Bizim Bahçeli Ev 6-7

Kuşbakışı görmedik bu bahçeyi hiçbirimiz; şöyle bir helikopterden. Söylemesi kolay, böyle lükslere yerimiz yok. En uzun boylu üyeler sanıyorum çam ağaçları, belki yaşlı armut ağacımız. Otuz yaşından gün almış çam ağaçlarımız göğe yükseklere tırmanmış, on metre kadar boy yapmıştır. Armut ağacımız da o kadar vardır herhalde. Arka bahçemizde ise bakımsız hatta sulanmayan küçük elli metrekarelik bir alan var. Yabani otlar bitki ve ağaçlar gün ile buluşurlar burada. Evcilleri de var elbet. Mesela bir karıştan çok boy atabilen çimenler. Sıcak aylarda çimenlidir bu bölge. Bu alan gölgedir ama aslında evlerin gölgeleridir ağaçlardan ziyade. Ağaçlar ve ağaççıklar cılız, toy. Bir osuruk ağaçları biraz dolgun balık etlidir ama onların kapasiteleri de sınırlıdır. Zira cılız ağaçlar, yabani bitkilerdir. Bu bölge, komşuluk ilişkilerimizin olmadığı iki komşumuzun pencerelerine ortaklık eder, bizim onlara olduğumuz gibi yabani bir mekan sergilerler; bizim sözcümüz gibi. Belki aramızı bulurlar bir gün aslında bozuk olmayan aramızı. Sadece yıllardır gelip gitme ve bir alışveriş olmamış üç komşu. Oysa ki teyzem genelde yalnızdır evde. Herhalde o da istiyordur iyi ilişkiler kurmayı ama artık çok geç diye düşünüyordur bir yandan da. Haftasonu ziyaretimizin 10 dakikalık bir bölümünü bahçeyi gezmeye ayırdım. Bu satırları yazabilmek için ve her zaman yaptığım gibi. Arka bahçenin bir diğer köşesine yandaki komşumuzun yıkılmış evini ve bahçesini kolaçan etmek için konumlandım, zira burası yüksekte kalıyor. Ama hemen bir kedi kaçtı önümden. Diğer tarafta. Sonra beni bir yabancı gibi incelemeye koyuldu. Göz hapsinde hissettim kendimi açıkçası. Bir süre baktı ve yürüyerek yoluna devam etti. İşte o zaman kendimin buraya yabancı olduğumu hissettim. Kedi bile yabancılamıştı. İlk defa bir kedi böyle bir davranışta bulunuyordu bana. Garipsemedim. Sadece paylaştım. Sonra yan bahçeye baktığımda oradaki yaşanmışlığı yabancıladım. Tüm evren kardeş ama bu bahçeye yirmi yıldan çok oldu girmediğim. Sadece küçükken kaçak göçek girmelerim olmuştur. Eski ev yıkılmış yerinde yeller esebilecek durumda eski ve virandır. Evden eser yoktur. Zira komşularımız da öyle. Boş bir bahçe konumundadır. Kedinin gittiği yer ise bir çıkmaz sokaktır ve buraya da ucundan acık komşuluğumuz, sözde vardır. Ayrıca kediyi de tanımış oldum, herhalde o da beni tanımıştır :) Söylemeyi unuttum; babam zammanında annem onaltı gibi genç bir yaşta iken burada komşu olarak kiracı oturmuş. Annemle o sıralar tanışmışlar. Yani annemler de çocukluklarını yaşamışlar bu bahçeli evimizde. Tabi yenilenmiş o başka. Bahçemizde deyinmediğim bir ayrıntı da içinde gezinme yolları olduğu ve bu yolların bitkilerin sulanma alanından taş sıralarıyla ayrılmış olduğu. Bahçenin çoğu bölümünde buna şahit olmak mümkün. Sıcak aylarda ise ağızından sütü eksik olmaz bahçemizin. Yani pervasız sulanmaları. O zaman çiçeklenir küçük ülkemiz. İyi ki var ve var olacak!

09/02/13

Yine teyzemlere oturmaya geldik ve yine serin bir haftasonu. Bahçeyi biraz turladıktan sonra birkaç bir şey daha yazabilirim diye düşündüm ve yazacaklarımı unutmadan, armut ağacının altında duran beyaz plastik park masasında çiziktirmeye başladım.

Bizim için nice anılar barındıran bahçemizdeki ufak ayrıntılardan biri de beton gezinme zemininin de artık epey eskidiği; yer yer çatladığı ve uzayarak, örümcek ağı gibi zemini kapladığıdır. Kırık kısımlar yeşil yosunlara yaşam alanı oluşturmuştur. Yer yer duvarı da yeşillendirirler.Yazın bu beton zemin üzerine; güneş alan, evin çaprazındaki erik ve incir ağacının yakınına su damacanaları ve bidonlar bırakılır. Güneş öğle vakti kavururken bu sular da banyo yapılabilecek kadar ısınır. Çünkü yazın soba yoktur. Bugün 11 şubat ve doğa kendini bahara hazırlamaya başladı; Çürümüş bitkilerin yerine yenileri filiz vermiş durumda. Hatta erik ağacı tomurcuklanmış. Tüm tomurcuklar aynı ritimde ışıyorlar. Sığırcıklar var bugün. Muhabbetlerine kulak misafiri oldum. Öyle güzel söylüyordu ki. Sarmaşıkla bütünleşmiş erik ağacında oradan oraya konarak anın verdiği bir sevgiyle şarkılarına devam ediyorlardı. Oradan uzaklaştım, biraz durup. Ürkütmek, kaçırmak istemedim. O ötüş beni hipnotize etti. O muhabbeti bölemezdim. Onlar kaçacağına ben kaçtım. Sonra ağaç değiştirdiler topluca. Yüksek dallara göğe ceviz ağacına asıldılar. Sığırcıklar bu kadar güzel mi öter? Bilmiyordum. Sonra iki kedi damladı. Az önce gezindiğim yerde oturmuşlardı. Bilge görünüyorlardı. Oysa ki daha gençti biri. Buna inandım, onlara baktım biraz. Çayımı yudumlarken onlara da içirmek, paylaşmak istedi bir yanım ama mantıksızdı elbet. Kediler çay keyfi bilmezdi. Selam da veremezsin onlara. Ama onlar bazen verirler. Onları da ürkütmeyeyim derken onlar yaklaştılar biraz daha. Sonra onları seyrettim. Bir meditasyondu. Keşif yaptılar, tırnaklarını törpülediler, oyun yaptılar. Hatta bir an bir kuşu uçarken kafası ile takip etti. İnsan gibi. Sonra uzaklaştılar. Sığırcıkları takibe aldılar; onları avlama hayaliyle muhtemelen. Kedileri her hayvan gibi severim ama onlar farklıdır biraz. Kedi ile arkadaş olmak isterseniz onu besleyin. Korkutup kızmayın. Size alışırlar; çok yabani değillerse. Onlarla zaman geçirmek meditasyondur. Kedi sahipleri bilirler. Nankör diyorlar. Beklentisiz olursanız herşey sütliman.

13/02/13

15 Şubat 2013 5-6 dakika 50 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar