Ben Kendim ve Diğerleri

Akıntının herhangi bir noktasında buldum kendimi. Tüm dünüm, geçmişim sanki is lekesi gibi acı izleriyle birer birer diziliyorlar önüme de ben geçmeyeyim, geleceğime yön vermeyeyim diye bana engebeli tuzaklar kuruyorlar. Asıl suçlanması gereken tüm nitelikler, beni ileriye doğru iteklemeye güçsüzler. Ne doğrultuda onları suçlayacağımı bilemesem de içimden birilerine nefret duymak ve birilerini kendimden soyutlamak istiyorum.

İlk defa yalnızlığımı özledim; tek başıma kalışlarımı, düşüncelerimin alt üst olmadan gelişmelerini, belki de yalnızlığın tazeliğinde kendimi yenileştirmeyi özledim. Su her vakit yerine akıyorsa da benim yanımdan geçen akıntılar kadar hızlı olamıyorlar. İçim de öyle. Kimsenin iyi niyetini, düşüncelerini istemiyor. O da yalnız kalmaktan taraftar, kendiyle kalamamaktan muzdarip. Olmuyor, yine de bütün geçmişliğimle baş etmek durumundayım. Aklımın uzanıp kalbime dokunmasıyla da geçmişim tazeleniyor, saydam ruh halime bir somutluk kazandırıyor.

Ben de yaşadım onca şeyi, terk edildim, işte bütün dikkatimi bu konuya verebilirim. Zaman geçti, saatler olanca gücüyle bizi geleceğe ilerletti. Bu odada, bu masada birkaç insan daha bekleyebilirdim belki düşüncelerime destek çıkacak ama yaşadığım tüm olayları yine tek başıma analiz edebilirim. Kimsenin düşünce gücüne, sentez yeteneğine ihtiyacım yok! Unutuldum, belki de yalnız kalmamın en büyük niteliği de bundan geliyordur. Tek başıma bırakıldım çoğu kez, hem de aynı insanlar tarafından. Bu noktada çevremi veya beni unutan insanları değil, kendimi muhakeme etmek istiyorum. Hem böylece daha aklı başında cümleler kuracak, daha dostanvari bir yaklaşımla yazacağım.

Benim arkadaşlığıma ihtiyaç duyan bu insanlar, akıllarını her kaybedişlerinde, yollarda sersemleşip kaldıklarında, yalnız bırakıldıklarında, çevreden soyutlandıklarında beni arayıp bulabiliyorlar. Bu da yine benim tek kalan kişiliğimden, masamın başında kendimi keşfetmeye başlarken yaşadığım veya aradığım insanların kişiliklerinden kaynaklanıyor. Ama ben yine de kendimi haklı çıkarmayı değil, kendimi muhakeme etmeyi seçtiğimden, ilkini daha doğru buluyorum.

Her vakit insan yolunu kaybetmez, sık sık da kaybetmez, arada bir de olsa insan kişiliğini ve davranışlarını yitirerek ya da unutarak gideceği yolu kaybeder. Düşünmez böyle zamanlarda hiçbir şeyi, sadece yalnız kalmayı, birkaç arkadaşıyla buluşup çene çalmaya veya üslup tartışmasına girmeye yeğler. Sorun aklında veya kalbinde değildir. Sorun, aklıyla kalbinin birleşeceği noktada, bu ikisinin birbiriyle savaşa tutulmalarıdır. İşte insan bu noktada arayacağı bir insan bulamaz. Bu arada saçma düşüncelerle aklının daha da bulanacağını bilir. Böyle zamanlarda ben kimsenin ehli olmak istemem. Kendi başıma kalırım, masamın başında kah hiçbir şey düşünmeden dışarıda akan hayatı izlemeye koyulurum, kah yazarım, kah bulut olup yok olmayı vaya göklere çıkmayı isterim.

Şimdi yine böyle bir zamanda ve andayım. Bu sefer yazmayı seçtim ve düşüncelerimi tüm açıklığıyla anlatmaya söz verdim. Artık susmak veya dışarıyı süzmek yok, aklımın ve kalbimin savaş anını yazacağım. Çekinmeden, bu savaştan kimin galip çıkacağını bilmeden, olanca gerçekliğiyle her şeyi, herkesi ve belki de yalnızlığı tüm çıplaklığıyla sereceğim önünüze.



KASIM 2012

08 Kasım 2012 3-4 dakika 88 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (1)
  • 12 yıl önce

    Bir nevi değişik ruh hallerinin beyaz sayfalara izdüşümü ya da yansıması diyelim. Önemli olan hayatın güzellikleri olduğu kadar sıkıntılarını da olgunluk ile karşılayabilmek. Güzel bir denemeydi Filiz kutlarım yürekten...👍