Ben Sadece Göğsündeki Boşluğa Gömülmek İstemiştim
Ben sadece göğsündeki boşluğa gömülmek istemiştim...
Seninle bizi birleştiren tesadüfler şimdi ayırdı mı? Geçerken mi uğramıştın? Sahi yolun mu düşmüştü bu tarafa? Şimdi bilerek yaratsak da o tesadüfleri ne birleştirir bizi? Yaralarımızı saklayabilir miyiz birbirimizden? Tuz basarken bu gidişler yarama, ne temizler bu ayrılığı? Kan mı? Kan girsin aramıza? Cezasını ben çekerim.
Dokunduğun her yerim kanıyor şimdi... Parmak uçlarım bile sızlıyor... Tepeden tırnağa çekiyorum işte acısını. Tepeden tırnağa Sana bulanmışmış oysa. Her şey bu kadar yalandı da, Biz mi doğruyduk? En çok günaha seninle girdim ben. Senin oldum, Ruhunu vermek günahsa eğer, onu da yaptım... Allah'dan başkası sevilir miydi bu kadar? İşte yine günaha giriyordum, varlığın da, yokluğunda beni günaha sokuyordu. Şimdi bu kadar donarken, Cehennem de yanmaktan da korkmuyordum...
Ben sen de gömülmek istemiştim... Ölürsem yanında öleyim. Ne kadar nefesim kaldı bilmiyorum ama son nefesime kadar seninle nefes almak istemiştim. Şimdi nefesim donuyor, üflesem sen çıkıyorsun içimden... Bu kadar içimdeyken, daha yerin soğumamışken bedenini alıp gidebilirsin ancak. Ruhun hep içimde. Yaşayacak... Ben ölürsem o nereye gidecek?
Sen geldikten sonra bozmuştum tüm ezberlerimi, şimdi nasıl ezberleyeceğim gidişini? İnanmadığım her şeye seninle inandım ben. En çok Sana inandım. Git diye mi inandım? Bilseydim böyle biteceğini; küçülüp küçülüp, sevmezdim bu kadar. Ben de kalacağını bilseydim daha az severdim. Sevdim diye mi gittin? Yoksa nasıl olsa sen'im diye mi? Başka bir Sen mi yapacaksın bundan sonra başka bir'ine?
Dokunduğun her yerim donuyor... Dokunmasaydın keşke, ezberletmeseydin sıcaklığını... Ben hep donardım... Hep uzaktan donardım. Şimdi o kadar ısıtıp da çırılçıplak sokağa kar'ın tam da ortasına atılmış gibiyim... Ruhum buz tutuyor... Ellerim uyuştu, gözlerim uyuşsun isterdim sana baktığım gibi kalsaydı. Şimdi öyle değişti ki gözlerim.... Ayna'daki ben miyim? Sahi aynalar ne kadar gerçek?
Burnumun direği hep sızlıyor, boğazım hep ağrıyor. Dokunduğun her yerim donuyor.. Kana bulansın bu sensizlik... Kana bulansın bu beden... Ruhumdan bihaber. Gözlerim hep nemli, yanaklarımda hep tuzun izleri. Yıkamıyorum, kimseye aldırmadan ağlıyorum sadece... Utanmadan, acıyı en içten yaşıyorum, yüzeysel yaşayıp geçmiyorum. Seninle ilgili her şey içime işlediği gibi, Sen bu kadar içimde olduğun gibi, acını da tam içimde yaşıyorum...
Kaç asır oluştu şimdi aramızda? Daha geçen gün burada değil miydin? Günler de mi yalan söylüyor? Takvimler, şu sokaklar, hadi ben yalancıyım... El ele dolaştığımız yerlerde mi yalancı? Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu ayırt edemediğim zaman çıkmıştın karşıma, şimdi inanacak hiçbir şeyim kalmadı...
Acı'nın da fahişesi olunurmuş. Ama ben senin acını bile aldatmadım hiçbir acıyla. Acı'n bile başka yakıyor beni. Senden önce hiç biriktirmedim acılarımı, hepsini yaktım da geldim. Sana yer açmakmış meğer bu silmelerim. Sana acıt diye mi yer açtım içimde?
Ben sadece; Göğsündeki Boşluğa gömülmek istemiştim. Uzaklardaki bakışlarında kaybolmayı istememiştim. Şimdi ben kayboldum... Senin göğsün yine boş kaldı. Dolduramadım! Kendime bu kadar eksikken, Sana yetemedim !
Sen gelince tüm gidiş vizelerini iptal etmiştim. Hiçbir yere gitmek yoktu. En çok da ölüme meydan okumuştum. Azrail sevinecek en çok. Ölmeyecektim ben.. Sen var olduğun sürece ölmek yoktu... Şimdi Azrail'den ölüm dileniyorum, bir an önce gitmek için...
Tutacağım sözümü, gittin; öleceğim. Olmadığın şehir çok soğuk!....
(Bir Mart İki Bin On İki 23:50)
Kelimelerin dansini izledim. Kutlarim kalemi. Yureginize saglik
Uzanıp uyuyacak güzel bir yer aslında kıyamete kadar. Güzel bir deneme tebrikler Nevin hanım içtenlikle...👍