Bir İstanbul Sabahı
Serin sisli üşüten bir sabaha uyanıyorum , uzaklaşıp kaybolan sesler ,görüntüler ,veya uzunca sessizlik hatta beklenmedik gel git duygular arasında bocalayan insan haliyle sendeleyerek kalkıyorum çok seri şekilde giyinip dışarı çıkıyorum , abartılı duygular veya karmaşık bir hal içinde bakıyorum istanbul’a , iskele kalabalık , hem sis vardı hem insan ve martılarla şenlik yerine dönüşmüştü , sis göğü ve denizi yok etmişti , beyaz bir toz bulutu gibi görülmeye değerdi , iyi ki kendimi dışarı atmışım iyi ki bu görsel güzelliğin içindeyim , neyse birazdan yanaşacak gemiye binmek için akıllı makinadan jeton almalıyım, parayı sürüyorsunuz size jeton atıyor kaç tane istiyorsanız , üstelik paranızın üzerini de gecikmeden veriyor , ilginç ve tuhaf bir buluş, makinenin önüne gelen kağıt parasını veriyor işlem oluyor, benim gibi ilk defa binecekler için bir yardım gerekir , selam vereceğim insanları boş yere aradım bir türlü cesaret bulup kimseyi yardıma çağıramadım , ama jeton almalıydım çaresiz akıllı makinayla tanışacağım , fakat maalesef başarısızca hamle yaptım olmadı , yardım istemek zorunda kaldım , oldum olası teknolojiyle aram zayıftır 07.45 vapuru kalkmak üzere sabah simitlerine bu kez bakamadım , her sabah aldığım aynı simitçi sesleniyordu kulak veremedim bile , vapuru kaçırmamalıyım, şehrin ağır çarkları ve çalışma temposunun insanı değiştirme dönüştürme sürecine ben de girdim diye düşünmeye başladım , beklenmedik bir mutluluğu mu yoksa mutsuzlukları mı yaşıyorum yoksa unutulmaz şarkılar gibi bağışlanmaz hatalar mı saçıyorum çevreme bilmihorumu, bozuk giden meydan saatlerine benziyoruz giderek , sevgisizlik ve bencilce ve kirli ilişkiler arasında sıkışıp kalan insanmışız gibi hissediyor insan kendini , bundandır içime kıvrılmalarım ve kendimi yalnızlaştırıcı huylar edinmem bundandır , çok dağınık ve karmaşık duyguların merkezine düşüyorum , iliklerime kadar ince bir merakla çevreme bakınıyorum , gemi kalabalık ve boş yer yok güverteye çıkıyorum , gözlerimi kırpmadan istanbul’u seyre koyuluyorum içimde bin bir kaygı , bu sis denizinde gemi rotasını nasıl buluyorsa , uzayın derin engin boşluğunda havada asılı duran şu noktadan farksız dünyamız nasıl buluyor ki? yörüngesinden sapmadan uzay boşluğunda yüzüyorsa dünyamız bu nasıl bir muhteşemlik! düşünmeden edemiyorum , çoğu gitmiş azı kalmış yana yatmış bir ömrün sonuna geliyorum , her şeyi fazla büyütmeden sakince geçirmeliyim hayatı diyerek kendime geliyorum , gemi karşıya geçinceye kadar her sabah bu düşüncelerle dolu oluyorum , ruhuma hücum eden duyguların baskısından kendimi alamıyorum , bazen nasıl bir şarkı çıkmalı dudaklarımdan hangi sözler dökülmeli ki, huzurlu rahat hafiflemiş hissedeyim kendimi , fakat bu mümkün mü ? sabahtan beri devam eden bu sisin içinde vapur ile kaybolmak nasıl bir macera olurdu diye gülümseten bir hayal kurdum, neyse ki yumuşak bir uykuya dalar gibi yankısız ve zahmetsizce yol alan vapurun dikkatli ve şaşmaz kararlılığı güven vericiydi , Beşiktaş iskelesine yaklaştığımızı görüyorum bir rüyadan uyanır gibi ortaya çıkan insan kalabalığına hayretle eğildim , sisli havaya alışıklarmış gibi dilsiz ve hipnoz edilmişler gibi vapura biniyorlar , günlerin tekrarı aynı saat ve aynı vapur ve aynı yolcularla birlikte olmanın rahatlığı olsa gerek , sisli hava , İstanbul gibi mistik egzotik tarihsel dokusuna muhteşem duygusal romantik bir heyecan katıyordu , vapurda herkes sessiz ve durgun her insan yüzü yorgun ve isteksiz , gergin ve ruhsuz gibi , işim gücüm buymuş gibi gelip geçeni tetkik etmek , hikayelerini anlamaya çalışmak , yüzlerini okumak , içinde kimseyi kendimle aynı bulamamak , ne kadar farklıyız ve apayrı dünyaların insanı gibiyiz farklı parmak izlerimizle ,vapur daha bir kalabalıklaştı , en şaşırtıcı olan da nasıl göründüğünü görmek için boy aynalarına bakan kadınlardı, rahatlığı ve çantalarında taşıdıkları makyaj malzemelerini kullanmaya hazır donanımlı olmaları , en küçük bir fırsatı nasıl değerlendirdikleri açısından kadın fıtratı hakkındaki bu gerçek hiç şaşırtmadı , evet işte iskeleye yanaşıyoruz, Eminönü iskelesi’ne demir atan vapurun tüm insan kalabalığını boşaltmıştı son yolcusu bendim , ağır aksak iniyorum sis dağılmamış deniz bembeyaz bir sırrın içinde muhteşem gizemiyle duruyordu, hangi yönde olduğuna dair bir fikre sahip olmadan yer gök aynı renge bürünmüş sis olayı İstanbul'da bambaşka , şehir bu beyaz bir rüyadan ne zaman uyanır diye yeni bir düşünce içinde kalabalığa karışıyordum , sol kolum ve sırt ağrılarımın ileride bana hangi sürprizleri hazırladığından habersiz Cağaloğlu yokuşunu bitiriyordum ..
19.03.2024