Bizim Görünmüyor Olsa da, Onlarda Bizim Çocuklarımız
Dallara sert vuran damlalar, habercisiydi fırtınanın.
Tünekleyen kuşlar uçuşmaya başladılar.
Daha korunaklı yerlere.
Yağmurda uçmak da zordu, birde böyle havada.
Kediler köpeklerde paylarını alıyordu, yağmur dan.
Kaçacak ıslanamayacak yer arıyorlardı.
Hem de birbirlerini kollayarak.
Elektrik telleri bile adeta ıslık la haberleşiyorlardı.
Gecenin sessizliğinde, birbirleri ile.
Adı önemli değil.
Ha Ahmet, ha Mehmet.
Adı mı? Oda sorun değil. Ben deyim sekiz siz deyin on.
Beraber kaldığı çocuklar, başlamışlar tinere.
O da, astım var bende içemem demiş.
Bak o zaman demişler başının çaresine.
Yağmurda yavaş yavaş tipi şeklinde kara dönüşmeye başlamıştı.
Düştüğü yere yapışıyordu taneler.
Ya da vurduğu yüzeylere.
Sokak tan geçen arabaların tekerlek izleri belirginleşmeye başlamıştı.
Yayaların da ayak izleri.
Gece bir hayli ilerledi.
Düşen sıcaklık ta, yetmiyordu sıfır.
Dolaşıyordu iz bırakmadan.
Normalde çukur olan yollar.
Küçük birer donmuş göletlere dönüşüyordu.
En son yediği dün dü.
O da kuru bir yarım ekmek.
Yan sokaktaki fırının önüne kadar getirmişti
Pişen ekmeğin kokusu.
Sinmişti balkonun altına.
Birazdan cesaret toplayıp gidecekti fırına.
Sonrasını oda bilmiyordu, düşünürken bunları.
Dalmıştı soğuktan uykuya.
İnsanlar tek çift evlerine varmaya çalışıyorlardı.
Gece vardiyasından sönenler, geceyi bitirenler.
Bacalardan siyah isli dumanlar,
Birde modern doğal gaz çıkış sesleri karışıyordu.
Gecenin o fırtınalı havasına.
Evlerin ışıkları birer bire kapanmaya başlamıştı.
Meydanlar sokaklar polisler le gece görevlilerine kalmıştı.
Birde kendini görevli addedenler vardı, yüzleri maskeliler.
Uykusunda annesi ona çorba içiriyordu.
Pek de iç açıcı değildi durumları.
Baba işsiz, anne ev kadını, ikide kardeş ilave.
Bir hafta evvel evde yaşanan bir tartışma dan sonra kaçmıştı.
Şimdi rüyasında gördüğü o evden.
Büyümüştü başının çaresine bakabilirdi.
Ayağındaki ayakkabıları da almışlardı geçici arkadaşları.
O da çöpten bulduklarını geçirmişti ayağına.
Boş kalan yerlere de kağıt koymuştu.
Sokağın sonundaki çöp bidonuna yaklaştı kamyon.
İlk etap da kovalar konteynırlar boşaltıldı.
Sonra da etraftaki kâğıt karton parçacıkları.
Buzdolabı kutusuna benzeyen bir parçada,
Karşı balkonun altına varmıştı, fırtınadan dedi herhalde görevli.
Çekemedi kartonu görevli. Islanmış tı birazda haylide ağırdı.
Yardım istedi arkadaşından.
Önce bir çift ayak geldi. kırk iki numara.
Sonra yumrukları kapalı bir çift el.
Yüzü beyazlaşır olmuş. Ama soğuktan kızarmış bir çocuk.
Eğildiler üzerine nefes alıyor mu diye.
İnce bir kazak vardı, sıyırmaya gerek kalmadan yasladılar kulakları.
Çabuk duyuldu, gecenin o ayazında fırtına arasında tik tak sesi.
Yaşıyordu çok şükür.
Ne kadar yaşayabilirse.
Ne kadar yaşanabilinirse.
Ne kadar yaşatabilirsek.
Çorlu 30-01-2010
Yılmaz Barıtlı
Dünya Çocuk Günü, Tüm çocuklara kutlu olsun...