Beşinci Mevsim
Ayrılık!...Tarifsiz duyguları bir celse de donduran sözcük, difriz makamında...Tüm iklimleri geride bırakacak kadar karmaşık, beşinci mevsim...O ne kutupların buzullarına hasret bırakır yürekleri, ne de çöl iklimlerinin baygınlık veren ateşlerine...
Öyle ki; bir yakar, bir üşütür ayrılığın bulmacasını henüz çözememiş buruk kalpleri...Aslında tüm ayrılıklar, doğumla gelen büyük ayrılığın bir hatırlatıcısı değil midir?...Belki de bu yüzden, zamanla alışır yüreklerimiz;acıların kah kavuran sıcaklarına, kah da üşüten buzullarına...Büyük ayrılık yemiş ruhlarımıza, çok gelmez olur küçük ayrılıklar derken...
Yine de bazen öyle büyük özlemler sarar ki ruhlarımızı, doğumla gelen ayrılık, tekrar tekrar perçinler yaralarımızı...Kimbilir;doğumla gelen acı ayrılığın çaresi, belki de ölümle gelen vuslatın ardında saklıdır...
Hz Mevlana da "Ben öldüğüm de sakın ağlayıp üzülmeyin, zira ;o gün benim düğün günümdür dememiş mi, vuslatın gerçek sahibine giderken?...
Gönüllerimiz altıncı bir mevsimi düşler şimdi,
Dünya hiç yorulmadan ,garip oyunlarını oynar şimdi...
sene 2009...