Benzemez Kimse Sana

Soy ağacımızın kökünden beslenen huyumuzu suyumuzu sihirli bir değnek dokunmuşçasına bir çırpıda değiştirmek hiç de kolay değildir. Çoğumuzun huyu da daha çocuk yaşlarımızda birileri tarafından tescillenmiştir. Nasıl olduğu malumunuz; tıpkı dedesi yok yok aynı halasına çekmiş gibi.

Yıllardır bir yere taşınmayan ve hep içimizde ikamet eden ruhumuz; en yakın komşuları olan duygularımızla bazen hısım bazen de düşman gibidir. Hangimiz kendisiyle hesaplaşmaz ki. Kimi zaman 'Ah akılsız başım! Sen hiç akıllanmayacaksın! Sana müstahak! diye kızarız aynadaki yüzümüze hem de acımasızca.

Alphonse KARR 'Bir insanın üç türlü karakteri vardır: Belli ettiği, sahip olduğu ve sahip olduğunu sandığı' derken acaba ne düşünmüştü. Karakterimizi tam anlamıyla gösteremiyor muyuz?

Yaşadığımız süre boyunca bize uzak veya yakın gördüğümüz pek çok kişiyle hep bir iletişim halindeyiz. Bu ilişkiler esnasında beklediğimiz veya beklemediğimiz davranışlara muhatap olabiliyoruz.

Hayatın ilk basamaklarını çıkarken bize yapılan her yanlış hareket yüreğimizi ağır bir şekilde yaralarken ileriki basamaklarda daha seçici olmaya başlıyoruz. Beynimize 'Babanın oğlu ya da kızı değil ya! Neden seni üzmelerine müsaade ediyorsun. Takma kafana' sinyalleri göndererek içimizi rahatlatma eylemine giriyoruz. Ruh sağlığımız için her şeye üzülmememiz gerektiğini öğrendiğimiz noktada bazen en yakın gördüklerimiz canımızı acıtabiliyor. İşte böyle zamanlarda değişmek istiyoruz ama değişim rüzgarları bizi ıskalayıp geçebiliyor.

Sonra William James'in 'Otuzlu yaşlarımıza geldiğimizde, karakterimizin tıpkı bir alçı gibi bir daha hiç yumuşamayacağını çok iyi biliriz' sözü ile bir kez daha kendimiz ve başkalarını değerlendirme ihtiyacı duyuyoruz hem de tüm çıplaklığıyla.

'Bir insan yedisinde ne ise yetmişinde o' ise neden kendimizi ve başkalarını değiştirmeye çalışıyoruz. Acaba doğrular ve yanlışlar kişiye göre değişiyor mu? Aslında hepimiz biliyoruz ki doğru tektir, sadece zevkler değişir.

Hatalarımızdan ders alma konusunda sanırım biraz sınıfta kalıyoruz. Acaba sınıf çok kalabalık ondan mı? Yoksa özel hoca mı tutmak gerek.

'Kendimiz gibi bilip herkese çabucak güvenmek' Ama iyi hoş da bize insanları sevmemiz öğretilmedi mi? Yunus Emre'nin 'Yaradılanı severim, yaradandan da ötürü' sözünü örnek almamız istenmedi mi?

'Zayıf yanlarını ve zaaflarını gizle yoksa kullanırlar' Ama hani açık ve dürüst olacaktık!
'Sırrını, derdini kimseyle paylaşma' Peki dostluk paylaşmak değil miydi? Hatta arkadaş bazen akrabadan daha iyiydi hani!

Düşüp, dizlerimiz kanadıktan sonra 'bir daha önüme bakıp asla düşmeyeceğim' demek bir daha yere kapaklanmayacağımız anlamına gelmiyor maalesef. Çünkü hiçbir şeyin garantisi yok.

Ya da son gözyaşımızı sildikten sonra 'bir daha gözlerimden asla yaş akmayacak' demek ne kadar anlamlı. Gözyaşı bezlerinin estetik ameliyatta aldırıldığını veya kurutulduğunu hiç duymadım ya siz.

Sapsarı saçlarını omuzlarımızda, sırtımızda hissettiren ve içimizi ısıtan güneşi gündüzden silebilir miyiz? Ya da yıldızları itibariyle en yüksek rütbeli diyebileceğimiz geceden ayı söküp atabilir miyiz?

Can çıkmadan huy çıkmaz sözüne çoğu zaman katılmadan edemiyorum. Davranışlarımızı zaman içerisinde kısmen değiştirebilsek de huyumuz eğrisiyle doğrusuyla bizde kalıyor. Eğer kimseye çamur atmıyorsak, yalan söylemiyorsak, bize güvenenleri yarı yolda bırakmıyorsak vs. ne mutlu bize. İyi özelliklerimizin suiistimal edilmesiyle bir üzüntü yaşamışsak eğer üzülmemeyi öğrenmemiz gerek. Ya başkasına verdiğimiz zarar ve kötülükler yüzünden üzülseydik daha mı iyi olurdu.

Biz yine doğru bildiğimiz yolda sonuna kadar gitmeliyiz. Dwight L.Moody'nin dediği gibi 'Karakter, karanlıkta nasıl davrandığınızdır'. Siz müsterihseniz gerisi tamamen hikaye.



(Yazımı güne gelmeye layık bulan Değerli Seçki Kurulu'na ve şiirkolik ailesine teşekkürlerimi sunuyorum. Saygı ve sevgilerimle.)

25 Ağustos 2011 3-4 dakika 31 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (4)
  • 13 yıl önce

    Kimse kimseye tabi ki benzemiyor, ama bazılarımız o medya dünyasında ki sanatçılara ya da şovmenlere benzemeye, onları taklit etmeye öyle bayılıyor ki... İnsan hayatta tecrübe kazandıkça daha az hata yapar daha az kafaya alınabilirlik seviyesine geliyor bence...Beni otuz yıl önce aldatan adamlara artık zerre kadar pirim vermiyorum, hani derler ya''Hayat tecrübesi insanın yediği kazıkların bileşkesi imiş''diye...👍

    Kendi ile hesaplaşmak, en az yaptığımız, ama en fazla yapmamız gereken bir haslet kanımca ''Ölmeden önce ölünüz''özdeyişi de bunu işaret etmektedir...😙

    Rabbimiz iyi insanlar ile karşılaştırsın hepimizi şu mubarek günlerde. Kutluyorum güzel yazınızı Aysel hanım...👍

  • 13 yıl önce

    Ahmet Bey yorumunuzu büyük bir beğeniyle okudum. Her cümlenize harfiyen katılıyorum. Özellikle "ölmeden önce ölünüz" özdeyişi çok şey anlatıyor hayata ve insana dair. Çok teşekkür ederim. Yazıma değer kattınız. Ben de Kadir Gecenizi kutlar, bütün dualarınızın gerçekleşmesini temenni ederim. Saygı ve selamlarımla.

  • Aysel abla bomba gibi başlıkla, güzel sözleri de içine alan, çelişkilerimizi sorgulayan anlamlı ve düşündüren bir yazı yazmışsın yine..

    söylediğin sözlerin ve savunduğun tezlerini birçoğu doğru aslında analiz niteliğinde..Ama tek bir fark var ki o da tüm doğrularımızı yıkıyor işte..

    Peygamberimiz s.a.v bir hadisinde" Ben güzel ahlakı tamamlamak için geldim" buyuruyor.

    Dinin severek yapmamızı istediği emirler ise ahlakın değişebilirliğini ve insanın karakter gelişimi için ömrün ve bilginin bir fırsat olduğunu gösteriyor..Yediden yetmişe ise kendini bu gelişimin dışında tutan aşırı inatçı insanlar için söylenmiştir..Her insan değişime müsaittir iyi anlamda..yeter ki bunu içten istesin..tebrikler, teşekkürler..👍👧

  • 13 yıl önce

    Teşekkürler Şule Meryem'ciğim çok teşekkür ederim. Yorumunla yazıma daha bir değer kattın. Sevgilerimle.