Bir Yeşil Yaprak Bir Telli Böcek

Belki bu bu aylarda sınırlı ancak, baharı bekleyen insanlar bir yeşil yapraktan ne beklerlerse benim de onu beklemem gerekirdi. Ama ne yazık ki aklımda şu anıyla bu beklenti yaşantımda sıfırlanıyor:
Küçük bir kız çocuğu...Allahın lütfu ile güzel bir çocukluk yaşarken birden annesini hasta bulur... Gülizar Nine boncuk boncuk terlemekteyken başucunda bekleyen minik Zehra'nın merak ,sevecenlik,ilgi dolu gözlerinin ne derece farkındadır bilinmez...Küçük bir hemşire doğmuştur adeta...Zehra ,ıslattığı mendilleri annesinin başına koyar ateşini bir derece düşürebilmek umuduyla...Zaman zaman sayıklayan annesinin sesini daha iyi işitebilmek için açtığı gözleri,bir saat gibidir ...
Zehra için ölüm nedir yaşı 6-7 iken? ...Annesinin melek olup uçup gideceğini mi sanmaktadır ;yoksa cennet denilen yeri yazın üzerine tırmandığı ağaçlarcasına yakında görüp annesini ziyaret edebileceğini mi? Ya da bir koşu gidebileceği bir komşusu mudur?
Gülizar Nine kısık bir sesle Zehra'ya seslenir. Zehra faltaşı gibi açılmış gözlerle annesinin yanına yanaşır ve can kulağıyla sessizliği dinler ve uzun bir zaman sonra sessizlik bozulur :
_Kızım bahçemizden bir yeşil yaprak getir!
Zehra annesinin belki de böyle basit bir ilaçla düzeleceğini düşünmektedir...Koşup nefes nefese bir yeşil yaprak getirir ve heyecanla annesine söyler.
Gülizar Nine,çektiği sıkıntılı saatler içerisinden sıyrılarak ;
_ Yaprağı alnıma koy ben hemen ,kurtulurum der.
Küçük Zehra ne olduğunu bile anlamadan yaprağı annesinin alnına koyar ve Gülizar Nine hayata gözlerini yumar...
Oysa kuruyan çalıların yeşermesi yok mudur? Yeşil yaprak hiç ölüm olabilir miydi? Bir gülün üstündeki çiy bile boncuk teri hatırlatır mı?
Bir acı kaybın hatırasını yazmak onu hissetmekten daha zor... Böylesi bir zorunluluk, benim böylesi bir durumda neler yapacağımı da açıklayamayacak ...Gönlü bir kuru yaprağa bile gidenlerin tek arzusu bir yeşillikle ölmek olabilir belki de...
Burada yazılanlar benim için çok üzücü. Şahsen ben insanların çoook uzun yıllar yaşamalarını dünyayı evreni mantıklı bir şekilde kavramaları açısından gerekli görüyorum... Hepimiz doğaldır ki bu acı hatıradan başka duyumlar alacağız...
Tıpkı 'Şu anda saat kaç ?'sorusuna verilecek çeşitli yanıtlar gibi doğru bir cevap bulmak mümkün olmayacak belki de...
***
Ben Anneannem yok diye ne kadar çok üzülürdüm küçükken. Yerine hiçbir şeyi koyamadığım bir 'makam' benim için.
Hele annemle olan anılar;
Yağmurdan , gök gürültüsünden kaçıp birbirimize sığınmadık mı? Ya ağabeyimle oturup bilemedikleri dört işlem problemleri için ağlamaları yok mu? Şimdi bile tarifsiz bir duygu katıyor yaşantıma...O zamanki korku ve üzüntüler şimdi bizi birbirimize bağlayan birer anı oldular...Belki de anneannem yok ama annemli anneannem var...Anılarda yaşayan ,bize orada bile tombulluğu ve beyazlığını saklayamayan kara kaşlı kara gözlü bir köylü ...
Dedemin kahkahası annemde ...Diğer dedemin mertliği,doğru sözlülüğü babamda...Ya bizler ne bırakacağız,nasıl bırakacağız? Bilinmiyor....
Bazen de hiç ummadığımız bir insan -bize- bizim gibi oluveriyor...

Kendimizi başkasında görmek ...Belki de insanları birbirine bağlayan ,ya da aynı olmaktan korkarak uzaklaştıran bir durumdur bu...Peki bu durumun adı nedir?...
Ya varken yoklara ne demeli?...Yitirdiklerimiz...Yaşarken,bizimleyken tesbih taneleri gibi kopup giden...Gözü yaşlı aradıklarımız,andıklarımız...
Ya gidenlerle birlikte giden umutlarımız,sevgilerimiz,gerçek bir yaşam kaybı değil midir ?...
Oysa birlikte neler ümit etmiştik?Hepimizin içtiği su,yediği şeyler ayrı gitmeyen dostluklarımız olmuştur....Hayat bizleri,hepimizi farklı yerlere,farklı durumlara atarken, derin özlemler duyuyoruz.Ancak hep bir bahanemiz oluyor sanki...Kendi egoistliğimiz bizleri birbirimizden kopardı.
Ya , yakınımızda evleri olup da bayramdan bayrama hatırlayanlar...
Küçükken bir yakınımın fotoğrafının arkasında şu yazıyı okumuştum: 'Bakıp hatırlanmak için değil, hatırlanıp bakmak için' bu söz belki de bu yazının içeriğini anlatıyor.
Samimiyetin getirdiği, unutkanlığın uğramadığı hayatlarımız varsa yine de bir umut vardır...Ya hep unutkan hayatlar;bizleri koparır gider,aramıza sıra dağlar koyar ...Bizim unutkanlıklarımızla ,geçmişi unutmamızla gerçekte kendimizi yok ettiğimizi nasıl anlayamayız?Kökünden ayrı kalan çiçek yaşayabilir mi?Bizi kendi köklerimize tekrar yakınlaştıran ,bizi biz yapan temel değerlere sahip çıkmak gerekir...Bu vesile ile tüm okurlarımı selamlıyorum
7 Eylül,2007

04 Eylül 2011 4-5 dakika 42 denemesi var.
Yorumlar