Bir Yazarın Acıları
sensiz uyandım bugün, her günkü gibi
bir parça yokluğun duvarda,
üç beş bira...
yananı saymazsak, altı yedi sigara...
kahvaltı masamda...
bizi anlatan buruk bir türkü radyoda,
bugün kuşlar korosundan
acı türküler dinleyemedim
bir garip oldu yüreğim!
aklımdan çıkmazken
'aklıma geldi' deyip de bahsedeceğim:
bugün seni hayalimdeki senle aldattım
affet beni yeşilim!
madem; doğruyu söyledi baş belası dilim
aslında,
sensiz sabahladım bugün
her günkü gibi,
varlığın her zaman uzakta...
söz dinletemedim yüreğime
uyku haram oldu sensiz gözlerime.
bugün seni yokluğunla aldattım.
beni affet,
beni affet yeşilim!
Bir ömür geldi geçiyor derken; içimdeki uhdenin de, kuyruklu yıldız gibi kayıp gitmekte olduğunu ne yazık ki kabullenmek zorunda kalıyorum...
Yaş elli üçün ortalarında. Şurada ömrümün bitmesine ne kaldı ki... Sayılı günler, belki de saatler, dakikalar bile çok yakın bana...
Geride kalan ne var? Acılar... Sıkıntılar... Yaşanmamış, yarım kalan aşklar... Zamanla hepsine de göğüs germesini bildim. Her tarafım nasır tutmuş gibi. Kafama taşı vursam, taş bin parçaya bölünecek...
Yaşam kavgası güzel bir eylem. Onurlu bir yaşam kavgası da her şeyden daha değerli...
Ölüp gittiğim zaman; geride, çocuklarıma ne yazık ki maddi servet bırakamayacağım.
Onlar da benim gibi çırpınıp duracaklar... Babamdan bana bir şey kalmayıp da çırpındığım gibi... Yazlığım olmadı ki tatillerde güneşe ve denize karşı bronzlaşayım diye...
Ama hiçbir zaman gocunmadım, maddi bir servetim olmadı...
Yazın kavurucu sıcağında harman kaldırdım, derim kor gibi yandı, kavladı... Ama mutlu oldum; toprak testiden kana kana su içtiğim zaman. Mutlu oldum; mis gibi kokan toprağın kucağında uyuduğum zaman...
Şimdi düşünüyorum da geride bir eser bırakmak istiyorum; benden yadigâr kalan... Servet bırakamadım ama ufacık bir anılası bir şeylerim olsun, düşünmekteyim...
Nedir bu içindeki tutku diye soracak olursanız;
Derim ki; basılmış bir roman ya da öykü kitabım. Müsaadenizle bir kitabım olsun değil mi?
Sizler de diyeceksiniz ki:
' Okumayan bir toplumda bırakacağın esere bak. Emeklerine yazık be... Hem de çok yazık!'
Evet, dostlarım, ne yapayım; bana kızarsanız kızın isterseniz. Ben de yalan yok. Bu yaştan sonra kendimi beğendirecek ve şöhret olacak halim de yok.
Hasbelkader yıllardır edebiyatla az çok içli dışlıyız. Yasaklı günlerde de okumayı bırakmadık. Bazen damgalandık, fişlendik ama okumadan asla vazgeçmedik.
Hadi diyorum kendi kendime; volkana dönen birikintilerini yaz ve romana dönüştür... Doğrusu bugünlerde yazdığım romanı nasıl bastırabilirim diye cebelleşiyorum...
Bakınız nelerle karşılaştım;
İnternetten bütün yayınevlerini tarama yaptım. Vaziyetimi bildirdim. İlk sordukları:
? İlk romanız mı Ayhan Bey?
-
- - Evet, ilk romanım olacak.
?Katkı payı senden olursa basarız. Çünkü sen tanınmamış birisin... Biz, açıkçası riske girmeyiz. Basarız, adresine kitaplarını postalarız. Gerisi sana kalmış...
Aşağı yukarı verilen yanıtlar birbirleriyle örtüşüyorlardı...
Bazen bana da bıkkınlık geliyor, pusulayı şaşırıyordum. Aradığım yayınevi, sorduğunda:
? Buyurun beyefendi ne istiyorsunuz?
? Kitapsızım da beni kitaplandırabilir misiniz?
? Aman beyefendi...
Bir diğeri, editöründen, grafikçisine, tasarımcısına kadar para verdiğini, kendisine bir şey kalmadığını, kâğıdın zam yediğini vurguluyordu.
Ya ben şöhret olmak için ne yapacaktım. Bir cümleyle kendi değerlerime ihanet mi edecektim. Yoksa birilerine şirin görünmek için dansöz gibi kıvıracak mıydım?
Bunları düşündükçe; pazardaki tezgâhımın içinde sessizliğe gömülüyorum... Üstüne üstlük bir de hanımdan fırça yiyiyorum:
'müşterilerle ilgilenmiyorum' diye...
Aklıma geçen hafta Kastamonu etkinliğindeki acı manzara geldi.
Standartları dolaşıyorum. Herkes yiyecek bir şeyler alma telaşında. İçerden anons yapılıyor:
? Yazarlarımızdan falan falan kişilerin şu stantta kitapları satılmaktadır. Hemen oraya gidiyorum. Yazardan başka kimseler yok... Bakmıyorlar bile suratlarına... Üzerime yeteri kadar para da almamışım... İmzalı romanlarından alamadığım için kahroluyorum. Az ilerde bir şairin ve ressamın stanttı da bomboş. O kalabalıkta in cin top oynuyor sanatçılarımızın yanında...
Bu durumda romanımı bastırmak için mücadeleme devam mı etsem, yoksa sessizce bu dünyadan çekip gitsem mi?
Ne dersiniz dost bildiklerim? Ne dersiniz?