Bir Kış Üşütüyor Yüreğimdeki Güneşi
Hayat üzme beni, sen üzdükçe ben yaşamaktan soğuyorum.
Yuvasız kuşlar gibi dolanıyor ruhum ve kaybettiklerimi kaybetmemiş gibi yaşıyorum suskunca. İçime damla damla akıyor baldıran ağısı gibi zehir, ne kadar dayanırım bu vurdumduymazlık oyununa bilemiyorum. Kimi zaman ağlamak geliyor içimden yemkire yemkire ağlamak... Bazen hiç konuşasım gelmiyor, uzun soluklu susmaların içinde yitiriyorum ruhumun güzelliklerini ve gözlerimdeki hüzün tarlaya dadanmış ayrık otu gibi mutluluk çiçeklerimi solduruyor, köküne bulaşmış bir kere çiçeklerimin, yavaş yavaş kurutuyor gelinciklerimi... Ben kendi içimde yaşarken böylesi acıları, bir kadının gözleri kapanıyor yavaş yavaş... Erkeğinin tavırları değişiyor fedakar kadınına karşı, seni seviyorum dese en kötü küfürü yüzüne etmişçesine hareket ediyor adam... Belki de sevdiği kadına karanlıkları yakıştıramadığındandır kim bilir?
En alımlı elbiselerini giyiyor kadın, kırıta kırıta yürürken yolda en çalımlı haliyle dolanıyor saçlarını savura savura... Akşam olsun diye bekliyor heyecanla ama erkeğinin kapısının zili çalacak olmasından değil bu heyecan, çünkü ekmek davasına yollara vurmuşken kendini adam, menfi duyguların temeline kurulan bir ilişkinin çığlıkları duyuluyor gecenin yarısında ihanetin sıcak koynunda kıvranırken. Sonra son gecenin içinden bir yalnız adamın uzaklardaki hasta sevgilisine ulaşamamaktan, yanında olamamaktan dolayı attığı çığlıkları taşıyor kudurmuş deniz, çocuklar gibi ağlıyor adam. En azından benden iyi içinde biriktirmiyor çaresizliğini.
Bir kadın olur olmadık düşüncelerin koynunda savrulurken, kendinden emin, ihlaslı sevdiğine zulm ediyor bağıra bağıra, yüzüne olmadık sözler söylüyor suskunluğuyla erdemini gösteren adamın 'Söylesene yolda yürürken sana gülümseyen kadın kim?' Oysa kimsesizliğini defalarca söylemiş kadınına bu suskun yüz, kimsesiz olduğunu haykırmış ve demiş ki 'Hayatım kavga ile geçireceğimiz ve birbirimize zehrettiğimiz zamanı birbirimizi sevmek için harcayalım, geri alma tuşu yok bu anın' Buna rağmen hala kadın zerre kadar değişmeyen bir ruhla, bağırmaya devam ediyor bu tebessümü insanlara umut veren adama 'Bu kadar kolay değil mi? Kimbilir kaç kere arzunun ateşini söndürdün o zilliyle...' Adamsa geçen zamana üzülüyor sadece.
Kollarında alelacele evladıyla koşuyor bir adam, ama kendi çocuğu değil, kendi kanından değil, evlat bellemiş işte yıllar önce babasız bir çocuğu, kendine yakın hissetmiş, bağrına basmış, kimsesizliğini unutmuş, hani maddi bir şey verememiş beklide ama maneviyatta bir can olmuş ona, hastalanınca kolları arasına alıp giderken, yanında bir kadın ellerinden tutuyor o uzun uzadıya geçen bekleme sürelerinin ortasında fedakâr bir sevgili 'Üzülme, bu günler de geçecek sevdiğim, sen inançlı ve güçlü birisin.'
Her akşam çöktüğünde, pencerenin kenarında bir kadın gözlerini yollara dikip bakıyor öylesine kırkında yitirdiği evladı gelir mi bir gün, hayali çalar mı gözlerine, görür müyüm gülümsediğini diyerek gözleri yaşlı, elinde bir tespih, dualar ediyor düşlerine girse de hasret gidersem diye... Ama hani diyor ya şair 'Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden. /
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden'* kim döner ki bu yalan dünyaya yerinden memnunken gerçekliğin ortasında... Aklına geliyor anıları, damla damla evlat acısının yüreğinde bıraktığı bıçak yarası izle ağlayıveriyor saatlerce...
Hayat üstüme çok geliyorsun biliyor musun? Benim sevdiklerim üzmesin artık fısılda kulaklarına, dostların hançerlerini kınına koysun söyle, yaralamasınlar artık beni sırtımı döner dönmez, hayır dualar ederken ben düşmanıma bile, düşmanımın bile hayır dualarını taşırken dostlarımca üzülmek, sevdiklerimce üzülmek ağrıma gidiyor inan ve hayat sen üzdükçe beni ben soğuyorum yaşamaktan... Senden soğuyorum. Üzdüğün gecelerde karanlıklara inat bir kış üşütüyor yüreğimdeki güneşi...
Gözpınarlarım kurudu hayat, n'olur kaldıramıyorum artık, ağlatma beni....
*Yahya kemal Beyatlı- sessiz gemi şiirinden....