Bekleyiş Üzerine
Karanlıkların içinden çıkıp da sanki yaşama yeni doğmuş gibi araya giren tüm mesafeler insana öyle ağır geliyor ki, sürekli bir şeyleri beklemek ya da her an bir ışık doğacak diye ümit beslemek tam bir delilik haline bürünüyor. Sabır en mühim duygular eşiğinde olsa da, bekleyişin üzerine tuz biber olmaktan geri kalmıyor. Tepetaklak akan zamanın içerisinde bir put misali olduğumuz yerde kalmak, kuşun özgürlüğüne gıpta ederek, durmanın son noktasına varmakla daha ne kadar kısıtlanacağız bilmiyorum...
Kıskanmıyor değilim özgür tüm canlıları. Sanki bir şeyleri, birilerini beklemesem, ben de özgür olacakmışım gibi geliyor. En azından gönlüm ve aklım rahat olacak o zaman. Ne kimseyi düşünecek, ne de kendime bu işkenceyi sürdürme zorunluluğum olacak.
Tıpkı bir kaplumbağa gibiyim. Omuzlarımda taşıyamayacağım, haddinden büyük bir ağırlık ile gidemiyorum hiçbir yere. Belki kabuğum yerine acılarım, bekleyişlerim var. Oysaki kısa bir geçmişe, uzun bir gelecekle, hatta uzun hem de mutlu bir gelecekle devam etmek isterdim. Kendimi yaşamımın ortasında hala bugün de bir şeyleri bekliyor olarak görünce, daha da acıyorum geleceğime. Olmayacak, iyi bir yarın yaşayamayacağım işte... Dünüm gibi bugünüm de tek başına geçecek. Sersem gibi oradan oraya dolanacağım. Evet, geleceğim tıpkı böyle olacak.
Bütün sözcükler bana sitemle bakacak artık. Eskiden bana umut aşılamaya uğraşan her nokta da kesecek elini eteğini üzerimden. Zaten öyle değil miydim ki? Yalnız, tek başına hayatla boğuşan, çabalayan, durmayan yılmaz kati bir yürekle bekleyen mantıksızın teki... Sürekli yüreğini dinleyerek, duygularına takılıp düşen bir akıl körü değil miydim ben? Öyleydim, hala da öyleyim. Şimdiden acıyorum geleceğime ki, daha fazla yararım olamayacak ona.
Bunları düşünmek haddinden fazla yoruyor beni. Sanki kendimden de bıkmış gibiyim. Hâlbuki daha iyi bir gelecek düşleyemez miydim? Sadece hayallerim ve mutlu düşlerimle kurulu bir yarına ?hoş geldin' deyip, onu hayatıma yerleştiremez miydim? Aydınlık bir akılla daha çok düşünüp daha çok yazamaz mıydım? Etrafıma her daim neşe saçan o nadir insanlardan olup da, kendimi değil hayatı düşünen, kahkaha atmak isteyen, yaşadığını hisseden, bir deniz sıcaklığıyla durmadan ilerleyen, seven, belki de tüm marifetiyle dünyayı kendi niyetiyle donatan, çok okutan, yazdıran, kuştan daha özgür, bir yelden daha hızlı, bir buluttan daha beyaz olamaz mıydım?
Evet, ben bütün bunları yapabilirdim. Hatta yaşamın mutluluk siluetini bile çıkarabilirdim. Ama işte şu beklemek olmasa...
MAYIS 2012
Hayat acısı ve tatlısı ile bir bütün. Beklemek de hayatın sıradanlığı içinde bazen yoğunluğuna yaşanan, bazen normal bir seyir alan duygu aslında. En büyük bekleme edimi kanımca ahiret hayatı için yapılan bekleme, sonucunda da iyi insan olsun veya olmasın herkes acıyı değilde orada mutluluğu ve cenneti bekliyor, ama kimse de kendine yüreklilikle sorma cesaretini göstermiyor kanımca ''Acaba ben o cennete layıkmıyım''diye. Konstantin Simonof'un güzel bir şiir vardır ondan kısa bir bölüm ile yazdıklarımızı noktalayalım ''Karlar tozarken bekle, ortalık ağarırken bekle, kimseler beklemezken bekle beni'' Güzel bir denemeydi kutlarım seni Filiz içtenlikle...👍