Bir Sevda Hayalinden Çeşitlemeler 1
Çok gençtim... Delikanlılık çağları denilen yıllardı. Lise zamanları yani... Okulun bazen önemli, bazen önemsiz olduğu, benlik ispatlama savaşlarının doruklara tırmandığı yaşlar...
Hiç çalışmadığım bir günde, edebiyat hocam kompozisyon dersinde her öğrenciye bir şiir okutuyordu. Şaşkındım ve ne okuyacağımı tespit de edememiştim. Numara sırasıyla okuttuğundan ve benim de numaram küçük olduğundan, çabucak da sıra bana geldi. 'Oku evladım' dedi sevgili hocam...
Sessiz kaldım bir süre. Hemen arkadaki sıradan bir kız arkadaşımın eliyle kitapçık uzattığını fark ettim ve alıverdim. Rastgele açtım bir sayfa hocama hissettirmeden. Başladım okumaya. Büyülemişti beni şiir. O kadar güzeldi ki... O yaşlarda, bu şiiri okumadan çok önce, çocukluk aşkıma söylediğim sözleri anlatıyordu adeta.
Herkesi etkilemiş olacak ki sınıf sessizleşmişti. Hocamın sesi bozdu sessizliği... 'Ben Victor Hugo'nun bu şiirinin başka bir şeklini biliyorum.' dedi ve ekledi: 'Teneffüste kitaplıkta bulur getiririm.'
2 ders üst üste idi. Teneffüs bitti, elinde 5 tane kitapla geldi. 'Çocuklar doğru hatırlamışım.' dedi, '5 ayrı çeviren olmuş ve hepsinin çevirisi de değişik olmuş özde aynı olsa da.'
Okudum tüm çevirileri sınıfta. Bana, o ilk derste okuduğum aşağıdaki çeviri kadar hiç biri, aynı hazzı vermedi.
'Sen, her gün köşe başında,
Paramparça urban, kirli ellerinle
Avuç açan adam!
Emin ol yok farkımız birbirimizden...
Sen, her gün dileneceksin;
İstediğin beş kuruşçuğu biri vermezse
Bir diğerini bekleyeceksin.
Ama ben!
Bir defa dilendim tüm ömrüm boyunca...
Öylesine boş, öylesine açık kaldı ki elim;
Yemin ettim,
Bir daha DİLENMEYECEĞİM'
O andan sonra uzun yıllar okudum bu şiiri. Çok etkilemişti beni. Sokakta, caddede, okulda, kantinde, radyoda, şiir gecelerinde, vapurda, her yerde okudum... Yerine göre bazen içimden sessiz haykırırcasına, bazen sesli susarcasına...
Öyle okudum ki; aşkta dilenmeyi yasakladım kendime.
Çok az sevdim, çok az sevdiğimi söyledim. Sevdim mi tam sevdim; haykırdım sevdiğimi. Giden gitti, attım içime; ama dilenmedim.
Bildim ki sevdalar dilenerek değil, severek kazanılır. Bildim ki sevdalarda sevip de terk edilmek var ise, dilenmek gurursuzluktur...
Ama savaşmalı bence... Sevgi için savaşılır iyiden iyiye... Değer sevdalara savaşmalar...
Bu savaşta silah vardır ve o silahın adı da yürektir. Ondandır ki bu tür savaşlar mangal kadar yüreği olanlarca kazanılır ya da kaybedilir. Yelkenler hemen inip de 'Tamam, bitti' denmez. Dilenilmez de...
Mangal kadar yüreğin yetmediği yerde gerçek sevdaların yapacağı şey bellidir hatta. Açarsın kocaman yüreğine bir zindan, hapsedersin kara hücreye katıksız hapis cezasıyla. Ölmesin istersin sevdan... Sevginle beslersin günbegün... Görüp de üzülmesin der, gözyaşlarını saklarsın, rahat ettirirsin onu hücresinde...
Bazen hayalinde bir şarkı korsun CD çalara... Söyleyeni sen sanır, hülyalara dalar, kendini dinlersin o muhteşem nağmelerde...
Bir bakarsın dönen CD'nin parlak yüzeyinde bir umut parıldar aynı anda...
'Bir gece ansızın gelebilirim...
Beni bekliyorsan, uyumamışsan
Sevinçten kapında ölebilirim'
der o ses. Gülümsersin... Bitiminde yeni bir şarkı başlar, gülümseyen dudakların hafif hafif büzülüverir; ciğerine işler adeta... 'Menekşe gözlerde hiç vefa yokmuş / Yalanmış meğer...' dediği an kendinden geçer, bir sonraki şarkıya atlatırsın. Ama of ki ne of! Bu kez de:
'Ben seni unutmak için sevmedim.
Gülmen ayrılık demekmiş bilmedim...
Bekledim sabah akşam yollarını,
Ölmek istedim, bir türlü ölmedim.'
der Zeki Müren.
Öfkeyle çıkarırsın CD'yi... Bakarsın bir süre... Parlayan yüzeyde kendini ararsın belki. Ya da sana görünen bir 'Sen' oluşur. Fuzuli'nin beyti gelir aklına... 'El çek tabip yaramdan...' sözleriyle tıkanır, devam edemezsin. Neden ben Nedim'in dediği sevdayı yaşayamıyorum der başlarsın mırıldanmaya:
'Bir sen ü bir ben ü bir mutrib-i pakize eda
Eğer iznin olursa bir de Âşık-ı Nedim-i Şeyda...'
Susarsın... Bakarsın CD'ye... Ama avuçlarında parçalanma seslerini duyar kulakların. Acısını bile hissetmez tenin o anda... Ayıkırsın hayallerinden... Silahın olan sevdanı ararsın yeniden. Aklına gelir yüreğindeki zindanda olduğu. Sularsın ölmemesi için sevginle... Kısır döngü devam eder, gider...
Savaş silahla kazanılır ve bu savaşta silahın adı, sevdandır.
'Zamanımızda var mı bu sevdalar?' diyen bir ses duyarsın. Dönüp bakmazsın bile. Var olup olmadığını sana bakıp anlamıyorsa eğer 'Bırak!' dersin içinden... 'Değme sarhoşa yıkılana kadar...'
O, seni 'Ayyaş' sansa da...
O, sevdayı günlük bir mizansen bilip oyun sansa da...
Geçmişteki bir filmin müziği ile sadece dans etse de...
Eder mi?
'Bana kollarını uzatsan biraz
Sana kul olurum... Seven ne yapmaz?
Gel öldür bu ömür böyle tükensin
Sana bin can feda... Seven ne yapmaz?'