Bir Makale Konusunun Ele Alınışını Eleştiri 1
Çoğu yazarlar, yazım konularının kavramını edinememiş olmanın yüzeysel oluşu ile yazısını; 'bende yazdım, oldubitti'; demenin basitliği ile ele alıp yazarlar. Elbette bir konu her çeşitli yönleriyle yazarlarca bilinmez olacaktır. Bu her zaman ve mutlaka mümkün olacak kaçınılmazlıktır da. Ancak bir yazar da, en temel düzlemde; yani kendi yazım konusunu hiç değilse günümüzde olacak şekilde en temel düzlemiyle de bilir olması lazımdır. Bu temel düzlemden, kalkılışla bir şeyleri doğru veya eğri, tartışılır bir şekilde söyleşilebilmelidir. İddialı bir düşün yazısı okuduğum zaman, çoğu gördüğüm odur ki; geçmiş yüzyıllarda kalmış, geri düşünceli insan proto tipli makaleler içindeki, bir aydın tipi ile karşılaşmamalıyım.
Bir ilkokul düzeyini aşmayan anlamanın ağdalı, ilişkisiz ve sağlıklı dayanakları olmadığı için sağlıklı çıkarımları da yapılmamış düşünme içinde olmaktadır yazarlar. Kitlelere açılan yazarlar, sırf ben de yazabiliyorum, diyerekten yazmamalıdırlar. İnsanların, yazar olması ile yazma fobisini tatmin etmek istemelerini, aynı düzlemde görücülü olaraktan ortaya koymamalıdırlar. Ele alınan konu başlığının içlemindeki anlatımlara dayalı, dinli imanlı, ahlaklı akıla gelenin rast gele andırışlarını, makale diyerekten, giriştirmesini yapmamalıdırlar.
Söz gelimi konu olaraktan bir 'kültür kavramını' işler oluşu ele alalım. Bir de çok sığ ve bilmezlik düzlemi olan 'yozluk' kavramını, kültürle ilişkileyelim! Burada benim vurgulamak istediğim "yozluk" sözcüğünü, yazarların kendi abur cuburdu günlük dildeki anlamıyla yazım konusu makale edebilmesidir! En temel basitçi düzlemde dahi konuyu bilmez oluşlarıdır. Ama bizim bilmez yazarımız, "yozluğu" bir inanç sapkınlığı, bir anane sapkınlığı diyerekten, kültür yozluğu yapıp kendi sığlığını gösterebilmektedir. Böyle olunca da, her türden kuşkucu oluşturmaları, yozluk sayacaktırlar. Gelişmenin köküne kezzap suyu dökecekler. Böylece de kendilerince bir aydın olmanın sorumsuzluk şiarını taşımış olacaklar! Elinizin altında böylesi bir sürü yazı vardır.
Böylesi bilmezlikle, hatta çok yaygın olan çoğunlukla, sıfır bilişmelere denk düşer olmalarını bile, bu tür yazarlar doğru bildiklerini sanıcı olanın, bilmezliğiyle, biliyormuş gibisine, düşün hayatımıza yol vermek istemesine, ben yozluk diyorum. Değilse bir sokak kültüründeki, kişiler arası olacak, gel geç modacı ve kendi aralarında kendi aitleşme, haberleşmesi olan, dil kullanımını; toplum kültürü saymak gibi kapasitifsizleşme içinde hiç olmayacağım.
Siz Sümer kültürü derken, sözün gelişi 5000 yıl öncesinin Uruk sokaklarında konuşulan dili, ya da sokak kültürünü mü öğreniyor övülüyorsunuz (ki onu bilen bile yoktur). Yoksa Sümer genel kültürleri olaraktan: Gılgamış destanı, Enuma Eliş destanı, Eşnunna yasaları, Urnamu yasalarını mı öğrenerek, Sümer kültürü ediniyorsunuz! Yani gelecekte de; sizin bugün şikâyetçi olup, yozlaşma olaraktan gördüğünüz ve bir kültür bağışıklaşma süreçlerini dahi bilmediğiniz, o sokak jargonunu, toplum kültürüne eş değer yaptığınız, bu kültür biçimini, yarın anımsar olan bile, olmayacaktır. Jargonların muktedirliği, olduğu yerde sönmeleridir.
Kültürün içinde; sosyal kültür, toplumsal kültür ayrımı hiç yapılmamış. Bunların da kendi alt bileşenleri vardır. Söz gelimi, sosyal kültürünüzün içinde; inançlarınız, folklorlarınız, sokak jargonlarınız, ağıtlarınız vs.ler vardır. Toplumsal kültürün içinde; yazın hayatınız vardır. Teknolojiniz, plastik mimari oluşumlu sanat kültürünüz vardır. Ve yapısal sanatlar, toplumsal paylaştırmalı hukuk ilişkileriniz vs. vardır ki, bunlar evrensel kültürü de kucaklaştırırlar.
Bunların üstünde bilim kültürü vardır. Bir de düşünce kültürü, bir de felsefe kültürü, gibi çatı kültür devinmesi olabileceğinin kavranması dahi bu yazıların yazım içeriğinde bilinmez oluşlardır. Kültürün bir özelliği olan halkçı, inanç kültür ile yine öğütçü olan, halkçı kültürü, genelleştirmiş olursunuz. Ki böylesi durumlarda etnik kültür de; toplum kültürü yapılıp çıkılır.
Böylelikli yazarlar, yaratıcı kültürü hiç bilmemiş olur. Zaten yazar kültür konusuyla yozlaşma konusunu, birbirinin referansı gibi aldığından, yaratıcı olmayı da yozlaşma algısı içine zımnendi açıklıkla, açık açık tıkıştırmıştırlar. Götürür bunları da tanrısal algıya referansla tutuşturdu verirler. Böylesi yazılarda toplumsal kültürün esamisi yoktur.
Oysa bizim ortak referansımız, toplumumuzun kültürüdür. Değilse Kırşehir sokaklarında şöyle, İstanbul varoşlarında böyle, konuşuluyor olan yerelci parça kültür, toplumun kültür envanter ilişkiliği içinde ise de, temel toplum referansı değildirler. Allah aşkına bir kültür içinde bu tür gelişmeler olmadan bu tür arz ve sunumların seçme ve ayıklanması yapılamadan, genel kültürleriniz belirebilir olur mu? Yoksa sizin elinizde değişikliğe uğramayan, ilkten beri var olan, herkesin arayıp da bulamadığı, her derde deva bir kültür var da ona mı sahip çıkıyorsunuz?
Bu tür yazılarda anormal abartılışlarla ve tamamen cahilane bilmezliklerle sokak jargonu tu kaka yapılarak, kültür üzerinde fikirsizliğin, fikri beyan edilir. Bir kaynaktan çıkan suyu ırmak olmamakla suçlamak neyse, bir toplum içindeki sokak jargonunu kültür saymakta o dur. Nasıl kaynak suyu, süreçler girişmesi ile ırmak olacaksa, sokak jargonları da epey bir girişmeler sonunda, seçile elene, kültür olmanın süreçleri içine sokulacaktır.
Yani minicik, miniminicik akışlarla siz, önce dere oluşumlarını görmelisiniz. Ve dere akışlarının, nehir olacak girişmesini görmelisiniz. Yani nehir olacak girişme tavrını, ne derede, ne daha dere bile olamamış (sokak), mini minnacık şırıl şırıl akışları içinde aramamalısınız. Ne de kaynaklarda aynı genelci olan kültür tavrını beklememelisiniz. Böyle bir beklenti içinde olmak, akılca tıfıl ve cahil olmak değil de nedir?
Yine nehirler girişmesi olacak olan, göl ya da deniz girişmesini (çatı kültürünü) nehirden beklemek, akıl kusuru, ya da akıl fukaralığı değilse, nedir? Mini minicik akışın kendi serbestliği, soksak aidiyetçi eksenleşme temaşasını, genel kültür yapıp çıkmak, ancak inançsal (tekçili) mantığın hadım ettiği beyinlerin sulanması olmaktan öte gidemez.
Sürecek