Bremen Mızıkçıları
Evvel zaman içinde bir eşek varmış çiftliğin birinde. Yıllarca canını dişine takarak yükünü taşıdığı bir de sahibi varmış. Eşek yaşlandıkça yük taşıyamayacak bir duruma gelmiş. Sahibi de artık onu satmayı düşünüyormuş. Oysa eşek çok seviyormuş sahibini. Onu yalnız bırakmak istemiyormuş.
Eşek bir gün radyodan haberleri dinlerken, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığını duymuş. Kenelerden bulaşan bir hastalıkmış bu. Geçmiş zamanlarda birçok parazit tarafından ısırılmış eşek kardeş, kesinlikle hasta olduğunu düşünmüş bu yüzden. Hastalığı çiftliğe bulaştırmadan hastaneye gidip tedavi olmalıyım diye düşünmüş.. Bir gece yarısı geçmiş çitlerin diğer tarafına. Dört saat yürüdükten sonra şafak vaktinde bas bas bağıran bir horozla karşılaşmış. Selamını vermiş ve sormuş:
- Horoz kardeş, neden normal horozlardan daha fazla bağırıyorsun?
Horoz cevaplamış:
- Rahatsız ettiysem kusura bakma eşek kardeş. Ben azcık üşütmüşüm de, grip oldum. Duyduğuma göre ölümcül bir hastalıkmış bu. Bağırarak biraz daha sinirli görünüyorum ki sahiplerim yanıma yaklaşmasınlar, onlara da bulaşmasın hastalığım. Hem ne demişler, vakitsiz öten horozun sonu hayra alamet değildir. Eğer bu saatte ötmezsem maazallah hastalığım sahiplerime de geçer.
- Geçmiş olsun horoz kardeş. Beni de keneler ısırmıştı. Ben de hastayım. İstersen gel hastaneye gidelim.
- Çok güzel olur. Geliyorum.
- Göreceksin bak iyileşeceğiz.
Horoz ve eşek beraberce koyulmuşlar yola. Çok geçmeden yolun kenarında halsiz bir köpek görmüşler. Sormuşlar halini, köpek "Kuduzum diye evden kaçtım." demiş. Onu da almışlar yanlarına. Az ilerde bir domuzla karşılaşmışlar. O da gribim diye yakınıyormuş. Hep beraber giderlerken yolda bir dana ile karşılaşmışlar.
- Psikolojim bozuk, sizinle gelmeme izin verin...
- Sen de gel bakalım hadi...
İki kilometre sonra bir sümüklü böcekle karşılaşmışlar. Eşek:
- Sen de mi gripsin kardeşim, burnun akıyor da?
- Ne, ben de mi gribim, inanamıyorum. Ailemi terk etmeliyim. Kahretsin.
- İstersen bizimle gel, hastaneye gidiyoruz. Tedavi olup geri geleceğiz.
- İyi de benim hiç param yok ki...
- Bizim de yok. Bizi bu halde bırakacak değiller ya, elbet bir çaresini buluruz.
Eşek, horoz, köpek, domuz, inek, sümüklü böcek yollarına devam ederlerken kedi, maymun, sivrisinek, aslan, fil, zebra, hatta kene, hatta ve hatta tedavi olmak isteyen hastalık virüsleri bile bu gruba katılmış.
Hastaneye geldiklerinde para konusunu nasıl halledeceklerini tartışmaya koyulmuşlar. Aslan:
- Sirk kuralım.
Eşek:
- Sirk kurmamalıyız. Hastayız biz. Bir sürü insan gelecek. Hastalıklarımızı hepsine bulaştırma riskini göze alamayız.
Kene:
- Ben acıktım.
Horoz:
- Kanadımdan istediğin kadar beslenebilirsin.
Kene:
Olmaz, kuş gribi olmak istemiyorum ben.
Eşek:
- Benden beslenebilirsin. Ben zaten sizin türünüzden kaptım hastalığı. Kaybedecek bir şeyim yok. Merak etme, hastalıklarımız aynı zaten, buyur buyur çekinme...
Kene:
- Çok teşekkür ederim.
Kene karnını bir güzel doyurmuş.
Aslan:
- Bence hastaneye gidelim, soralım, bakarsın alırlar bizi, tedavi ederler, para da almazlar.
Eşek:
- Denemeye değer.
Hep birlikte girmişler hastaneye. Hastane yetkililerine anlatmışlar durumlarını. Her canlıdan örnekler almışlar. Sonuçlar hastalık virüslerininkiler dışında negatif çıkmış. Virüsler hastanede tedavi altına alınmış. Diğer hayvanlar da sirk kurmuşlar. Kazandıkları parayla hastaneye destek olmuşlar. Hastane çalışanları virüslerin hakkından gelmişler. Tüm hayvanlar sahiplerinin veya ailelerinin yanlarına gitmişler. Ömürlerince mutlu mesut yaşamışlar.
Bir virüs düşünün, gözle görülmeyecek kadar küçük. Yani görünmez bir düşman bizim savaştığımız. Herkesten şüphe etmek gerekiyor. Temizliğimize daha bir özen göstermeliyiz. Hiçbir canlı organizma bize hastalık bulaştırmak istemiyor aslında ama önce bunu bizim istememiz gerekiyor.
Domuz gribi ilk kurbanını seçti aramızdan. Başımız sağolsun.
Emrah NARGÖZ
25 Ekim 2009
14:00