Bir Acının Dejavusu
Kimseye anlatamadığımız sırlarımız vardır da hani, içimizde kabuksuz bir yara kan(a)dıkça kanar sanki...
.
.
.
Ellerime dokunan bir sızı misali, güneş ışığına diz çöker gibi yanıyor kalemim. Hüznümde buğulanan hissiz pencereleri bir bir kapadığım o gecelerden, karanlığın suskun rüzgarı vuruyor yüzüme. Bir anıyı yeniden hatırlar gibi bakıyorum yıldızlara. Yeniden...
Bir masal gibi gelip mutlu kelimelerle can nasıl acıtılır öyle anlatıyor, gerçeğinden alınmış hatıralar. Anımsadıkça ağladıklarımız için, nasıl da gülüyoruz bazen aklımıza geldikçe. Tebessüme eş midir sevdiğimiz herkes bilemem. Ama yaşanmışlığa eştir her hatıra. Bir kirpik kadar yol var bir gözden bir göze. Bir şiir kadar mesafe, bir sözden bir söze.
Yazarak azaltmak mı ister insan, içindeki acıyı, derdi, özlemi... Yazdıkça çoğalacağını bile bile mi yapar bunu? Zaman dediğimiz o uçsuz bucaksız coğrafyada bir çiçek olabilmek mi en azından arzumuz, dalından düşen bir yaprak olduğumuzu göre göre...
İnsan bazen özler bazen bekler. Ama bazen bilemez yaşamak istediği şeyin ne olduğunu tam anlamıyla. Yüze dokunan rüzgar, gözde okunan yağmur olur da bazen öyle alışır ağlamaya.
Susturamadığımız sesler büyür içimizin bir yerlerinde. Sevdikçe daha çok severiz sanki acıyı, sanki kanmayı, sanki kanatmayı o yarayı.
Hüzünlü şiirlere alışır sanki kalemimiz, kelimelerimiz seferber olur bir acının yasını tutmaya ak bir kağıt parçasında. Katlayıp çöpe atmak bir kağıdı, bir şiiri unutmak bilemeyiz ki unutturur mu o kelimelerin varlığını, o kelimelere sebep olanları.
Hissetmek mutluluğa uzak kalır da bazen, içimize döndüğümüzde ''geçmiş'' sandıklarımızın, geleceğimize iz taşımasından korkarız. Öyle mağrur bir bekleyiştir ki o an unutmak, dillenip de söylenemez dudaklarımızda.
Oysa son cümlenin, son öznenin, son resmin ölümüne çeyrek kalmıştır artık. Hatta on kalmıştır, beş kalmıştır. Vakti gelmiştir artık uğurlamaların.
Öl hadi, öl artık acı.
Öl...
''Yaşadıklarımdan öğrendiğim birşey var''diyor değerli şair Ataol Behramoğlu. Yazdıklarımızda yaşadıklarımızın kağıda yansıması değil mi bir nebze, kimi zaman hayatımızın gerçekleri, kimi zamanda hayal dünyamızın insanların önüne serilmesi...Duygu dünyamızın salınımlarının kağıda dökülmesinden sonra biraz da bizden çıkıyor o satırlar ve şiirler. Okuyanlar kendilerinide buluyor bazen, örtüşüyor başkasının yaşadıkları ile sizin yaşadıklarınız. İyi ki duyarak yaşıyoruz, paylaşıyoruz acılarımızı ve sevinçlerimizi, ne yapalım biz böyleyiz işte...Saygıyla...👍
Öl hadi, öl artık acı. Öl Ben de böyle diyorum öl hadi,öl artık acı öl yaş ilerledikçe ,yaşadıklarımız çoğaldıkça, arkamıza dönüp baktığımız zaman ,pişmanlıklar.acılar,yapamadıklarımız,eksiklikler,kıskançlıklarımız, kızgınlıklar,endişelerimiz,suçluluk duygularımız,kalp kırıklıklarımız,geçmişte yaşadığımız korkularımız bizimle beraber yol alırlar,şu anki yaşamımızı etkilerler.Bazen an'ı mahveden duygular olur çıkarlar.Ama her zaman yaşadıklarımız ne olursa olsun olduğu gibi kabul edip,kendimizle barışık olmalıyız.Ve durup şöyle demeliyiz.Ben,acılarımı,pişmalıklarımı bırakıyorum......... demek ve onları öylece bırakıp gittiğini düşünmek bir terapi yöntemidir,insanı rahatlatır. Yazarımız,güzel bir konuya değinmiş,güzel ifadeler kullanmışsınız,beğendim.Tebrikler.