Bir Kızınız Olmalı
Babama...
Remiz sözcüklerden ağdalı sözlere, latife yazılardan lafız kelimelere kadar, üstü-başı hiç kimseye benzemeyen bir insandı kız çocuğu...Edepten uzak ,edilgen bütün sözlerin başına konulan kız çocuğu...Masal değil, hikaye değil, roman hiç değil... Hayattı baştan sona onun göz yaşları...
Siz daha çocukken ... Annem anlatırdı, bir hikayenin ucundan tuttu mu babalar çekiştire çekiştire, yırtarcasına orasına-burasına vurarak büyütürlermiş kız çocuklarını. Büyürler miydi ? Kendi bedenlerinden önce korkuları, hayalleri, haykırışları en çokta namusları büyürdü. Hasım sahibidir kız çocukları, hasımdırlar, suçludurlar hep bir adım geriden koşturulurlar.
Bir yerlerde mi okumuştum bu hikâyeyi, yoksa tv de mı izlemiştim, belki de bir dizinin 124. bölümüydü. Bilmiyorum. Belki de hatırlamak istemediğim bir tarihte yaşamış ya da "siz daha çocukken" diye annem mi anlatmıştı ? Bilmiyorum !
Ablam, evin tek kızıydı. Tek dememe bakmayın ,babamın aklında sadece onlarca kız çocuğundan birisi gibiydi. Öyle büyüyordu, büyütülüyordu. Namus belasına, namussuz düşüncelerin en akla geleniydi kız çocukları. Doğarken suçlu , yaşarken suçlu ve òlürken yığınla suç ortağı misali. Ablam hakim karşısında çıkartılarak daha hiç bir suç islemeden ,suçsuz yere yargılanacak, kesin suçlu bulunacak birisi gibi. Suçsuz ablam, suçlu bir kız çocuğu olarak hep büyüdü ablam.
Ablam hiç bir yazı bizimle geçiremezdi. Hayallerini, çocukluğunu, umutlarını alarak her yaz anneannemle birlikte yaylaya çıkardı. Ne büyük yüktü ailemize. Çok mu büyük geliyordu bize ? Bir kaç parça giysisini torbaya koyarken gizlice ağladığını görürdüm. "Abla" diye seslenince bembeyaz elleriyle gözlerini buruştura buruştura silerdi. "Neden ağlıyorsun?" sorusunu ona sormaktan o kadar çok çekiniyordum ki, yanından hemen uzaklaşarak kapkaranlık bir yer arardım ona ağlamak için.
Ve o gündü, dışarıda hangi mevsimin olduğunu hatırlamıyordum. Vücudumun buz kesildiğini, dişlerimin gıcırdadığını hatırlıyorum. Babama yük, babama günah olan ablamı istemeye gelmişlerdi o gün... Kendime geldiğimde söz kesilmiş, sözlerin en ucuzu onun adına verilmişti. Babam büyük bir günahtan kurtulmanın hazzını yaşarken, ablam büyük bir günaha yolcu ediliyordu.
Düğün günü ablam evden gönderilirken, yüzünü hiç görmedim. Görmeye cesaret edemedim. Ardından kapıya çıkıp arkasından su dökemedim. Biraz sonra dışarı çıkıp yol kenarında oturmaya başladım Hiç tanımadığım bir kişinin soğuk sorusuyla karşılaştım.
-Neden ağlıyorsun ?
-Ablam evleniyor
- Ablanın adı neydi ?
-Ablamın adı Günah'tı .