Bulutlar Ne Renkti Arkadaş

Kaçakçıların dar patikalarından kaçarken görülmüş ayrılığın on beş yaşındaki türküsü.
Gözlerden uzaklaştıkça büyüyen ve büyüdükçe umutların küçüldüğü Kafdağı'nın Zümrüdüanka kuşu konacak bir dal bulamadı masallar ormanlarında. Yüreğim yamalı bohça, ellerim kir. Şafak sökmek üzere yeni bir ayrılığa. Yelkovanlar akrep...

Devler ülkesinde bir cüce, cüceler ülkesinde bir dev, yalnızlığın şarabını içmekte testiden, fıçılar alabora. Dönen kalplerin kızgın korlara yuvarlanmasıydı göz bebeklerinden dökülen yaş. Çocuklar ağlamasın otuzundan önce ve sussun bütün kahrolası ayrılık şarkıları, umutlar bahane...

Yenilmeyen ordularıyla Süleyman'lar insin dünyaya, kan tükürten sahte aşkları esir almaya ve devşirip en safından bir Osmanlı olsun Yusufların ülkesinde. Gülümseyen yüzlerin kaşları adalet dağıtsın bir eylül gününün akşamında. Yıldızlar kaybolsun gözlerimde, bir tek ay kalsın, o da senin gözlerinde yakamoz.

An geliyor ve an tetiğini çekip kana buluyor zamanı on beş yerinden, acılar dert ile derya olmuş akıyor geleceğin gün güneşlerinin üzerine. Günler pıhtılaşmış kan bataklıkları, üzerinde dolaşan insanları boğan. Zaman ne çabukça dökülüyor saçlarımızın üzerinde ak tozunu bırakırken. Mevsimler bitiyor, mevsimler başlıyor. Bitiyor, başlıyor... ve bitti bütün mevsimlerin en güzeli senin gidişinle. Şimdi nerelerdesin? Hangi şehrin tozlu kaldırımlarının tozu bulaşmakta ayaklarının altına ve hangi şehrin kirletilmiş nefesinden çekmektesin içine?

Bir sigara daha yakıp çekiyorum bende senin yokluğunu içime. Nefessiz kalıyorum titreyen ellerim saçlarımı yolarcasına. Yanık kokuları geliyor ciğerlerimden yüreğime. Ansızın sıkışıyor kalbim ve duruyor zaman.
Kayıkçının kürekleri kayıp
Rüzgâr delice
Ve ben gömüyorum seni, ellerimle ruhumu yatırıp yanına, kalbimin en ücra köşesine. Ruhsuz ve neşesiz kalıyor gençliğimin otuzundan öncesi.

Sonrası yok işte, aynaların pörtlek bakışlarında görünemeyen, gözlerden ırak, ellerin tutamadığı, devran çarklarının sıkamadığı, ateşlerin yakamadığı kül olup rüzgârların dört biryana savurduğu ben ve ben bir eylül akşamında seni aradım yükselen ayın çengeline yüreğimi takıp.

Bu gece ay kan kırmızı doğuyor, bundan sonraki her doğuşunda olacağı gibi ve yıldızlar şehrin zindanlarına hapsediliyor elleri saçlarıyla bağlanarak. Yürekler zifiri karanlık burnunun ucunu göremeyen. Kimsesizler kimsesiz ve ben dökülüyor ellerimden toprağa bir başka çölün topraklarında en şiddetli yağmurlara hasret.

Bulutlar ne renkti arkadaş?
Her yanım kara gece...

15 Eylül 2011 2-3 dakika 16 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (2)
  • 13 yıl önce

    Tebrikler Birol Bey. Çok güzeldi. Selamlar.

  • 13 yıl önce

    Bulutlar maviydi mavi şair 🙂 Hani var ya umudun mavisi işte öyle bir şey.

    Çok duygulu bir anlatım. Kelimeler iyi seçilmiş, cümleler yerli yerinde.

    Mükemmel bir deneme olmuş.

    Teşekkürler Birol kardeş, kalemin sağlam 👍