Bir Aşkın Biyografisi - 2 / Son Kavuşma

Birazdan gidecekti benden. Tam da bu anda zamanı durdurmak isterdim. Bütün duraklamalarda bir tek onunla ben hareket edebilirdik. Çok şey bu zaman durmasına denk gelecekti. Bir kaza anı ya da bir bebeğin doğum vakti. Bekleme vakitleri güzeldir aslında. Ama bu bir gidişin beklemesiydi, bir vedanın. Kimliğimden bir şeylerin silineceğini hissediyordum. Bir otobüs ne kadar uzağa gidebilir ki sizden. Ama onun içinde olduğunu bildiğim için, bu dünyanın dışına gideceğini düşünüyordum. Benden çok uzaklara. Belki de hiç göremeyeceğim kadar. İşte gidiyordu.

Onun içinde olduğu bir şehri bu yüzden sevebilirdim. Ama düşman da olabilirdim. Büyük bir ikilem arasında kaldığımı hissediyordum. Zamanı geriye doğru sarmaya başladım. İki gün öncesine yani. Yoldan geçen bütün arabaları sayarak zamanı dolduruyordum. Veda vakti kısa ama bekleme zamanları hep uzun gelmiştir bana. İki yıl sonra onu tekrar kollarımın arasında hissetmek güzeldi. Hiçbir şeye değişilmezdi. Belki de sırf bu yüzden çok istediğim kız çocuğundan bile geçebilirdim. Bir koku ancak bu kadar yakışabilirdi bir kadının tenine.

Kokular unutulmaz...

Bir başkasına ait olduğunu bildiğiniz kadınla sokakta el ele yürüyebilir misiniz? Ben bunu yaparken kalbim sanki yerinden sökülüyordu. Ne tuhaf, canım yanıyordu ama ölmüyordum.

Bir koltuğa bağdaş kurup karşılıklı oturuşumuz, birbirimizi izleyişimiz birkaç dakikayla sınırlı kalabildi. O andan sonra sanki büyük bir fırtına kopmuştu, bir ülkeyi fırtına götürüyordu. Bulutlar parçalanıyordu gözlerimizde. Sel suları yüzüme yapışmış bütün öpüşlerini silmek istiyordu. Onlar bir hatıraydı bana ondan geriye kalan. İzin veremezdim. Bütün geç kalmışlıklar, pişmanlıklar, hatıralar gözlerimizden geçiyordu. Kendimi annesini kaybetmiş bir çocuk gibi hissediyordum. Çünkü bir tek onun acısı bu kadar yoksullaştırabilirdi beni, çaresizleştirebilirdi. Babamı kaybedişime bile bunca gözyaşı dökmediğimi hatırlıyorum. Bütün dokunmalar, öpüşmeler bu yüzden bizim içindi artık. Göz çukurlarım yağmur sonrası su birikintisine dönüşmüş bir çukur gibiydi. Issız bir sokağın ıslak kaldırımlarına benziyordu yanaklarım. Yüzüne yapışan saçlarını bir babanın kızını sevmesi gibi itinayla kulağının arkasına götürüyordum. Yılların bütün birikimini birkaç saatte çıkarabilmiştim içimden ama hala acıyordu bir yerlerim. Tarif edemiyordum. Bir acıyı dindirebilecek daha büyük bir acı yaşamak isterdim. Derimi yüzseler fayda etmezdi.

Tenine benden sonra başka bir adamın parmaklarının değdiği kadını seviyordum. Bundan ötesi aşıktım. Haykırıyordum durmadan. Buna komşular, sokaktan geçen yabancılar, sokak kedileri, güvercinler, sigara izmaritleri, boş rakı şişeler şahitti. Sevişirken herkesin aldığı haz bende büyük bir acıydı. Tenime kor demirler batırılıyordu, dişlerim çekiliyordu. Onca kanamaya rağmen yaşayabiliyordum oysa.

Onsuz geçirdiğim ve geçireceğim tüm sabah kahvaltılarından özür diliyorum.

Yıllar sonra göğsümün üzerinde yeniden uyanışına hiçbir mutluluğu değişmezdim. Bütün iç kanamalarım dinmiş, bütün ağrılarım kesilmişti. Her şey iyileştirilebilirdi, her şeyin bir ilacı vardı ama aşkın yoktu. Cezası kesilmiş bir sanığın idam öncesi yaşadığı bütün duyguları yaşıyordum. Sanki ipe götürülmeden önce bana sunulmuş büyük bir ziyafetti bu kısa kavuşma anı. Ama ben bu aşkta müebbede çarptırılmıştım. Soğuk duvarların arasına kapatılmış, gözleri karanlığa mahkum edilmiş bir katildim.

Bu şehrin kalabalığında en tekil yalnız bendim. Fark ediliyordum, tanıyorlardı beni hatta. Selam veriyorlardı, almıyordum. Hiçbir kadınla göz göze gelmiyordum, gözlerime başka bir kadını oturtmuşken. Sevmek mi ? O günlerde, çok zordu. Şimdilerde her an vazgeçebilecek kadar az.

İşte gidiyordu. Bıraktığı bütün mutluluğu peşinde götürerek. Bana yeniden göğüs ağrılarımı, iç kanamalarımı bırakarak. Dudaklarımda ardı sıra birikiyordu kelimeler. Ses tellerim çekilmiş gibiydi. Konuşamıyordum, ağlayamıyordum. O an sokaktaki bütün kalabalık üzerimden geçiyordu. Ölmeyi bu kadar istememiştim. İdam ipi boğazımdaydı, ayağımın altından çekilecekti birazdan tüm hayatım. Ölmeyecektim.


Bütün sabah kahvaltıları, çay molaları, el tutuşmaları, yağmurlar, çocuklar, otobüsler, kaldırımlar acıtır ama öldürmez.
Gitmekse acıtır...

29 Aralık 2011 4-5 dakika 25 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (1)
  • 13 yıl önce

    Yarım kalmış bir sevdanın hüzün dolu satırları gibi...En rezil bir duygu sevdiğini başkaları ile paylaşmak ve yine de onu akıldan çıkaramamaktır. hüzün hiç eksik olmaz çoğu zaman yarım kalmış bir sevda da. Güzel bir yazı okudum belli ki haklı incisinide almış kutluyorum içtenlikle...👍