Bir Makale Konusunun Ele alınışını Eleştiri 5
Bu türden kimi yazılarla, değerli yazarlarımız; zaman ve zemince aşılmış, geri kalmış değerleri, sanki: " sürekli gelişen kültürümüze karşın, bu aşılmış olanları, ilgisiz olanları, skala edip, güya bozulan kültürümüze mahirce, emsali misal, yapmanın" tek yanlı ve dar, bilmezce, affedilmez bir yanılgısı içinde, gibidirler.
Makale gibi girişilen yazılar; daha temelleri belirlenmeden soyut, muğlâk ifadelerle akıl yerine duygular yaratacak olan kendi öğütlerini ortaya koyuşlarıyla okurlarını, iyice şartlandırırlar. 'Kültürümüzün yaşaması için! Kaybolmaması için! Gelecek nesillere çok sağlam bir şekilde, ciddiyetle ve özenle aktaracağımız, bırakacağımız en büyük mirasımızdır.' Gibisinden kimi anlatımlar ve yanıltmalar, hiçbir yazarlık işlevi ortaya koymayan sıradan bir abur cubur duluktur. Hal bu ki işlevsel olan, işlevsel olacak olan yaşar. Ve kaybolmaz, işlev oluşla dinamikleriyle süreklileşir.
Sözün gelimi, refahını paylaştıramadığınız topluma, kültür aktarmanın gayreti güdülür! Tabi belli bir yaşam standardını tutturamayan halk da bu aktarmayı fazla taşıyamaz. Masasına henüz sıcak çorbasını (sağlayışını) koyamayan insan, masasına çiçek (kültürünü) koyabilmenin arayışı içinde de, olamayacaktır. Yine, söz gelimi Almanya'ya işçi olur, kısmen Alman'a ilişkin kültürü, Alman refahı ile beraber tüketir! Sabahın beşinden, akşamın beşine değin iş gören kendi yurttaşınız, genelci kültüre hiç vakit ayıramadığından, inancı olan dar kültürün bilinçsiz bir savunuru ve iyice sarılırı olacaktır! Artık gelişmeyen cılızlıklarla varlaşarak yaşamaya sarılan çoğunlukla gelenekçi olan kültürle baş başa kalırsınız!
Bir yazar, böylesi bir konu ele aldığında, söyleyeceği tek cümle: 'Kültürümüzün yaşaması için! Kaybolmaması için! Gelecek nesillere çok sağlam bir şekilde, ciddiyetle ve özenle aktaracağımız, bırakacağımız en büyük mirasımızdır' olur! Kültür bir toplumun, özelde de bir halkın zaman zemin sürerli tanımlılığıdır. Kültür ileri doğru kesikli, sürekli, değişken bir akıştır. Bir toplum, aktarılması gereken kültür varlıklarını, her halükarda aktarır. Yeter ki o kültür işlevsel olsun.
Genel olarak, kültür aktarma olacaklardan, bizlere hep; 'inanç aktarmasını' telkin eder olduklarından, bunlar da, bol bol ve ziyadesi ile fazla fazla, yapılır. Ama ortaya bir arpa boyu gelişkin işlevli kültür konamaz olduğundan, ya eski örnekleriyle dalınılır oldular. Ya da insanlarımız kültürlerini geliştirme muktedirliğini (karşılıklı bağıntıcı sekans işlevleşmesini), kendilerine aktarılan öğütler içindeki yaşamsallığını bulamadılar!
Ya da; 'son senelerde babaların isimleri, dedelerin isimleri beğenilmez oldu. Modern, çağdaş(!) olduğu sanılan bir sürü isimler ortaya atıldı ve çocuklara bu isimler konuyor. Allah beni doğuştan Müslüman olarak dünyaya gönderdi, sen neden bana kötü manaya gelen ismi koydun? Diye, isim koyandan davacı olacaktır.' Gibisine abur cubur duluklardan günah keçesi yapılır.
2-'Türk kültürü bütün cihana asırlarca damgasını vurmuşken, ne yazık ki bugün hızla bozulmakta.' Siz böyle bir ifade de körlükten başka hiçbir şey ortaya koyamazsınız. Roma imparatorluğu da 1500 seneden (Bizden 1000 sene daha) fazla, cihana damgasını vurmuş! Ne olacak şimdi? Kültürlerin kesikli sürekli, devamlılıkla gelişmesi ve birbiri ardına, ardışık yer alışları sürerliğinde, bunlar elbette olası olacaklardan kimileridirler.
Eğer bir toplum cihana damgasını vuracak denli kültürel egemenlikleşme oluşturdu ise, bu eskiye bağlılıktan değil, eski üzerine sanat, edebiyat, bilim, ticaret, teknoloji vs. alanlarda devamlı yeni gelişmeler oluşturmuş olmasındandır. Eskiden farklı olan, eskinin devamı olan kültürel ilerlemelerle, süreçler kaydettiği için cihana egemenci damgasını vurmuştur. Bu genel geçerli bir ilkedir. Kısacası üretemediğiniz zaman, üreten toplumların kültürünü, çok özelde de dilini, almak zorundasınız!
Size de, bunlara bakıp bakıp şaşmak düşer! Kendi sorumsuzluğunuzu günah keçesi aramakla başka yönlere transfer edersiniz! Yok, sokaktaki bozulma idi, yok televizyonun etkisiydi, yok basındı, diye teşhisçi ucuzlukların suçlayıcılıkları içinde olunursunuz! Söz gelimi atom altı parçacıklarını siz bulup keşfettiniz de, sizin insanlarınız hınzırlık olsun diye mi; Higs parçacığı, guluonlar, leptonlar, kuarklar vs. gibi isimleri kulanı verdiler diye düşünmez siniz! İşte biz bunların isimlerini sözcük dağarcığımıza, genelde de, kültürümüzün içine katıp öğrenirken; bunları bulanların hayatını da öğrenip, yaşantısını bile bilinçaltımıza benimsenmeler oluştan kaydetmekteyiz!
En bayıldığım, akılsızca yuvarlamalardan biri de;'Eskiden, büyüklere hürmet, saygı, küçüklere şefkat, sevgi en önemli öğretimizken (hala ilkokullarda okunuyor) ne yazık ki, icraatımızda göremiyoruz.' türü söylemlerdir(!) Bunlar ilişkindik durumlarla göreceleşen insan-insan girişmeli tutumlardır. Bu söylemi bir düzen ilişki konumu ile ele alıp, kültürü abartmanın da yere batırmanın da öyle uzun boylu doğruluğu da yoktur. Hiç üzerinde bile durmayacağım sıfır düzeyli bir söyleyiş!
Yine bu tür yazı sığlıklarından biri de: 'Abi onu karşımda öyle görünce çüş falan oldum yani... Oğlum bu iş bizi kasar dedim, fena göçeriz dedim, enjoy durumları yani... Ama concon muyum ki ben, baktım ki o da bana kesik. Sarıl oğlum dedim, bu manita senin... "Hav ar yu yavrum? " türünden sokak jargonlarını kültür sayması basitliğidir!
Sokak aidiyetliği, gruplar arası kabul edilme iletişmesi, bir tür gruplar parolasını kültür sayma bahtsızlığıdır. Yukarılarda değinildiği gibi girişmenin seçme ayıklamasına tabi olacak belirip kaybolan bir çeşit veri sunulardır. Bu bahtsızlık, tam bir tembel okur mantık düzeyine hitap eder şekilde yazılır. Bu yazılandan, kültürümüz adına, yazarlık adına, en ufak bir katkı sağlanamaz. Bunlar öğütçü bilmezlik mantığıdırlar.
Sürecek