Bozkırkurdu Üzerine İnceleme

“Herkes gire...”

Hayvanlar, insanlar, bitkiler birbirlerini yiyerek hayatta kalıyor. Her şey akışında, değil mi?

”Giriş: Akıl”

Değil işte!

Kabil’in empatisini yapabilenler, Nietzsche’yi kimin delirttiğini bilenler, gelin, bir şeyler anlatacağım... Bir intiharın anlatılabilecek en sanatsal halini anlatan bir kitap ile ilgili; Bozkırkurdu ile ilgili bir şeyler anlatacağım...

Ait olduğu yerden hepimiz gibi bölünerek, fakat bu kez biraz sert biçimde bölünerek inen Harry Haller’in hikayesi...

Kitap üç farklı anlatıcı tarafından anlatılmaktadır. İlki, Harry Haller’in arkasında bıraktığı notları derleyen ve de onun için üzülen, tuttuğu odanın sahibinin yeğeni. Her ne kadar bambaşka bir dünyadan çıkıp gelse de herkeste olduğu gibi, onda da sıcak bir izlenim bırakmıştır Harry Haller, nihayetinde. Bu ev sahibesinin yeğeni koridorda hem Haller ile karşılaşır hem de Bozkırkurdu ile çeşitli zamanlarda... Fakat o evin ilk kez kapısını çalan Haller midir, Bozkırkurdu mudur, hala karar verememektedir. Kapı açılır açılmaz kurt kokuyu alır, küçük brujuva ise o koku ile mayhoş bir hale gelir.

Bu maddesel gerçeklikle bağıdır kitabın. İkinci anlatıcı olarak ise Harry Haller’in kendisini buluruz. Burada ise o notları bırakan adamın o notları hangi şartlarda bıraktığına ilk elden şahitlik ederiz.

Harry Haller, meziyetleri ile tam bir zamane brujuvasıdır. “Kalem işçisi”dir... Şiir yazar, resimler yapar, yabancı diller bilir, gezmiştir, görmüştür! Artık evlensindir, çoluğa çocuğa karışsındır, ütülü kıyafetlerini giysindir...

Fakat bu onun lanetidir. O böyle bir hayat için yaratılmamıştır. Böyle bir hayat için çok Bozkırkurdudur! Yine de o brujuva tarafı da zayıf da olsa çekiştirecektir en olmadık anlarda Bozkırkurdunu.

Her ne olursa olsun, ne kadar çekiştirirse çekiştirsin küçük brujuva, en incelikli analizlerinin ya da sanat eserlerinin arasından bir bozkırkurdu fırlayacaktır ve onu tıpkı Jack London’un Vahşetin Çağrısı’ndaki gibi peşine takacaktır. Evet, bir Bozkırkurdu insandan güçlüdür ama ehlileştirme konusunda ise aslanı sirkte oynatan insan daha meziyetlidir.

Bu git gellerle yaşamaya alışamamıştır, 50 yaşına gelmesine rağmen. Bazen Gettolarda takılmayı, bazen de tertemiz çarşaflarda yatmayı isteyecektir. Ancak modern dünyada, çok zengin değilseniz, ikisi bir arada yürümez! Kimerik bir hikaye. Dualiteyi görebildiğiniz her yer kimeriktir zaten... Çarpıktır. Bu dünyaya özgüdür işte. Birlik mi; umarım başka bir gezegen ya da boyut, her ne ise orada...

Kafelerden, klasik Amerikanvari zevklerden, entelekütellikten beslenen Haller’den Bozkırkurdu nefret etmektedir. Haller ise haklı olarak Bozkırkurdundan korkmaktadır.

Kitap olağan akışında bu temaları ve çatışmaları muhteşem bir derinlikle ele almaya devam ederken; daha önce gördüğü bir manastır duvarında bu kez başka şeyler, kelime ve harf oyunları görür ve izlemekten kendini alıkoyamaz.

”Sihirli tiyatro...”

”Yalnızca kaçıklar için!”

Bir kere şunda bir anlaşalım mı? “Kaçırmak” tamamen periferik bir eylem. İşin içine genleri katsanız da bu böyle. Geni de çevreden alırsın! Hem de lanet olsun ki baya bir yakın çevreden...

Buna da aldırış etmemeyi bir şekilde beceren Haller’in karşısına biraz ilerleyen zamanlarda ise yolda pankart taşıyan bir adam çıkar. Ondan pankartı göstermesini rica eder. Pankartta yazılanlar ise;

”Anarşist akşam eğlencesi.”

”Sihirli tiyatro!”

”Herkes gire...”

Ve Haller küçük bir el kitabı alır bu karşısına çıkan adamdan. Buradan itibaren üçüncü anlatıcı devreye girer:

”Bozkırkurdu üzerine inceleme”

Haller kitapçıkta kendisinin detaylı bir analizini bulur. Ve sonra tekrar Haller’in anlatımında kendimizi buluruz.

Bir süre daha hem Bozkırkurdu hem Haller olarak, birbirlerinden rol çalarak, alışılageldik biçimde yaşamaya çalışsa da bir barda kırılmalarıyla yine başbaşa bulur kendini.

Orada Hermine ile karşılaşacaktır. Yani intiharıyla. Hermine, kendisinin bir türlü yapamadığını ona yaptıracak olan kendi yansımasıdır.

Ancak ona yine de Maria’i verir. Maria ise onu Hermine’den koparmak istemektedir. Genç ve güzel olan Maria aslında yaşama arzusudur. Hayatta kalma güdümüzdür. Dünyevi zevklerdir. Bizleri her an her saniye ölüme hazırlayan o dünyevi zevkler...

Maria, O’nu Hermine’den koparmak istese de ölüm hayata içkindir... Yalnızca onu Sihirli Tiyatro’nun olacağı maskeli baloya hazırlayabilir... Görevi budur.

Ve de Maskeli Balo;

Gitmemek için direndiği, türlü türlü yöntemlere başvurduğu maskeli balo başlayalı biraz olmuştur ki Haller, vestiyere paltosunu bırakır ve eğlencenin içerisinde bulur kendini.

”Anarşist akşam eğlencesi”

Maskeli baloda Haller’in gözleri Hermine ya da Maria’yı arar. Yani yaşam ve ölümü. Tüm bu aptalca dansların, yapmacık şeylerin, cızırtı tarzı çerezlik müziklerin arasında boğulmuştur. Ölümü ya da yaşamı da bulamadığına göre; oradan çıkmak istemektedir. Ve vestiyerden paltosunu almak için elini yeleğinin cebine atsa da numarayı bulamaz. O anda şeytan kılığına girmiş birisi, “numarayı mı kaybettin dostum, al benimkini kullan” diyerek eline bir kağıt verir. Kağıda dönüp baktığında ise;

”Bu gece saat dörtten başlayarak sihirli tiyatro -yalnızca kaçıklar için.

Giriş Ücreti: Akıl.

Herkes için değil. Hermine Cehennemde”

yazısını görür. Hermine cehennemdedir ve onu oradan almak için cehenneme girmek gerekmektedir. Tıpkı o vestiyer numarasının kaybolması gibi; tersinmez!

Müzisyen Pablo, Hermine ve Haller’i vuslat için bir odaya çağırdığında, kimi maddeler kullanılır ve Pablo, cebinden çıkardığı aynadan Haller’in kendisine bakmasını sağlar; bu bir çözülmedir! Aslında milyon tane kişilikten oluştuğunu, sadece Haller ve Bozkırkurdu arasında sıkışıp kalmanın kompülsif bir travmadan ötesi olmadığını gösterir o “sihirli aynada”...

Yoksa hayat da kompülsif bir travmadan ötesi değil midir, diye sormanızı bekler burada Hesse sizden!

Ve kişiliğini vestiyere asıp sihirli tiyatrodan içeri girmesi rica edilir Haller’a.

Ölüm: çözünümdür. Her anlamda!

Vestiyerde bıraktığı kişilikleri ise artık dualitenin olduğu bu gezegenden, birliğin olduğu o yere geçiştir aslında. Bu intiharı ya da maskeli baloyu Hermine’nin bıçaklanması, arkasından kurulan mahkemede idam edilmesi olarak sonlandırması ise bana Fight Club’ı düşündürdü. Narrator, yani Edward Norton’ın oynadığı rol, Tyler Durden yani Brad Pitt’in kafasına nişan almış, ateş etmek üzereyken, Tyler, Narrator’ı uyarır “ateş edersen ölürsün, çünkü senin kafan benim kafam”...

Tyler Durden’ın felsefsi ise ayrıca analiz etmelik...

Yoklukta çokluk, çoklukta teklik; teklikte hiçlik!

Toparlamak gerekirse, Bozkırkurdu da Hesse’dir, Harry Haller de, Knulp da, Siddharta’da, Narzis de, Goldmund da, Bay Knecth de... Hesse tam olarak böyle bir adamdır. O, içinde taşıdığı bir sürü karakteriyle başa çıkıp, üstüne bir de bunu en felsefi haliyle sanatsal bir çerçevede sunmuştur.

Bir intiharı böylesine sanatsal biçimde anlatmış bu adamın 85 yaşında, uykusunda öldüğünü belirtmek isterim. 

07 Ağustos 2023 6-7 dakika 5 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (4)
  • 15 ay önce

    Sıcaklık 40 °, nem %73, hissedilen sıcaklık insana göre değişiyor ve tabiki yine elektrik yok gün boyu. Bir tüp 508 lira gerisini demeye gerek yok...Su bile ılık akıyor, basınçsız üstelik. İşkence gibi olmuş yaşamımız. Kim bu hale getirdi? İnsan. Düşüncelerimiz mayışmış, kara sinek girmiş içeri. Ev ahalisinden öldür şunu istekleri çok fazla. Bir sineğin gözünden çevresini algılamak, ölüm ne kadar yakın fark edebiliyor mu acaba? Ya da anlattığın gibi duygular, düşünceler yaşama şansı ne kadar sence?

    Ne büyük gizem değil mi? Yani o kadar çok çözülmesi gereken gizem var ki " ölüm" şöyle bir kenarda dursun hele şimdilik. Zaten herkesin çözeceği en büyük gizem o istesek de istemesek de.

    Aceleye gerek yok... Yol bozuk, yol tehlikeli, yol kötü, yol yoldan başka her şeye benziyor. Gitmeyelim mi? Bence gidelim en azından yolun ne olduğunu öğreniyoruz, sonu gözükecek zaten ama yolda yüklediklerimiz, yürüdüklerimiz var. Bak yolda seninle karşılaştık. Kötü mü oldu. Dur hele bekle beni, daha çok söyleyecek laflarımız var, yarım mı kalsın.

    Çok mu klasik oldu? Sinek kurtuldu bu anlatım sayesinde....samimiyim. Bu bile yetmez mi yaşamı anlamaya. Başka ne deyim. Çok güzel bir çalışma olmuş. Dedşm. Sevgi ve özlemle.

  • 15 ay önce

    Anladığım o ki kitap , yazarının ruhundaki çoklu kişiliklerinin gelgitlerini detaylıca anlatıyor. Çok aydınlatıcı bir yazı olmuş emeğe saygı ile paylaşım için teşekkür ederim Fırat bey