Bir Örgü Kazağın Öyküsü

Ekim 1995 Dinar depremi akşam saat altı da sallandığında ortalık bir an da toz duman içinde ve bir iki dakika korkunç bir sessizlik, o kısa korkunç sessizliğin ardından şehrin her yerinden dakikalar süren korkunç bir çığlık. Ve sonra herkes ne olduğunu anlamaya başladığında, eş dost ve yakınları aramalar. Bu kez çığlık değil ama ağlaşmalar, kimi yakınını kaybetmenin verdiği üzüntü, kimi yakınını görmenin sevinci ile. Yıkılmıştı evimiz bizim de. İlk gece artçıların verdiği korkuyu atlatma, enkaz altında ölü ve yaralı çıkarma gayretinde kimi. Ve sonuçta çaresizlik. Kurtulanlar evi sağlam bile olsa içeri girip bir battaniye, çocuğuna ekmek bile alamıyor korkusundan. Dükkanlar yıkık harap, onlar da can derdinde, zengini fakiri tamamen muhtaç. herkesin eşit olduğu bir zaman, sanki sırat
İlk yetişen komşu iller oldu yiyecek ve battaniyeleriyle, ve Kızılay'ın koni çadırları. Kurtlu fasülyeleri ile karnımızı doyursak ta, kalakaldık üzerimizdeki giysilerimizle, havalarda ani soğudu çadırlar soğuk. Yetişti yine vatandaşlarımızın yardımları. İşte böyle bir dağıtımda bir kazak geçti elime. Uzun yıllar giyildiği belli ama bir o kadar da kaliteli idi. Aldım, giydim, ısındım ve şükranlarımı sundum sahibine.
Devletin, kurumların ve vatandaşların yardımları ile iki yıl gibi bir sürede toparlandık, eşyaları yeniledik, yeni giysiler aldık kendimize. Ve o eski yardım giysileri kalktı evin bir köşesine.
Sonra çoğu gariban yoksul ve parçalanmış aile çocuklarının bulunduğu Bir yatılı Bölge İlköğretim okuluna atandım. Yoktu çocukların giyecekleri, ailelerin alacak durumu yok belli, Kiminde aile de yok. Kiminin olsa da almıyor çocuğun suçu ne. Önce evlerimizden getirdik çocuklarımızın küçük gelenlerini kendi giymediklerimizi, sonra tanıdığımız konu komşudan, hayırsever mağazalardan. Açık bırakmadık giydirdik çocuklarımızı.
Üst sınıflardan irice bir çocuk, benim deprem kazağı bu çocuğa tam geldi. Uzunca bir süre gördüm üzerinde, sonrasında hiç dikkatimi çekmemişti. Ta ki bir işi için babası okula gelinceye dek. O kazağın ben de bir anısı vardı ve babasının üzerinde görür görmez tanıdım, besbelli çocuğa geniş gelmişti zamanla. Benim bildiğim o kazak dördüncü sahibindeydi. Babasına belli etmedim ama hüzünlendim birden ve ilk sahibine bir şükran daha sundum içimden.
Bazen yardım yaptığınızda bir kişiye yapmıyorsunuz. Arada deniz fenerleri çıksa da, toplumu her şeye rağmen hala ayakta tutan bu gönül bağımız, yardımseverliğimiz. Ama o da gün gün erimekte.

27 Ekim 2010 2-3 dakika 3 denemesi var.
Yorumlar (2)
  • Başlığın büyük harfli olması merakımı artırdı öncelikle..yönetim duymasın..;)deneme gayet mesaj verici ve öğretici olmuş..çetin sınavlardan sonra kaybettiğimiz şeylerden daha çok kazandığımız paylaşım duygusu ve onu takip eden zincirleme hayır organizasyonları..buna diğergamlık diyoruz işte..başkalarının haliyle hallenmek..demek ki kaybettik diye üzülmemeli, getireceği hayırları da görmeliyiz... paylaşım için teşekkürler..👧👍

  • 14 yıl önce

    çok hoştu ezilerek büzülerek okudum.yardımın önemini birkez daha kavradım.dua ile hocam.....