Benim Sinemalarım Vardı ? 2
Bahçelievler'e taşınınca sinema artık yalnızca yaz mevsimine özgü bir eğlence olmaktan çıkmıştı. Öyle ya. Koskoca Arı Sineması vardı Bahçeli'de. Lafın gelişi koskoca değil, harbiden koskoca. Üç katlı. En üst kata Balkon deniyor, alt kat yine Salon. Bir de orta katı var Arı Sineması'nın, oraya da nedense Kulüp adını vermişler. Perdeyi en iyi Kulüp'ten görebiliyorsun En makbul yer orası. Sinemanın açılışını Sophia Loren'in yaptığı söylenirdi. Ben mahalledeki büyüklerin yalancısıyım. Bu söylenen doğru muydu yoksa bizi çocuk görüp kafa mı bulmuşlardı hala emin değilim.
Sinema tek salon. Ama işin güzelliği bir gün içinde birkaç farklı film oynaması. Sabah 11 gibi başlıyor seanslar, öğlen olunca tek seans yerli film var. Ondan sonra sinema kapanana kadar yine yabancı film izleyebiliyorsun.
Bizim ev sinemanın hemen dibinde. Haftasonları ve tatillerde arkadaşlarla en büyük zevkimiz sinemaya gitmek. Kimi zaman peşpeşe kovboy filmleri getiriyorlar. Clint Eastwood'dan tutun da Charles Bronson'a kadar kimlerin filmlerini izlemiyoruz ki. Sinemadan çıkınca aramızda rol dağılımı yapıp hemen oyuna kaptırıyoruz kendimizi. Rol dağılımında anlaşmazlıklar oluyor tabii. Herkes başrolü istiyor. Ulan herkes esas oğlan olursa diğerlerini kim oynayacak? Haa, unutmadan. Bizim kovboylar dünyasında kadına kıza yer yok, oyunda rol alan sanatçıların(!) alayı erkek. Mahalledeki kız arkadaşlarımızın aklı artık yavaş yavaş başka şeylere de ermeye başlamış, bizi soracak olursanız, hala oyun peşindeyiz. Onlar yaşı daha büyük erkek çocuklarla takılıyor ve bizi fena halde salak buluyorlar.
Yeni bir film izleyene kadar son filmdeki kahramanlarla idare ediyoruz; ağaçlara çıkıyoruz, duvarlardan atlayıp zıplıyoruz, yüzümüzü filan boyayıp kızılderili oluyoruz, yay geriyoruz, ok atıyoruz...
Sonra kovboy filmleri furyası bitti karate, kung fu filmleri sökün etti. Bruce Lee (Bu adamcağızın ismini de ne değişik biçimlerde telaffuz ederdik. Herkes bi çeşit söylerdi; Buruç ya da Buruş diyen mi ararsın, Buruk diyen mi, yoksa Bırıç diye okuyan mı) bi oturuşta yirmi otuz kişiyi dövüyor, biz oturduğumuz yerde kuduruyoruz. Bir an önce film bitse de biz de gitsek birilerini dövsek diye içimiz içimizi yiyor. Filmi seyredip de kanı kaynayan haytalar yalnızca biz değiliz. Sinemadaki akranlarımızın hepsi gaza gelmiş bir şekilde çıkıyor dışarı. Daha caddeye bile inmeden ya biri size omuz atıyor ya siz birine. Önemli olan ilk kıvılcımın çakması. Sonrasına herkes hazır. Bir anda tekmeler, yumruklar havalarda uçuşmaya başlıyor. Başlıyor başlamasına da az evvel Bruce'dan öğrendiğimiz tekniklerin hiçbiri böyle mahalle kavgalarında işe yaramıyor, filmdeki hesap sokağa uymuyor. Siz tam turna tekniğini yapmaya hazırlanıyorsunuz, kung fu'dan nasibini almamış ayının biri size kafa atıyor. Kung fu'da kafa atmak var mı hayvan oğlu hayvan, sıkıyorsa teknikli dövüşsene!.. Biz böyle kafayı gözü kırdırıp eve gidince bir sopa da babalarımızdan yiyoruz tabii, 'Eşkıya mı olacaksınız lan başımıza?' diye.
Bizim bu kungu fu maceramız daha sürerdi sürmesine de, Hasan'ın kiremit kırarken acı hissetmemek için mum alevinde elinin sinirlerini yakması bir çuval inciri berbat etti. Sağ elinde birinci derece yanık oluşan arkadaşımızın bu hareketi, ailelerimiz tarafından kung fu çalışmalarımızın yasaklanmasına neden oldu.
Bahçelievler'de oturduğumuz on üç yıl boyunca kimbilir kaç yüz tane film izledim Arı Sineması'nda. Sinema tarihinin en iyi filmlerinden biri olduğunu düşündüğüm 'Kelebek' de bu sinemada izlediğim filmlerden biriydi. Yanlış hatırlamıyorsam 45 hafta filan oynamıştı. Başrollerini Steve McQueen ve Dustin Hoffman'ın paylaştıkları film, cinayet suçundan Fransız Guyannası'nda ömür boyu küreğe mahkum edilen Henri Charriére adlı adamın gerçek yaşam öyküsünü, yıllar süren kaçma çabalarını anlatıyordu. Film koleksiyonumun en nadide parçalarından biri olan bu filmi bir kaç yılda bir tekrar izlemekten hala zevk alırım.
Sonraki yıllarda konserler ve müzikaller için de kullanılmaya başlanmıştı Arı Sineması. Timur Selçuk'un resitalini izlemiştim iki kere, MFÖ'nün de konserini. Zamanın ünlü müzikali Hisseli Harikalar Kumpanyası da Arı Sineması'nda sahnelenmişti.
Sonradan TRT aldı Arı Sineması'nı, adını da Orkut Stüdyosu koydular. Sanıyorum o muhteşem eğlence programlarını hala orada çekiyorlar.
Beni taaa eski semtime götürdün be dostum, varol sen, oralarda bir yerlerde mutlaka birbirimizin yanından geçmişliğimiz vardır. Arı Sinemasını bilmem mi? Benim de Arı Sineması'nda ilk seyrettiğim film yanlış hatırlamıyorsam''Kartal Yuvası''diye bir macera filmi idi. Sonra cumartesi günleri harika çizgi filimler gelirdi hatta bir tanesinin adı yine ''Taşa saplanan kılıç'' yabancı bir filim di tabi ki, soluk dahi almadan izlemiştik, biz de nerede o tarihlerde çizgi filim yapacak kapasite. Ah Arı Sineması ah. Sonra liseye geçtiğimizde cumartesileri gider olduk ara ara lisedeki arkadaşlarımızla. Bruce Lee filimlerine getirdiğin yaklaşımlara kesinlikle katılıyorum. Ben o çocuk yaşta bile karete ve tekvandoyu hiç sevmediğimden o filimlerin hiç birisini seyretmedim. Bazen televizyonlarda denk geliyor da Kemal Sunal ve Cüneyt Arkın filimlerinden daha komik geliyor şimdilerde. Kutlarım seni böyle bir yazı kaleme aldığın için Mehmet bey...👍
👍 Yazdıklarınız için teşekkürler Ahmet Bey.
"Kartal Yuvası"nı hatırlıyorum sanki. Clint Eastwood oynuyordu sanırım. Nazilerin kartal yuvası gibi yükseklerde kurulmuş bir karargahına girmeye çalışıyorlardı galiba. Ekipde yine tanınmış sanatçılar vardı ama hiçbiri aklımda kalmamış.
Kung fu filmlerinden hoşlanmadığınız kötü olmuş. O sayede daha o yaşlarda tanışma(!) imkanımız olurdu büyük ihtimalle. 😂