Bir Çocuğun Üç Mektubu
BİR ÇOCUĞUN ÜÇ MEKTUBU //
1.
Hayat annemin yürümem için ellerimi bırakmasıyla başladı. Düştüm, bir çok kez düştüm; elimden tutmadı. Berbat bir çocuk olmalıyım ki annem hiçbir zaman elimden tutmadı. Emeklemeyi, yürümeyi ve koşmayı kendim öğrendim. Yere düşüşlerim oldukça sert oldu. Zamanla yere düşmeye alıştım, acılara göğüs germeyi ve kendi başıma ayakta durmayı öğrendim. Diğer çocuklar gibi oturup birilerinin beni kaldırmasını beklemiyor, ağlamıyordum. Sadece canım yanıyordu, dizimin kanadığından ya da ağlamak istediğim için değil. Sadece eksikliğimin canı yanıyordu, zamanla ona da alıştım.
2.
Mahalledeki çocuklara her zaman özenmişimdir. Her birinin iyi aileleri vardı, mutluydular. Onları kıskanıyordum. Tanrıya dua ediyordum iyi bir ailem olması için. Fakat tanrı beni göz ardı ediyordu. Küçükken tanrının beni görmemesi için görünmezlik iksiri içtiğimi düşünürdüm, hayal gücü işte. Ne kadar hayal gücü olsa da tanrı beni görmezden geliyordu.
En çok mahallemdeki çocuklarının babalarıyla birlikte geçirdiği zamanı kıskanırdım. Babalarının o ... kurularının ellerinden tutmalarını, onlara sarılıp öpmelerini kıskanırdım ve ben her seferinde yere daha sert düşerdim, annem kaldırmazdı.
Hiç unutmam mahallemin bakkal Ahmet amcasını. Biz çocukları mutlu etmek için çikolata dağıtırdı. O ne zaman çikolata dağıtmaya başlasa tüm çocuklar sevinç çığlıkları ile bakkal Ahmet amcanın etrafında toplanırdı. Ben gitmezdim, utancımdan gidemezdim. Çünkü benim çocukluğum da hiç param yoktu. Üstelik Ahmet amcaya ekmeği, yağı, balı, sütü yazdırarak alıyorduk. Ahmet amcaya gidip bedavaya çikolata almak ne haddime?
Ahmet amca beni uzaktan görür, yanıma gelir çikolata verirdi. Almazdım, zorla elime sıkıştırırdı. Başımı okşar giderdi. Mutlu olurdum, çünkü birilerinin bana değer verdiğini hissederdim.
Ben hiçbir akşam babamın işten dönmesini beklemezdim, o heyecan yoktu, baba sevgisi yoktu. Akşam saat yediye kadar mahalleden arkadaşlarla otururduk. Daha doğrusu ben oturup onları izlerdim, onlar oyun oynardı. Babaları ufuktan görününce oyunu bırakıp her biri babalarının yanlarına koşturur sevgi gösterisi yaparlardı. Ben bunu hiç yapmadım. Çünkü babam o saatte hiç eve gelmezdi.
Ne isterdim biliyor musunuz? Bir kez olsun anne ve babamın aralarında korkarak uyumak. Onları kaybetme korkusuyla uyumak isterdim, uyuyamadım.
3.
Mahalledeki yaşıtlarımın bir de büyükleri vardı. Ağabey denilir o adamlara. Kardeşlerinin arkalarında dururlar, onları korurlardı. Bir keresinde mahalleden bir çocuğu iyi benzetmiştim. Bana olduğum yerde beklememi, ağabeyini çağıracağını söyledi. Bekledim, ağabeyi geldi temiz bir dayak attı. Eve sinirli bir şekilde gidip ağabeyime söyledim. Yüzüme baktı, güldü, bir tokat attı.
' HEM KAVGA EDİYORSUN, HEM DAYAK YİYORSUN. ...... GİT BAŞIMDAN EZİK SÜNEPE! ' dedi.
Sinirlendim, tekrar yere düştüm. Burnum kanıyordu, burnum acımıyordu ama kanıyordu. Canım yanıyordu, canım en derinlerde canım olacak insanlar tarafından yakılıyordu. Nefret ediyordum, her birinden nefret ediyordum. Henüz sekiz yaşında geleceğimin mesleğini katil olarak planlıyordum. İlk işim ise ağabeyimi öldürmek olacaktı, beceremedim.
Dediğim gibi bir çok kez canım olacak insanlar tarafından yere düşürüldüm. Dizim, kolum yada burnumun kanaması önemli değil. Yüreğim kanıyor, yüreğim acıyordu. ' CANIM AİLEM... '