Ben Bu Oyunu Anlamıyorum
Sabah kalkar işe gider sonra işten döner oturur sonra da uyursun. Hayat sıradan, sıkıcı dersin. Birgün biriyle veya seni çok sevindiren bir olayla karşılaşırsın ve hayat çok güzel gelir.
Ölmek için güzel bir gün, yaşamak için güzel bir gün arasında sıkışıp kalmışsın.En güzeli aslında en mutlu olduğun gün ölmek ya da en mutsuz olduğun zaman yaşamak.İkisi aynı değil mi? İkincisini zaten çoğu zaman yapıyoruz.Birincisi onu kimse istemez zaten.O zaman üzüldüğümüz ve hayatı sevmediğimiz zamanlar yalan söylüyoruz,gerçekten sevmiyoruz belki de ama yalan söylüyoruz.Bunu farkında bile değiliz,bir yerlerde bir şekilde birileriyle paylaşıyoruz artık her neyse,çığlıklar atıyor görünüyor içimizde patlayacak gibi olan duyguları açığa çıkartıyor sanki en önemli olan kendimizmişiz gibi ki zaten öyleyiz,yaslanmak kaçtığımız omuzların ağlamalarımız için sıraya girmesini bekliyoruz.Tabi o omuzlar hiçbir zaman olmuyor ve bu kısırdöngü yeniden baştan başlıyor.
Kendimizi genellemelerin hepsinden muaf tutuyor, en uç noktalara koyuyoruz, etrafımızdaki bize benzeyen insanlar olduğunu biliyoruz ama hepimiz sevilmeyi istiyoruz sevmeye yanaşmıyoruz, birisi el uzatsa içimizdeki acılar bize dur diyor,"o benim gibi değil beni anlamayacak'diyoruz. Bizim onu anlamayabileceğimiz gerçeğini göz ardı ediyoruz,daha kötüsü onun bize anlayabileceği gerçeğini bilmek istemiyoruz.Bu,bilmek istememenin arkasına saklanıp kendi döngülerimizin bozulmamasına olanak veriyoruz,istediğimiz bu değil mi?