Bir Ayrımcılık Analizi
Şu insanoğlu ne tuhaf;
işine gelmediği zaman ayrımcılık günah,
işine geldiği zaman adamsendecilik.
İlk karşılaştığı insana sorduğu soruya bakın:
----'nerelisin, kimlerdensin ?'
----'falancalardanım abi.'
----'yaaaaaaa, hiç benzemiyorsun onlara !'
Sanki onlar insan yiyor, sanki onlar yamyam.
Ülkemizde ayrımcılığı bitirmek yerine yıllardır (hem de en kallavisinden, en faşistinden) körüklemeye devam ederiz. Buna ekonomik ve/veya siyasi hâkimiyet eşlik ettiğinde, çoğu zaman söz konusu üstünlük çeşitli şekillerde boyun eğdirme ve zulme dönüşür.
Ayrımcılık yaparak faşizm peşinde at gözlükleriyle koşanlar; ?'şuranın insanı şöyle, buranın böyle, falan şehir dinsiz, falan imansız, falan kıro, falan cimri, falan üçkağıtçı, falan terörist...vs'' diyerek yörelerine göre insanlara kulp taktılar, insanlara yörelerine göre davrandılar.
Bu bilinçsiz, bu küstah genelleme, birlik olmamızı baltaladı. En gelişmiş bölgelerimiz de dahil olmak üzere; insanlarımıza acı verdi, kompleksler yarattı. Egelinin şivesi, Karadenizlinin kestirme zekası, doğulunun saflığı, istanbullunun kibarlığı bile dalga geçme/aşağılama konusu edilmiştir mutlaka birileri tarafından.
Kimi zeka fukaraları arap bedevilerinin ne idüğü belirsiz tekerlemelerini kanıt göstererek ırkçılığı ve ayrımcılığı dinle açıklamaya/yorumlamaya çalışırlar. Yok şu türlü ırkçılığa İslamiyet müsaade eder, yok bu türlüsüne etmez. İnancımız, kültürümüz, rengimiz, dinimiz, yediğimiz, içtiğimiz, ikamet ettiğimiz yerler farklı olabilir ama ortak bir noktamız vardır, hepimiz insanız ve bu toprakları yurt edinmişizdir oysa.
Hepimiz insanız derken;
---Fakir fukaranın, açların, öldürülenlerin, küçümsenenlerin, yetimlerin, ezilenlerin ve tüm güçsüzlerin üstüne basarak yükselen insanlığın yüzkaralarını kastetmiyoruz.
--Başka ülkelerin yörüngesinden çıkamayanların kurduğu faşist düzenin kanlı ağzını görmezlikten gelenleri kastetmiyoruz.
--Ayrımcılık yapanları kastetmiyoruz.
Gerek siyasi cinayetler gerekse insanlık suçu işlendiğinde tepki vermek insanlık/yurttaşlık görevimiz değil midir? 'Şuyuz- buyuz'' demekten ziyade, üstümüzdeki ırkçı gömleğini çıkartıp, bu tür ayrışmaları reddedip ?'hepimiz insanız'' dediğimizde mesaj yerine ulaşabilir. Çünkü yandaş veya yanlış slogan/söylem; halkı kamplara böler.
Slogan, insan odaklı mesajlar vermelidir
Memleketimizde sadece ırkından, dininden, mezhebinden dolayı suçlanan, dışlanan, hatta katledilenler var. Bunu kim, ne amaçlı yaparsa yapsın yanlıştır. Ülkemizi homojenleştirmeyi, herkesin aynı değerlere bağlanmasını, aynı kalıplara girmesini arzulayan düşünce sahipleri var. Bunların kalıpları ve değerleri beşeri/insani değil inanca-kökene-servete dayalı ve şeytanidir. Bunun iyi olacağını hayal ediyorlar belki ama gerçekleşemeyeceğini akıl edemiyorlar.
Ülkeyi/insanlarını dengelemek-huzura erdirmek için daha üstün ve gerçekleşmesi çok kolay değerlerin/yordamların olduğunu kestiremiyorlar.
Ayrımcılık, birlikte yaşama kültürüne sahip olmayan, düşünemeyen, amaçsız, hoşgörüden yoksun basit kimselerin kendini bir yerlere dahil etme hastalığı olsa gerek. Yıllardır bu kitlesel tecavüzü en çok siyasi sapıkların ve onları destekleyenlerin devam ettirdiği bir gerçektir.
Ayrımcılık ilkel bir faşizmdir. İnsanları mutsuz, huzursuz, kişiliksiz yaşamaya zorlar. Kraldan çok kralcı olmaktan, başkalarının yerine konuşmaktan, ön yargılıların maşası olmaktan ve insanları insanlıktan çıkarmaktan başka bir işe yaradığını da kimse söyleyemez.
Siz bir başkasının yanında kendi cibilliyetinizi yüceltir, onunkini aşağılarsanız; başkaldırıya, nefrete sebep olursunuz. Düşmanlık tohumları ekersiniz.
Bir insanı tanısan da tanımasan da, neyin nesi olduğuna genellemelerle karar verilmemeli. Peşinen yargılayıp yaftalayacak denli sığ olmamalı.
Unutmamalı ki; hiç kimse dünyaya gelirken seçme hakkını kullanarak gelmez. Türk doğarsın, kürt doğarsın, laz, çerkez, ermeni alevi, suni, yahudi vs. doğarsın. Bu ne suçtur, ne aşağılıktır, ne de üstünlüktür.
Unutmamalı ki; her insan barışa doğar, yakın özelliklerde doğar. Uygun koşulları yakalayanlar gelişimini tamamlar, yakalayamayanlar geri kalır.
İşte insanlar arasındaki farklılık bundan ibarettir. Köken ve inanç farklılıkları yapaydır, ilkel çağların kültürüdür.
Doğum yani dünya yaşamına duhul, bireyin kontrolünde olmadığına göre, daha alçak koşullarda doğmuş olmanın kişiye yükleyeceği külfetin sorumlusu kişi olamaz.
Büyüdükçe içinde bulunduğun aileden, çevreden şekil almaya başlarsın. İyi bir aile ve çevreye sahipsen insanlığı tadarsın. Tam tersi ise soygunculuğu, vurgunculuğu, şiddeti, katliamı, iftirayı, dışlamayı ve kendinden olmayanı yok saymayı tanırsın.
İnsanlar, sosyal statülerine göre değerlendirildiği sürece, insanlık hep sınıfta kalacaktır.
Eylem, karşıtını besler.
Eğer siz, ırkınızı, inancınızı, aidiyetinizi abartarak, fanatikçe öne sürüyor, yüceltiyor ve diğerlerini aşağılıyorsanız, düşman görüyorsanız; size cephe alan karşıtlarınızı kışkırtmış olursunuz.
Bedenin doğasında savunma ve sürdürme güdüsü vardır.
Başka ırklar, başka inançlar, başka aidiyetler karşınıza dikilecek ve sizin fanatikliğiniz oranında palazlanacaklardır.
Kibri, nefreti, hasedi ayaklarınızın altında ezmediğiniz ve içinizdeki irini akıtmadığımız sürece, hem kendinizi zehirleyeceksiniz hem de bölücülüğü kendi içinizde ve çevrenizde meşrulaştıracaksınız. Sizden olanı vezir, olmayanı rezil göreceksiniz.
İnsani düşünce; bütün renkleri bir arada görmeyi ve hepsine eşit şans tanımayı buyurur.
Elbette seviye farklılıklarının, genelin düzenini bozmasına yani insani değerlerden sapanların engellenmesine gerek vardır.
Sosyal toplumların toplumcu yönetimleri olur. Bu yönetimler öncelikle bireylerinin eğitim-gelişim-var olma güvencelerini sağlarlar. Ardından ceza ve mükafat değerlendirmesini inanç, sınıf, statü veya köken temeline dayandırmadan yaparlar.
Belli insan grupları yerkürenin belli bölgelerinde yaşar. Bu insan grupları o coğrafyanın ulusunu/halkını/milletini/toplumunu oluşturur. O kara parçası, o coğrafya bölgesi de yurt/vatan/ülke/memleket olur.
Gelişmiş insan bilir ki; ülkesinin gücü, büyüklüğü, değeri kendisinin avantajıdır ve mutluluğunun gereğidir. Bu bilinçle yaşar, çalışır ve destek olur.
Soyu-sopu, inancı ne olursa olsun gelişmemiş insan, bu bilinçte olmayabilir. Kendi iyiliğinin ülkesinin iyiliğine bağlı olduğunu idrak edemeyebilir. Daha vahimi ülkesine zarar verecek eylemlere girişebilir.
Şimdi burada ayrımcılığa sapmadan; bozuk olanın düzeltilmesi, haksızlığın önlenmesi, zararın giderilmesi için karşı eylem yani eğitme, engelleme ve cezalandırma devreye girmelidir.
Bizdeki yanlışlığın belirgin satırbaşları vardır:
--Kendi iyiliğinin tamamen ülkesinin iyiliğine endeksli olduğunu bilememek.
--İyi olanı yapmaya kalkışıp, yetersizlik/çapsızlık yüzünden kötü olanı yapmak.
--Kötüyü iyiden ayıklarken hata yapmak.
--Saldırıyı-savunmayı-paylaşmayı; inanç, köken, statü veya servet benzeşmeleriyle ayrıştıran sakat beyinlerin yönlendirmesi gibi.
Ezcümle acınasıdır ülkemizin halleri, bölgemizin halleri.
Ezcümle yanlış yoldadır küremizin egemenleri.
*Müsadenizle*