Bir Annenin Gözyaşı
Anne bir taraftan ev işleriyle uğraşıyor, bir yandan da öğlen okuldan gelecek çocuklarına yemek yapmanın telaşını yaşıyordu. Bu esnada küçük oğlu Emre kapıyı çaldı. Her zamanki gibi içeri girer girmez annesinin boynuna sarıldı. Annesiyle uzun zaman ayrı kalmışçasına kucaklaştılar. Emre çantasını ve düzenli bir şekilde dolabına yerleştirdi. Emre, 'öğretmeni ve arkadaşları tarafından örnek bir öğrenci seçildiğini' müjdelemek için annesine yaklaştığında, annesinin gözünden akan birkaç damla gözyaşını fark etti.
'Anne sen ağlamışsın ne oldu? Lütfen bana söyler misin?' dedi. Annesi, 'Oğlum sen daha küçüksün anlamazsın' dedi. Emre annesine; "Seni duyabiliyorsam, senin gözlerindeki yaşları görebiliyor, üzüntünü fark edebiliyorsam; artık ben de büyük sayılır, senin gözyaşlarına ortak olabilirim." dedi. Annesi Emre'nin ısrarına daha fazla dayanamadı. 'Peki, benim güzel yavrum!' dedi ve karşısına oturttu.
Bak yavrum! "Yüce Rabbimiz bizlere, pek çok yiyecek ve içecekler, örtünmek için giyecekler, kullanmamız için eşyalar, işlerimizin görülmesi için emrimize canlı ve cansız varlıklar ihsan etmiştir. Ayrıca bizlere; göz, kulak, akıl kalp gibi değeri parayla ölçülemeyen nice organlar vermiştir. Sağlık bile tek başına büyük bir nimettir. Bunun yanında dostlarımız, komşularımız, arkadaşlarımız, akrabalarımızın olması ne kadar güzel bir nimettir ki; her türlü derdimizi, sevinçlerimizi onlarla paylaşıyor, tek başımıza yapamadığımız bazı işlerimizi onların yardımıyla yapıyoruz. Ya şu üzerinde yaşadığımız cennet gibi vatanımız....bu nimetleri saymakla bitiremeyiz. Her nimet ayrı bir şükür ister. Yüce Allah bizleri bu dünyaya boşuna göndermedi, hepimiz bu nimetlerin şükrünü yapıp yapmamakla imtihan olunuyoruz." dedi ve gözünde kalan bir iki damla yaşı da eliyle sildi.
Bu arada annesini dikkatlice dinleyen Emre; "Evet anne, ne güzel bir dünyada yaşıyoruz: Yemek-içmek, koşup-oynamak... Her şey ne kadar da güzel! Sıcak bir yuvamızın olması, senin gibi güzel bir annemin, fedakâr bir babamın olması, çok sevdiğim kardeşlerimin olması dünyada dahi bana adeta cennet hayatı yaşatıyor. Diğer taraftan arkadaşlarımın okulumun olması ne güzel! Hâlbuki çevrede, TV'de nice zavallı insanlar, okulda çok fakir öğrenciler görüyorum ki; kiminin evi yok sokakta kalmış, kimisi aç ve susuz kalmış; Bazıları hasta, yaşlı, perişan, sakat ve özürlü. Bunlara çok üzülüyor ve acıyorum. Onlara yardım etmesi için her zaman Allah'a dua ediyorum. Hem ben de okulda ve sokakta yardıma muhtaç birini görünce elimden gelen yardımı yapmaya çalışıyorum. Anne sen de bunlar için mi gözyaşı döküyorsun ?" dedi.
Annesi, 'Aferin benim güzel oğlum! Ben hem senin bu söylediklerini düşünüyorum Allah'ın üzerimizdeki nimetlerini hatırlayarak şükür gözyaşları döküyorum. Hem de senin gibi bir oğlum olduğu için sevinç duyuyorum. Ancak benim ıstırabım ve gözyaşlarımın akmasına sebep olan asıl gerçek şudur: Allah'ın vermiş olduğu sağlığı, zenginliği ve diğer nimetleri, Allah'ın haram kıldığı yerlerde, kimseye faydalı olmayan işlerde kullanan insanları görüyorum. Açlıktan insanlar ölürken; zengin olup da malını boşa harcayanları düşünüyorum.
Diğer taraftan teknolojiye sahip, gelişmiş silah ve füzelerle Müslüman topraklarına haksız yere saldıran, İslam ülkelerindeki yeraltı ve yer üstü hazinelerine sahip olmaya çalışan, insan hakları savunucusu olduğunu iddia edip, Müslümanları insan yerine koymayan, sömürgesi altına aldığı ülkelere istediğini yaptırmaya çalışan, kan emici ülkeleri görüyorum. Bunun yanında, halkına yabancılaşmış yöneticileri, hesabını vermeyeceği binlerce yetimin hak ve hukukunda boğulan idarecileri, onların kısır çekişmelerini görüyorum. Parçalanıp bölünen, İslam'dan uzaklaşıp geri kalmış, 'yok mu bir kurtarıcı' diye bekleyen; garip İslam âleminin sesini duyuyor, çare olamadığım için gözlerimin yaşı köz olup gönlümü yakıyor. Aynı zamanda 'cehalete savaş açtık' deyip okumak isteyenlerin yolunu kapatanları, 'ilim başörtüsünden geçmez, çıkar örtünü' diye bağıranları gördükçe midem bulanıyor, içim daralıyor.
'Ben bu vatanımı karşılıksız seviyorum' diyenleri, Allah için bir şeyler yapacağım diye ağlayanları, önce vatan deyip kendini hedefe atanları bu halde gördükçe kendimi tutamıyorum. Medya ordusuyla bizi bize düşürenleri, geleneğimize, dinimize, vatanımıza, bayrağımıza, ezanımıza saldıranları gördükçe kendi kendime soruyorum: 'Bunlar kim? Kime hizmet ediyorlar?' diye yutkunuyor; fakat hazmedemiyorum. Dışarıdaki yangınları gördükçe içimdeki yangını söndüremiyor, yanan ormanları yeşertemiyor, kuruyan ağaçları dallandıramıyorum. Bu gözyaşlarım yangınları söndürsün diye Allah'a yalvarıyorum.
İşte ey! Benim nazik, güzel düşünen, güzel gören, biricik oğlum! Ben sizleri o 'yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşin'den kurtarabilirsem, gözümden akan bir iki damla yaş cehenneme düşerse umulur ki o ateş söner de sizleri yakmaz. Sizleri dinine, vatanına, milletine, ailesine, çevresine kısaca bütün âleme faydalı bir evlat olarak yetiştirebilmek için Allah'a yalvarıyorum. Bu taze fidanlar tutsun, tutanlar kurumasın, orman olsun diye gözyaşımı siz fidanlara akıtıyorum. Gece gündüz, 'Allahım bize yardım et, bizi utandırma, Müslümanlara yardım et, sapıtanları doğru yola getir, hastalara şifa ver, borçlulara eda nasip eyle, zorda kalanlara yardımını esirgeme, düşmanlarımıza fırsat verme, bizlerden razı ol, İslam âlemine güç-kuvvet, birlik-beraberlik, şuur ve anlayışlar ihsan eyle!' diye yalvarıyorum.
İslam kardeşimin başına gelen kötülüklerden ben de üzülüyor, onun derdiyle dertleniyor, üzerine yağan kurşunlara gözyaşımı kalkan ediyorum. Bu gözyaşlarım dualarımla uzanıyor Allah'a. Onun Resulünden, sahabesinden, evliyasından, şehidinden, huzuruna günahsız gidenden şefaat diliyor, onların manevi yardımlarını bekliyorum. Haykırıyorum! Bize bizden fayda yok kurtarın bizleri diye... Fakat ey oğlum! Sanki bir ses geliyor onlardan; 'Ey şaşırmış kullar! Girin Allah yoluna, uyun Peygamber kuluna, bırakmayın o yüce Kuran'ı, seherlerde uyumayın, kuşlar gibi zikirlerle anın. Onu, geceleri kalkın yalvarın Allah'a, gözyaşı dökün, dua edin kardeşlerinize, hem çalışın, durmayın, Allah çalışanı sever çalışana verir, yakışmaz boş durmak Müslüman'a."
Ben de bu cevap karşısında yapmam gerekeni anladım, yapmam gerekli daha çok iş olduğunu sana biraz da olsa anlatmaya çalıştım. Sen zeki, dürüst, çalışkan ve anlayışlı olduğun için benim demek istediklerimi fazlasıyla analdın. Bu akan gözyaşlarımın dinmesi, başka annelerin ağlamaması için; sana çok büyük görevler düşüyor oğlum. Allah'a karşı, vatana-millete, kendine, ailene, çevrene karşı vazifelerini yapacağından eminim. Bununla da kalma. Başka canlara da can ver, karanlıkta kalanlara ışık ol, düşenleri kaldır, muhtaçlara yardım et. Durma, yılma! Dinimizin; 'İki günü eşit olan aldanmıştır, ilim öğrenmek her Müslüman'a farzdır.' Nasihatına kulak ver! Derken Emre iyice duygulanıp havaya fırladı, gözlerini karanlıkta yanan çakmak gibi parlatarak 'tamam Anneciğim! İnşallah bende senin dediğin gibi olacağım ' dedi ve ekledi; Peki Anneciğim, senin saçlarında niye beyazlar var, hâlbuki daha genç ve dünyalar kadarda güzel ve tatlı dillisin?
Annesi Emre nin bu sözlerine duygulanıp 'benim güzel yavrum sağ ol, eksik olma, güzellikler geçici ve bize Allah'ın bir emanetidir, önemli olan bu emaneti korumaktır. Saçlarımızdaki beyazlarda bize,
yaşlandığımızı ve ölüme yani Allah'ımıza kavuşmamıza yaklaştığımızın işaretidir, gerçek güzellik Allah a aittir, sonsuz tat ve bitmeyen lezzet Allah'ın dostları için hazırladığı cennettedir, Allah hepimizi cennetine koysun'deyip beraber âmin! Dediler.
Anne en güzel ve en faydalı eğitimin evde verilebileceğini ve bu bir çocuğun hayatı boyunca unutamayacağı eğitimin temelini oluşturacağının bilinciyle sözlerine devam etti. Yüce Allah
kıyamet günü kimsenin güzelliğine, rengine, dış görünüşüne bakmayacak, vermiş olduğu sağlığı, malı, mülkü, ilmi nerede nasıl ne için kullandığına bakacak, kalplere, niyetlere ve yapmış olduğu amellere bakacak. Bu arada küçük afacan annesine sarılıp gözündeki iki damla yaşı annesinin kucağına damlattığını annesine fark ettirmemek için bir eliyle gözünü sildi, diğer eliyle de damlayan yeri kapattı. Anne ne oldu yavrum niye duygulandın?
Anne filmlerdeki savaşlar aklıma geldi, birçok kişi ölüyor. Çocuklar, yaşlılar, kadınlar ölüyor, birçok insan yaralanıp sakat kalıyor. Niye yapıyorlar bu savaşları, hem dünyada bu kadar aç, susuz, fakir, güçsüz... İnsanlar var onlar aklıma geldi deyip yufka bir yüreğe sahip olduğunu hissettirdi.
Evet, yavrum haklısın savaşlar iyi bir şey değil kuvvetli olan zayıf olana hayat hakkı tanımıyor. Hep menfaatini düşünüyor, birde karşısındaki zayıf Müslüman olursa insan haklarını hiçe sayıyor, onun için bizimde çok çalışıp, kuvvetli ve zengin büyük bir devlet olmamız, Türkiye'mizi ilerletip adını dünyaya duyurmamız ve düşmanlara karşı caydırıcı olmamız gerekiyor dedi. Anne bunları anlatırken afacan kafasında yine sorularla meşguldü. Anne! "Ya babam; babamda senin gibi düşünüyor mu, o da üzülüyor mu? "dedi.
Anne çocuğun merakını gidermek için,"bu nasıl söz oğlum elbette ki baban da üzülüyor ve düşüncelerimiz aynı. Baban üzüntüsünü pek belli etmez, Babaların gözyaşı yüreğine akar, dışa akmaz. Onun durumu daha farklı çünkü o bize helal lokma yedirmek, bizi kimseye muhtaç etmemek için gece-gündüz çalışıyor. O da sizleri okutmak için vatana- millete faydalı olmanız için, büyük adam olmanız için çalışıyor. Sizin de okuyup büyük adam olmanız ve bizleri utandırmamanız gerekiyor. Bak Peygamberimiz (s.a.v.)"İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olanıdır. En hayırlınız kur'an ı öğrenen ve öğretendir. İslam kardeşinin bir derdini giderenin kıyamet gününde Allah birçok derdini giderir.
Komşusu açken tok yatan bizden değildir, bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığını, ilim öğrenmemizi öğüt verdiği halde öğüt tutmayan, men ettiği halde kendisi men olmayan, yasakladığı halde yasağa uymayan kimsenin Allah indinde ziyana uğrayanlardan olduğunu bildirir. Tatlı dilli olmamızı Kılıç yarasının iyi olup, dil yarasının iyi olmadığını' bildirerek bizimde insanlara faydalı olmamızı onların dertleriyle ilgilenmemizi buyuruyor. Bizim güzel dinimiz her canlıya iyilik yapmamızı, faydalı olmamızı emreder.
Bak atalarımız ne güzel yapmışlar fakirler için aş evleri, imarethaneler, hastaneler, Huzur evleri, yollar, köprüler, hanlar, hamamlar, camiler, çeşmeler yapmış, vakıflar kurmuş gelirlerini fakirlere bağlamış, hayvanlar için bile vakıflar kurup onların tedavi ve giderlerine önem vermiş.
Sen hiçbir zaman kırıcı olma, insanları, hayvanları sev. İsmini taşıdığın Büyük veli, sevgi deryası Yunus Emre gibi Yaratılanı hoş gör Yaratan dan ötürü.
Sevgiyi-saygıyı kimseden esirgeme. Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi sende kimseye yapma. İyilikte, hizmette yarış et. Kimseyi küçük görme. Merhamet etmeyene merhamet edilmez, boş durma, boş duranı Allah da sevmez kulda sevmez, faydalı işlerle uğraş, ilmini artır, öğrenmek ayıp değildir, bilmemek ayıptır. Kimsenin malına, canına, namusuna kötü gözle bakma, kötülüğü unut, doğruluktan şaşma, adaleti bırakma. Gibi nasihatleri verirken annenin aklına okulda öğretmeninin çocuğu için"çok adaletli, zeki ve güvenilir, arkadaşları da böyle görüyor" dediği geldi ve Emre nin saçlarını gururla okşadı. Uykusu geldiği anlaşılan Emre esnerken bir yandan da gözlerini tavana dikmiş, göz kapakları ağırlaşmış, annesine belli etmemek için oyalanıyor, diğer yandan da annesinin nasihatlarını düşünmeye dalmış... Anne ve Küçük Emre sessizliğe, tefekküre dalmışlardı ki; çalan kapı zili ile irkildiler. Ben bakarım anneciğim deyip kapıya koşan Emre nin uykusu da dağılmıştı. Kapıda yaşlı bir dilenci Allah rızası için bir sadaka dedi. Anne hemen doğrulup dilenciye bir şeyler verdi, dilenci dua ederek ayrıldı. Tekrar kalktıkları yere oturup, kaldıkları yerden devam etmeye başladılar.
Anne' bak oğlum kapıya gelen dilenciyi boş çevirmemek, az çok bir şeyler vermek lazım' dedi.
Bu Dünyada verdiğimiz sadakalar, yaptığımız hayırlar kıyamette karşımıza çıkar, bizleri bu dünyada da bazı kazalardan, belalardan korur, hiçbir zaman boşa gitmez' dedi. O anda küçük oğlanın okulda fakir çocuklara yaptığı yardım, sokaktaki dilenciye okulda simit parasından artan bozuk parayı verdiği aklına geldi ve biraz daha duygulandı. Anne bu Dünyanın imtihan olduğunu yediğimizi helalinden yiyip- içmemizi, kendi yiyip- içtiğimizden ve giydiğimizden fakirlere de vermemizi yaptığımız iyilikleri Allah rızası için yapmamızı, ibadetlerimizi gösteriş için değil, samimice yapmamızı böyle yaparsak Allah rızasını kazana bileceğimizi, peygamberimizin (s.a.v.) şefaatine erebileceğimizi, vatanımızı sevmemizi vatan sevgisinin imandan olduğunu, kanunlara uymayı, iyilerden, örnek bir insan olup, diğer insanların da bizi sevmelerini, birbirimizi sevmemizi, yardım etmemizi namazlarımızı vaktinde kılmamızı böylece ailemizde, vatanımızda huzurun olacağını anlatırken çocuğun aklına kılmadığı namaz geldi; ben hemen namazımı kılıp derslerimi yapayım, görevimi yapıp büyük adam olmak için hemen çalışmaya başlamalıyım, hem Allah'ımı, hem sizi, hem vatanımı, milletimi sevdiğimi bildirmeliyim deyip koşar adımla lavaboya gitti, arkasında annesinin üzüntülü gözyaşlarını sevinç gözyaşlarına çevirmenin haklı gururuyla, annesinin duasını alıp o küçücük ve tertemiz ellerini semaya kaldırıp annesi, babası, kardeşleri ve tüm insanlık için, barış için, doğru yolu bulmaları için yüce yaratıcıya dua ederken gökyüzündeki meleklerinde duasına amin! Dediğini duyar gibi oldu. Annesinin anlattıkları göz önünde derslerinin başına daha iştahlı bir şekilde geçti.
Anne oturmuş olduğu divandan biricik oğlu Emre'yi ümitli ve mutlu bakışlarla süzmeye daldı. İçinden ailesi ve diğer insanlar için yüce Yaratıcıya dualarını arz ettikten sonra ev işlerinin temizlik, bulaşık, yemek... Gibi işlerin kendisi için daha da zevkli ve ailesine hizmet etmenin kutsal olduğunun bilinciyle oturduğu yerden kalktı, gözyaşları kurumuş, neşeli, evlatlarının hayırlı birer evlat olacağının hayali ile gelecekten daha da ümitli bir şekilde... Bu duygularını akşam işinden dönen baba ve okuldan dönen büyük oğlu ile paylaşarak şükür etti ve' Rabbim herkese iyilik ver, kimsenin ailesinin, yuvasının, yurdunun tadını bozma, bizleri yolundan ayırma, bizleri affet, bizleri dostlarından ayırma!' dileklerini içinden tekrarladı.