Boynu Bükük Limanlar/İstasyonlar
Ayrılık;gecenin tınısı duyulmayan,en sövülesi anında,pencereden bakıp,bir sokak lambasının cılız ışığını tenine saran,üşüyen,elleri titreyen,yarı çıplak bir tebessümü yitirmek.Vazgeçmek,en çok da kendinden.
Peki hangisi daha güç;bedenen yaşanan bir kayboluş mu yoksa kalben ve fikren,kentin farklı sokaklarına tutunmak mı?Bilinmez hemen hemen...Ki bilsek dahi,durumu değiştirebilecek kadar yağmur içen insan pek azdır şu diyarda.Onlar da henüz,yalnız başlarına göğün gücünden bihaber yaşamaktadırlar.
İnsan bulunduğu tüm olumsuz durumların,suçunu başka şeylere,kişilere yüklemeye meyillidir.Gökkuşağından tepetaklak aşağı yuvarlanıp,renklerin kayganlığından dem vurduğu gibi.Psikolojik bir hal mi bu?Belki de,kendi cismini kapı ardına gizlemektir.
İşte bu vaziyetlerin,en açık örneklerinden biri ayrılıklarda hayat bulur.Başka şeylere yüklenen faturaların,en kabarığı,ıssız limanlara,yarınsız istasyonlara çıkarılır.Ayrılığın,tanıdık,vurucu simgelerine...Sallanan ellere,içi anılarla dolu bavullara...Bir yanda dudağı öpülesi mavi,öte yanda avuç açılası gümüşi.Paylarına düşmeyen ne varsa,hediye paketi yapılıp önlerinde bulur.
Lakin;giden gitmişken ve kalan,daha beter dibe vururken gece ile birlikte,insan,boşuna kanatmaz mı,gemileri,trenleri?Aslında dikkatli bakılsa görülecek,ikisinin de başı dumanlı,gidenle,boynu bükük ikisinin de.