Bitmek Ölmek Demektir

Yoruluyorum. Hayatın terkisinde oturarak, dörtnala gittiğim yönlerden, çatal yollardan ve insana dairlerden. Deviriyorum büstü dikilmiş vakitleri. İçimde kulak arkası ettiğim ne varsa, döküyorum ortaya. Ertelenmişleri ve umursanmayanları yine öteliyorum. Kavşakların kesiştiği yerin yakınlarına dökülse de hüzün kasisleri, adımlarımı sıklaştırıyorum. Fısıltılar geliyor kulağıma. Devedikeni gibi batan sözler. çalı misali gölgeler. Hepsine bir bir suret ekliyorum. Kimileri aynaya aksi düşmeyen vampir, kimileri de, sureti bile hak etmeyecek kadar gudubet ve pervasız irkilişlerin sebebi. Üzülmem mi gerek? Aksine seviniyorum. Evet, her şeye rağmen seviniyorum. Çünkü: hala ayna ile gönülleri hasbihal içindeki ehli dil dostlar var. Çok yaşayın emi...

Bazı şeyler hayalden ibaret olsa da, bazıları gerçeğin sapaklarından kaçan katil zanlısı gibi, suratsız ve gözlerini kaçırıyordu. Uzandığımda tutacağım kadar yakın görünen ama aslında fersah fersah uzağımda olan kan kokusu gibi ağırdı burnuma gelen kokusu. Yeri ve zamanıyken sonrası olmamalıydı temizliğin. Karanlığa ve bezginliğe ihtiyaç duyulmamalıydı. Belki de yaşamın görünen penceresi başkaydı. Ya da ne bileyim, eksikliğin getirdiği bir lodostu. Hakikat, bir yaprak gibi savrulmalı mıydı peki? Vicdan, epilepsi nöbetine tutulmuşcasına titretirken, kulaklar pamuk istilasındaydı sanki.

Sarmal düşünceler erirken beyin jimnastiğinde, kısır döngüler obezlik sınırını aştığının bile farkında değildi. Yaşamın içinde keyif alınanlar üzerinde kara bulutlar dolaşıyorsa eğer, ya toprağınıza bakmalısınız ya da ekstra bir yağmur kapıda demektir. Peki, buna hazır mısınız? Kan ve nabız kaybı ile debelenirken, ölümün eşiğinden dönmek için gösterilmesi gereken gayrette bitmiş miydi? Mesela beyhude ile berhudar arası bir ikilem desem ne dersiniz? Amnezi bahane, amaç belli lakin: teşhis sıkıntısı var.
Kim bilir ne niyetler hasıl olmuş ve kim bilir ne niyetleri içinizin ardiyelerinde nasıl unutmuşsunuzdur. Bu yüzden sık sık soluksuz kalma pahasına el atıyorum ruh dünyama. Bekliyorum. Karşıma nasıl bir sürpriz çıkacak diye. Çocukluğum, ah o yaramaz durmak bilmeyen kız çocuğu... Çöpten yaptığım bebeklerim ve gazoz kapağı arabalarım. Yakan top, met (çelik-çomak) oyunları için ağabeyime yaptırdığım sopalar. Hepsi gıcır gıcır yerinde duruyordu. Sanki: dün bu gün gibiydi ve yarın hiç olmamıştı...

Soruyorum. Sokaklarda başı boş dolanan düşüncenin darp edilmiş hallerine. Bir bankta yumruk sonrası gözü patlamış fikir ile diğer sokağın köşe başında bekleyen, kolu-bacağı alçıya alınmış zikre. Nedir sebep? Akibetle henüz tanışmamışlar belliydi. Tekrarlıyorum. Sebep ne? Dil sanki kalın bir kürklü manto giymiş kadar sıkı sıkıya kapalı. Gözler terk edilmiş evler kadar ürkütücü. Kulak, kırbaç sesi ile dengesini yitirmiş ve acı içinde kıvranıyordu. Bir kere daha soruyorum. Sebep ne? Kıyameti andıran bir diş gıcırtısı, tüylerimi diken diken ediyor. Ardından, göle atılmış taşın çıkardığı sesi andıran bir yutkunma sesi duyuluyor. Şaşırıyorum. Dudaklarım büzülüyor ve omuz silkiyorum.

Bana ne diyorum. Sana ne diyorum. Kime ne diyorum. Daa, çıkmazın elini açmazlar tutunca, afili umutların eriyişini keyifle seyrediyorum. Gidişleri bir sokak yalnızlığından farklı değildi. Ya da ne biliyim, huzur evine terk edilmiş bir insandan hiç farkları yoktu. Varlık içinde yokluk, yokluk içinde varlık gibiydi öznellikleri. Gülüyorum. Hem de kahkahalarla. Hem de katıla katıla. Katkısız, hormonsuz, bir kilo pirzola niyetiyle. Zaman bedava sanılmış ve hoyratça harcanıyordu. İskonto falan değil. Sebil niyetine. Niyet dağıtıyor, akibet topluyordu. Hayrı mı? Bilmem... Sizce?

Bana soruyorsanız eğer:

Bitmek mi? Asla!..

HÜZÜN ŞAİRİ

07 Şubat 2013 3-4 dakika 19 denemesi var.
Yorumlar (2)
  • Zaman; ertelenmişliklerle, yaşanmışlıklar arasında gidip gelen bir uzun yol. Bitmek, bu yolda yeniden başmanın adıdır belki. Yeter ki zaman israf edilmesin. Her şey yerinde ve hissedilerek yaşansın. Tebrik ediyorum zamanda dolaştıran denemenizi Nimet hanımcığım. Sevgiler...👍👧

  • 12 yıl önce

    Teşekkür ve saygılar.