimciler yetiştirildiğini düşünüyor musunuz ?
Bu soruya cevabınız "Evet!" ise, hayata gayet toz pembe bakıyorsunuz diyebilirim. Ancak haklılık payınız yok değil. Çok başarılı fakültelerden mezun olan öğretmenlerimiz var evet iyi yetiştirilmiş, alanlarına son derece hakim, insan ilişkileri kuvvetli olgun öğretmenlerimiz var. Haklarını yememek lazım. Ancak altını çizmem gereken bir nokta var ki, söylemeden geçemeyeceğim, son on senede çok başarılı öğretmen olabilecek konumda olan onbinlerce öğretmen adayı meslekleriyle alakasız işler yapmak zorunda kaldılar ve kendi işlerine atanamadılar..
Ayrıca bu toplum zamanında öğretmenlikle hiç ilgisi olmayan insanların öğretmen olarak atandığına da şahit olmuştur. Yani böyle düşününce bir tarafta bu işi gerçekten hakeden ama elde edemeyen insanları, bir tarafta elde eden ama hak etmeyen insanları görüyoruz.
Gün geçtikçe de artan ve zorlaşan sınavlarla bu iyi eğitimcilerin, çocuklarımızın öğretmenleri olabilme olasılıkları da gittikçe düşmüştür.
Yani iyi eğitimciler var ama evlerinde oturuyorlar.
Bir başka önemli nokta ise, sistemin iyi öğretmenleri de çileden çıkartmaya odaklanmış bir halde yürüyor olması. Yani diyelim ki atandınız, falanca yıldır çalışıyorsunuz, alana dair bilginiz müthiş, öğrencilerle iletişiminiz çok iyi, üzerinize düşen tüm görevleri layıkıyla yapıyor geri kalan zamanda da işini yapmayanların da işini yapıyorsunuz bu kez de sistemin çarpıklığı sizi yormak için herşeyi yapıyor.
Hal böyleyken araştırmalar göstermiştir ki, mesleğe başlarken büyük umut ve ideallerle adım atan binlerce öğretmenin ilk beş yılın sonunda tüm enerjisini kaybederek, boşvermeye başlaması ciddi bir problemdir.
Burada durup tekrar başa dönelim, bugün Ankara'da diye başlayan cümlemizi yeniden düşünelim; bir Öğretmenler Günü Arefesinde, "bazı" öğretmenlerimiz ki öyle söylemek istiyorum ki, sistemi sorgulayan ve tüm bu carpıklıklara son verilmesini isteyen bu bazı öğretmenlerin kendi günlerinde seslerini duyurmak istemelerine tepki veren mevcut başka bir sistemin üyeleri, fikirlere gaz sıkmış, kalemlere jop atmıştır.
Durum öyle gösteriyor ki, gaz sıkan insanı yetiştiren öğretmenim, gaz sıkan insanın çocuğunun da öğretmenidir ve bu insan belki 24 Kasım sabahı elinde karanfille bir gün önce gaz sıktığı öğretmenin, gününü kutlamak üzere çocuguyla beraber yanına gidecektir...
Ve Başöğretmen'in yolunu süren öğretmenim, karanfili alıp hiçbir kırgınlık göstermeden kendisine jop vuran insanın çocugunun yüzünü öpecek ve buruk bir ifadeyle teşekkür edecektir...
Sonra, Pazartesi sabahı gelecek, hafta sonu hiçbir şey yaşanmamış gibi, göz yaşları silinmiş, morluklar hafiflemiş bir halde dersine girecektir... O öğretmenim idealist, o öğretmenim "iyi yetiştirilmiş bir eğitimcidir!"
Tam da bu nedenle bugün buraya fikirlerimi yazıyorum, çünkü kızıyorum armağan edilmiş günleri üzerlerine alınan öğretmen görünümlülere...
Benim kutlama sözlerim, başı dik alnı ak ve bastığı yeri titreten gerçek eğitimcilere!
Başöğretmen Atatürk'ün ilke ve duruşundan ödün vermeyen, tarafsız ve gerçek bilgiyi tüm öğrencilerine öğreten, ayrım yapmadan onları seven ve hiçbirinin yaşam hakkına müdahele etmeyen idealist , muhteşem ve sıradışı tüm eğitimcilerin;
Öğretmenler Günü Kutlu Olsun diyorum...
Onurlu duruşunuz sadece öğrencilerinizin değil, tüm toplumun ışığı olacaktır...