Bu Gün Dünden Güzel Olacak - 1
Bu gün dünden güzeldi, her gün gibi annesinin sesini işiterek kalktı uykusundan.
Doğruldu yataktan. Parmaklarını birleştirip ellerini yumru yumru yaptıktan sonra hala açılmamakta direnen gözlerini ovuşturmaya başladı. Her akşam yatmadan önce ninesi, Aylin e uyku öncesi masalını okurken, gözlüklerini kaldırıp gözlerini okşaması geldi aklına. En sevdiği masalın alaadinin sihirli lambası olması nedensiz değildi elbette. Ninesi belki her masalda gözlerini ovuyordu ama bu masalla ilgili başka bir manası olmalıydı. Ve henüz farkına varmamış olsa da her sabah ilk uyandığında gözlerini okşaması arasında da bir bağlantı kurulabilirdi.
Tek bir dileği vardı aslında Aylin in annesinin her sabah hiç usanmadan dediği gibi, bu gün dünden güzel olmalıydı..
Gün ışığını arıtma görevini üstlenen tül perde bu günde görevini eksiksiz yapıyordu. Işığı biriktiriyordu arkasında, büyük ve sert olanları ayıklıyor sessiz ve sakin olanlarına tölerans tanıyordu. Bu sınavdan geçme şansına sahip olanlar süzülüyordu odanın içine, usulaca.
Aylin pembeden turkuaza geçişini sembolize etmek amacıyla olmasa da içinden gelen dürtülere engel olmaksızın boyamıştı odasının duvarlarını. Derin bir okyanusta göğe yükselirken pembe damlalar, okyanus üzerinde saydam halkalar yaratıyordu. Ve bu halkalar birbiri ardına büyürken hiçbir şekilde kesişmemeleri, bir gün oldukları yere geri döneceklerinin habercisiydi sanki. Ve iki elinin iki başparmağını birleştirerek biri mavi diğeri yeşil iki kelebek desenini, halkaların hiç ulaşamayacağı bir yere, beyaz olması gerektiğini düşündüğü tavanın bir birine en uzak iki köşesine canından can katarak figürlemesi hiç de kolay olmamıştı. Ama değmişti. Değerdi de her şeye.
Kalktı yataktan halıya gözleri takıldı. Tukuaz bir cennete gitmek için, cennet den bir parça koparılmıştı ve tahsis edilmişti sanki Aylin e. Oturup bağdaş kurmalıydı hemen, pencereye baktı, pencere kapalıydı. Beyaz bir tül üstünde yeşilden sarıya, sarıdan maviye birbiri ardına salınan yapraklar pencerenin kapalı olduğuna aldırmaksızın, rüzgarın nefesini soluduklarını anlatıyorlardı.
Koşarken ayağından çıkmaması için bileklerine kadar yükselen, kırmızı terlikli kız masalında onu kurttan kaçarken, yarı yolda bırakmayacağını düşündüğü puf terliklerini giydi.
Aynanın karşısına geçti. Banyodaki dikdörtgen aynanın karşısında realiteye boyanmış o gri Aylin i görmeden önce, lale gibi iki kolunu göğün iki yanını da kucaklarcasına açmış, sihirli aynasından bu günkü umutlarını dinlemek istedi. Biraz kilo mu almıştı. Rüyasında ne yemişti acaba. Gülümsedi. Gülümseyerek, uykunun verdiği bu şişkinlik halinin, havasını indireceğini biliyordu. En tatlı yöntem buydu. Sonra baş parmağıyla işaret parmakları arasında ezerek yanaklarını, mıncıkladı. Yardım ederken gülümseyişine, pembeleşen yanaklarını görünce, tamam biliyorum, en güzelin ben olduğumu diyiverdi. Aynanın dili olsa, o anda sihirli olan da sensin derdi.
Parmakları arasında nehir aktı Aylin in. Başından omuzlarına. Keşke kesmeseydim diye düşündü Aylin. İnat etmişti bir kere ya, istemeye istemeye kesmişti ırmağın omuzlarından beline kadar akan kısmını. Yüzünün buruştuğunu hissetmeden, vazgeçti bu düşünceden. Aslında güzel bir gün için bu eksik hiçbir şey değildi. Dünden uzundu nasıl olsa, yarın bu günden uzun olacaktı. Rapunzel olabilcekse tekrar polyanaya ne gerekti
Odasından hiç dışarı çıkmak istemiyordu ama. Masalsı hayatın günlük istihkakını doldurmuştu. Ama ne olursa olsun realiteye masalsal bir adım atmakla etkileneceğini günün, en azından etkilenmesi gerektiğini anlatması lazım geldiğini, biliyordu Aylin. Terliğinin birini oda da bırakırken diğerini hemen eşiğin ardında bıraktı.
Artık Aylin o bildiği Aylin değildi. O duruyordu aslında hayat yürüyordu ayaklarının altında. Monotonluğun teslimiyete delalet olduğunu biliyordu. Ama ne gücü onu bu esaretten kurtarmaya yetiyordu nede hayalleri. Mutfağa girdi. Ketıl a dokundu ardından banyoya yöneldi. Çıktı banyodan giyinme odasına doğru seyir etti adımları.
Neden yatak odasında değildi gar dolabı? Neden giyinmek için başka bir odayı kullanıyordu? Elbet merak eden arkadaşları oluyordu. Aylin cevap olarak, gidin iki odaya da bakın anlarsınız sebebini, deyip geçiyordu. Evet, iki odaya gidip bakanlar, şaşkınlıklarının hafiflemesi yerine daha da derinleşmesinden dolayı daha fazla soru sormak bir yana yorum yapmaktan bile kaçınıyorlardı.
Mavi yeşil ve pembeden oluşan bir masaldan,
Beyaz siyah ve griden bir dünyaya.
Üstü yeşil altı mavi olan geceliğini çıkardı Aylin. Annesine işlemesi için bin bir dil döktüğü pembe dantel ipliğinden, el emeği göz nuruyla dokunmuş kelebek deseni, üste gelecek şekilde katlayıp koydu geceliğini rafına.
Beyaz pileli dizlerinin altına kadar uzanan, yürüdükçe bir yandan da yerleri süpürdüğünü hissettiği eteğini seçti bu gün için.
Ayakkabı topuklu ve siyah olmalıydı. Bu şartları taşıyan herhangi biri olabilirdi aslında.
-Evet fiyonklu olan. Tam üstüne bastın Aylin. Dedi.
Ve günün ilk sahte gülümseyişini armağan etmiş oldu kendisine. Ne kadar sahte olursa olsun dünden daha çabuk yaşaması bu anı, evet annesinin bu gün dünden daha güzel, tezini destekleyici nitelikteydi.
Sıra gömleğe geldi.
-Beyaz üzerine gri puanlı,
-Gri üzerine siyah puanlı,
-Siyah üzerine gri çizgili,
-Sade beyaz, olmaz etekte beyaz.
Gri üzerine beyaz dalgalı, olabilir. Birde desteklerse siyah bir fular. Evet evet bulmuştu. Olmazsa olmaz siyah ten çorap ve Allahın ona bahşettiği rengini asla değiştirmek akılcılığına düşmediği için kendiyle barışık olduğunu hissetiren, közde pişmiş kestane rengi saçları, bir bütün için güzel bir kombinasyon oluşturduğunu, düşündü. Çanta ve ceket dünden yadigardı bir de onları düşünmek zorunda kalmaması, hiç çalışmadığı bir sınavdan en yüksek puanla çıkmak kadar heyecan vericiydi. Çünkü üniversiteye gittiği şehir gibiydi, bu oda. Fazla vakit geçirmek istemezdi. Her zaman koyu her zaman kar altında.
Ketıl geldi aklına. Teknolojinin unutkanlığını düşünmesi ne güzeldi. Ya da bu sayede mi unutkanlığını serbest bırakmıştı hayata? Diye düşünmek istemedi. Giyindi ve çıktı.
Tekrar dokundu ketıl a. Dokunur dokunmaz ketıl fokurdamaya başladı. 2 kaşık kahve geçmese de annesinin hazırladığı o muhteşem kahvaltının yerine, yeterdi Aylin i öğle arası yemeğine, yetiştirmeye.
Beyaz porselen üzerine işlenmiş oğlak figürüne bakarken ikizler burcu olduğunu hatırladı. Oysa kendi almıştı bu kupayı. Rafta duran kupalar arasında onu seçmiş olmasının kendisiyle bir ilgisi yoktu. O kupaları raflara dizerken oğlak desenliyi en öne koyan kişinin seçimi olsa gerekti, şuanı yaşattırmak.
Fark etmişti Aylin ama engel olmak istememişti. Engel olabilmiş miydi? ikizler burcunda doğmasına. Almış ve çıkmıştı.
Kahveye eşlik etmek adına değilse bile, afyonun patlaması adına sigaraya uzandı, sonra çakmağına bakındı, buldu. Takılmak istemiyordu işaretlere ama kendini de alıkoyamıyordu. Çakmağın üzerindeki terazi, evet Aylin hukuk okumak istemişti ama karnı ağrımıştı sınavda. 3 saat nasıl bir adalet sağlayabilirdi. Dedi ve vazgeçmişti bir sınava daha girmekten. Adaletsizliğin içinde adalet savunmak zor olsa gerekti.
İşte o gün idealleriyle gerçeklik arasına masalsal bir çizgi çizme gereksinimi hissetmişti.
Evin dış kapısını açtı çıktı.
Evin dış kapısını açtı girdi.