Beton Kent
Günümüzde çarpık kentleşme ve bilinçsiz yerleşimle, çeşitli hesap oyunlarıyla nice yeşil alanlar, çocukların hakkı olan oyun bahçeleri ve güzel ağaçlar yok ediliyor. Bildiğiniz gibi ağaçların kesilmesi ormanların yanması erozyon gibi bir felakete davetiye çıkartmakta. Yurdumuzun akciğeri olan ormanlarımız yok edilmektedir. Hava kirliliği, yağmur yağmaması ve aşırı çölleşmeyle milletimizin sağlığı ve geleceği yok edilmekte. Ne yazık ki yanan ormanlar ve kesilen ağaçların yerine yenisi dikilmemekte, dikilen de az olmakta, az dikilen de sağ kalırsa seneler sonra fayda vermekte tabi ki başka düşmanları çıkmazsa ateş, keçi ve kaçak kesim gibi...
İşte bu memleket manzaralarından biriyle karşı karşıya yakın yakına iç içe olmuşuz. Üzülerek söylüyorum ve içim kan ağlıyor binamın karşısında yapılmakta olan katlı otopark maddi hesaplar yapılarak insan sağlığını hiçe saymanın, canlıların rahatını bozup geleceğini karartmanın yeşile sanki düşman olmuş gibi saldırmanın bir acı örneği... Toplanan imzalara rağmen yapılan itirazlara rağmen yerel yöneticilerimiz bu yeşil katliamın başrolleri. Onlar bu acı filmde başrol kapmış yüzleri gülüyor. Bizim ve mahalle sakinlerinin ise gönlü ağlıyor. Karşımızda yemyeşil ağaçlar dallarında cıvıl cıvıl öten kuşlar üzeri boydan boya yeşil sarmaşıkla kaplanmış çay bahçesi olarak kullanılan küçük bir park ve şirin bir stat. Yanında küçükler için ve çim sahada top oynayamayan futbol tutkunları için çimsiz bir oyun sahası. Kenarı genelde fazla kilolarını atmak isteyen bayanlar ve yürüme sporu için gelenlere yürüyüş sahası. Stadın bir ucu ilköğretim okulu, bir ucu pazaryeri,. Yeşillik içinde hastane alt tarafta. Stat la park arasında kalem gibi minaresiyle, şirin bir cami yanında, altı tuvalet üstü şadırvan. Karşıdaki yemyeşil dağları ilçeye giriş olan doğu kısımda özel madenler termik santral ve kömür ofisleri, kömür taşıma bantları ve küçüklü büyüklü evler. Hemen ileride çok geniş alan içerisinde yeşilliklerle ve sosyal alanlarıyla kamu lojmanları... Gece olunca boğaz köprüsünü andıran, sanki boğazın yanı başındaymışız gibi bir manzara veren uzun bölünmüş yolun aydınlatma lambalar... Kışın sakin olan bu park yazın oldukça hareketli ve düğün olunca çok gürültülü olan bir yer. Gündüz genelde gençlerin çay içip muhabbet için geldikleri arkadaşlarıyla kaçamak yaptıkları yorgunların dinlenip bir çay içip yeşillikler altında güneşte gölgelendikleri bu yer komşuların gürültüsüne manzarası için katlandıkları balkonlarına oturup çay sefası yaptığı keyifle manzarayı seyredip gözleri ve gönüllerinin açıldığı bir yer. Çarşıya veya hastaneye gelenlerin arabalarını koyacak bir yer arayanlar içinde önü güzel bir otopark. Yan tarafı çocuklar için az da olsa gönüllerini eğlendirecek birkaç oyuncak iki salıncak bir kaydırak gibi küçük bir çocuk parkı. Yanında çocuklarını getirenler ve yorulanlar için birkaç oturak. İşte böyle güzel temiz böyle yeşil böyle sakin bir yerin yerine çok katlı otopark yapılarak beton yığını haline gelmesine mi acırsınız? O dev gibi iş makinelerinin güzelim kibar, nazik ve zararsız aksine faydalı olan yeşil çam ağaçlarının beline dayanıp acımadan o ağaçların iniltisine ağlamasına kulak vermeden gözyaşını görmeden söküp kırmalarına mı acırsınız? Yoksa çocukların oyun sahasının elinden alınmasına mı acırsınız? Yorgunların güneşten korunup yeşillik altında dinlenmesini çok görmelerine mi acırsınız? Karşı binaların manzarasını kapanıp önüne 'yeşili sevme yeşile bakma' der gibi önüne çekilen beton perdeye mi acırsınız? Belki de Fatih Sultan Mehmet'in 'Yaş kesenin başını keserim' gözünü duymayanlara mı acırsını. Belki de yöneticilerimizin halkın sesine kulak vermeyişine halkı anlayamamasına acırsınız. Siz hangisine acırsanız acıyın ben inanıyorum ki bu çarpık kentleşme ve beton yığınları her geçen gün daha da hızlanacak doğayla savaş doğayı katletmeler ve hazır yemeler bitmeyecek. Yaratanımızın bize doğayla verdiği bunca sayısız nimetlere şükür edip çoğaltıp bu nimetleri koruyacağımız yerde bu nimetleri gelecek nesillere bırakalım diye çalışacağımız yerde daha da düşmanca ve hırsla doğayı kirletmeye yok etmeye kararlıyız gibi geliyor bana. Atalarımızın bize bıraktığı bu güzel cennet vatanımızı biz acaba gelecek nesillere hangi yüzle hangi yeni eserlerle hangi yeni dikilen ormanlarla, ağaçlarla yeşillikler içersinde bırakacağız? Bu yapmış olduğumuz yeşil katliamı ile hem kendimizin hem de toplumumuzun hem de vatanımızın ömründen seneler çaldığımızın farkında mıyız? Bir taraf çöl bir taraf kuru dağlar ile bir taraf da beton yığınlar ile geleceğimizi karartmanın farkına ne zaman varacağız? Yeşil ağaçların kurumasına, yanmasına ve gözyaşına ne zaman engel olacağız? Yurdumuzun akciğerleri olan bu ormanlarımıza sahip çıkıp yurdumuzun çöl olmasına seyirci mi kalacağız? Ağlayan ağaçlarımızın sesine kulak verip vicdanımızın rahat olması için ağaç dikmeye önem verip, dikili ağaçları da koruyalım. Bulunduğumuz yerleri birer beton yığını haline getirip beton kentler yapmayıp, yeşillikler içerisinde cennet gibi bir yer yaparsak. Kuraklıktan, kirli hava almaktan kurtulur, hastalıklarımız azalır. Geleceğimizle belki sağlıklı bir yaşam süreriz .