Bir Anı / Nazar Duası ve El Verme

Rahmetli babaannem (biz torunları “Nene” derdik) nazara uğradığını düşündüğü kişilere dua okurdu. Bunu bilenler kimi zaman ya kendileri isterdi ya da üzerinde göz olduğunu hissettiği kişilere babaannem kendisi önerirdi. Öyle her zaman değil, denk gelecek… Yaygındır; köylerde, ilçelerde hatta şehirlerde okuyan çoktur. Bildikleri duaları, sureleri okurlar insanlar. Zararsız bir gelenektir kötü niyetle kullanılmadığı sürece.

Babaannemin okuması ise biraz farklı idi. O el almıştı. İnanıp inanmamak herkesin kendi anlayışına kalmış bir konudur. Zaten meselenin kökeni de İslam öncesi çağlara Asya geleneğine uzanır. Bense olayı gözlemlediğim biçimiyle tarafsız olarak anlatıyorum. Babaannem bazen esnemeye başlardı dua okurken. Artık öğrenmiştik; kendi söylediğine göre, eğer karşıdaki kişide göz varsa oluyordu bu. Sonra bazen gözünden yaş gelmeye başlar. Nazarın büyüklüğüne göre esnedikçe esner, kimi zaman çenesi ayrılacak gibi olur, gözlerinden yaşlar boşalır. Ağlıyor sanırsınız… O kadar ki kimi kişilerde okuması kesintiye uğrar. Çenesinin yerinden çıkacağını düşünürsünüz. Hele ki babaannemin karşısında sessizce oturarak dua okunan kişi kendisi de esnemeye başlarsa çok daha kötü gözlerin etkisi altında bulunduğu anlaşılır. O kişi neden esnemeye başladığına kendisi de şaşırır. Hatta bazen okunan kişinin gözlerinden de yaşlar boşalmaya başlar. Ne kadar uzun esnediği, gözünden ne kadar çok yaş geldiği uğradığı nazarın gücüne göre değişir. Kimi zaman da bunların hiçbirisi olmaz, okuma birkaç dakikada biter, üzerinde kem göz falan yoktur ya da çok azdır. En sonda babaanneme asla bir karşılık verilmez, öyle bir niyeti de yoktur, aklından bile geçmez. Zaten bu okumaları öyle sürekli olarak da yapmaz. Sadece okunan kişi giderek mutfaktan ya yarım bardak ya bir bardak su getirir, ya da bir lokma ekmek veya çörek benzeri bir yiyecek... Onlar da yoksa bir çay kaşığı içinde çok az bir tuz... Babaannem getirilen şeyi yer veya içer.

Bir gün kendisine “Okuyan herkes esner mi?” diye sordum. “Eli olan gerçekten esner” dedi. “Sana el mi verildi?” diye sorduğumda anlattı. Kaynanası Fadime ("Ebük" lakabıyla tanınırdı, ben çocukken henüz yaşıyordu) ölmesine yakın kendisine el vermiş, o da çok uzun yıllar önce bir başkasından almış eli. Babaannem gülümsedi, “Ölmeden önce çok kişiye elini verdi kaynanam” dedi. “Öyle herkese el veriliyor mu” diye sordum. “Yok,” dedi “Sadece bir kişiye verilir.” Şaşırarak sordum bu kez (en az 6-7 kişiye dağıtmış elini çünkü); “Kaç tane kadına el vermiş diyorsun, ee o zaman o nasıl oluyor?” Babaannem “Kandırmış hepsini” dedi, “Elini isteyene yok dememiş.” Ben tekrar sordum; “O zaman sana da yalandan vermiş olabilir, elini gerçekten kime verdiğini nerden bileceğiz?” Babaannem “Bir kere eli ben istemedim, kendi verdi, ötekiler ağızlarıyla istemişler. Kendisine de sordum zaten bana da mı vermedin yoksa? diye…” Kaynanası “Sana gerçekten verdim elimi, ötekilerin hepsi yalan” demiş. Babaannem sormuş; “Onlara da böyle demediğini kim bilecek?” Ebük nine sağlam bir yemin etmiş ve “Töbeler olsun, hiçbirine demedim. Bir tek sana söylüyorum” demiş.

26 Aralık 2022 2-3 dakika 81 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar