Bir Cüzam Üç Maymun !

Nasıl da kalabalık bu şehir!
Üç yüz kişilik cüssesiyle, üç milyonu sırtlanmış dizleri titreyen bir at gibi... Her sokak, her ev, her oda insan kusuyor. Bütün insanlar şehirleşmiş; biraz deniz ve martı, biraz telaş ve öfke kokuyor...
Yürüyorsunuz, şehir yutkunuyor( Ha ağladı, ha ağlayacak!).

Yürüyorsunuz, zamanı peşinizde sürükleyerek. Bir anne gibi kızıyorsunuz kimi, kimi bir baba gibi ayaklarınızı hardal sarısı halıya vurarak eve geç kaldın diyorsunuz! Zamanın gözleri ıslak...
Yürüyorsunuz, bir kız mendil satıyor en fazla 13 yaşında. Alıp gözlerini, burnunu siliyorsunuz; huysuz ve kırgın bir çocuk oluyor zaman, elleri avuçlarınızda telaşlarınıza yetişmeye çalışıyorsunuz!!!
Elleriniz çarpıyor ellerime, gözleriniz bir ok gibi geçiyor göğsümden... Savaşa gider gibi, ölür gibi...
Yürüyorsunuz...

Bense cüzam gibi duruyorum aranızda, siz uzaklaştıkça adım adım; parmaklarınıza sarılıyor, kirpiklerinize tırmanıyorum. Dağılıyorsunuz! Telaşınıza yangınlar karışıyor, daha da yalnız kokuyorsunuz.
Yabancılaşıyorsunuz rüzgâr saçlarınıza dokununca...
Gün doğuyor, gün batıyor.
Günler, aylar doğuyor; içinizde güneşler batırıyorsunuz!

Ben hala cüzam gibi büyüyorum aranızda ve iyileşmeye duruyorum. Daha da kalabalıklaşıyor sokak, ev, oda; kalabalıklaşıyor klakson sesleri, pazar yerleri, bira şişeleri... Daha çok çocuk ağlıyor elleri avuçlarınızda ve mendilci kızın yaşı gittikçe küçülüyor siz beni yok saydıkça ritmik ve hızlı adımlarla...

Yürüyorsunuz, bir selam uzaklığında geceyle gündüz... Vitrinlerden takım elbiseler, barlardan canlı ve müzikal entrikalar, vapurlardan istemsiz ten temasları satın alıyorsunuz!
Ve ben cüzam kadar bulaşıcı ve korkunç, bir el tutuşması kadar yabani duruyorum aranızda, iyileşmeye duruyorum.
Yürüyorsunuz, çocuklar yaralı ve yorgun... Ardınız sıra.

Bekliyorum... Uzun uzun...
Bazen ümit en tehlikeli düşman oluyormuş, öğretiyorsunuz, öğreniyorum.

İçi hayat, dışı kabahat yüzümün... İzliyorum sizi...
Yürüyorsunuz, Haydarpaşa'da bir tren soluklanıyor. Can havliyle sokuluyorsunuz şehre, denize düşen yılana sarılır dercesine...
Nevi Zade'de sabaha karşı... Erkekliğin bam teline basıp; alan, aldatan dudaklarınızla vicdanınızı terk ediyorsunuz, inceldiğiniz yerden koparcasına...

Yürüyorsunuz, Pierre Loti' de şairane İstanbullu intiharlara...
Balat'ta hayalinizdeki salıncakları kıra kıra...
İzliyorum, yüzüm 'yüküm' oluyor...

Gülümsüyorsunuz sonra!
Evet, gülümsüyorsunuz yanaklarınızdaki şeytani kibir, aç bir köpek gibi Taksim'de mutluluğunuza hırlarken...
Siz günden güne mutsuzlaşırken, şehre bitap ve kederli bir ev kadını daha dikiyor birileri ve o kadar görkemli ki onlar, ( Siz onlara Cevahir, Kalyon diyorsunuz!) ruhunuz kemikleşip kalbiniz tamamen nasırlaşsın diye her akşam peşkeş çekiyorlar ışıltılı bedenlerini...

Ve ben tüm korkaklığınıza inat, bir cüzam gibi duruyorum hala aranızda, bütün bulaşıcı, davetkâr, iç kanamalarımla...

Yürüyorsunuz, kaldırımlar insan tükürüyor; yokuşlar kadın-erkek öksürüyor.
Aşk caddelerin boğazında kalmış, caddeler saydam ve kararsız...
Sevgi dibine kadar batmış!!!

İzliyorum, yüküm kızarıyor...

Siz yürüyorsunuz hiçbir şeye aldırmadan.

Tarla Başı'nda bir kadın avaz avaz...
Bir oğlanın bıyıkları bıçak kesiği Sarıgöl'de...
Bir bebeğin damarlarında süt beyazı rakı... Kolu kangren...
İki hafta sonra tek koluyla herhangi bir metrobüs durağında, elini açıp Allah'ı anmalı üç senelik gözyaşı!
Ve bir adam(!) irileşmiş ağzıyla yeşil, mavi, pembe parmakları sayıyor şimdi Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün altında!

İzliyorum, yüküm yaralanıyor...siz aldırmıyorsunuz!!!


Sadece yürüyorsunuz, yangınınız bütün şehri sarmış çoktan. Saati kurulmuş bomba gibi denize nazır telaşınız!

Yürüyorsunuz,-kendi çapınızda- benden koşar adım kaçarak, artarak, aslında a-za-la-rak...
Karanlık bir sis gibi örtüp Marmara'yı teninize hiddet, gözlerinize cinnet katarak,
en albenili halinizle, maskelerinizle, maskelediklerinizle el ele... Yürüyorsunuz öylece...


Ve ısrarla:
'KÖR'
'SAĞIR'
'DİLSİZ'siniz hala
Şehrin sırtlarında...

Ben mi?
Yüküm omzumda, bir cüzam gibi duruyorum hala, cehennemden kovulan cennet sesli şarkılarımla...
Ama uzağınızda, çook uzağınızda!..

23 Ağustos 2010 4-5 dakika 3 denemesi var.
Yorumlar