Çağdaş İran Edebiyatı ve Fürug-i Ferruhzad

Çağdaş İran Edebiyatı ve Fürug-i Ferruhzad


İran (Fars) edebiyatına şöyle genel anlamda bakılınca, bizim edebiyatımızdan çok ayrı bir görünüm sergilemiyor. Tarihsel sürece baktığımız zaman da aynı evrim sürecinde olduğunu görmek mümkündür. Genel olarak söylersek bu coğrafya üstünde yaşayan toplumların edebiyat olarak geçirdikleri süreç hemen hemen hep aynıdır.

Bu coğrafya üstünde yaşayan ve İslamiyet'i kabul eden uluslar kendi edebiyat evreleri bölümlere ayırırlar. En katı ayrım ise şöyle başlar:

1.İslamiyetten önceki edebiyat
2.İslamiyetin kabulünden sonraki edebiyat.

Genelde bu değerlendirmenin sonucu İslamiyet'ten önceki edebiyatın varlığı pek tanımlanmaz. Gücü ve varlığı da belirgin olarak bilinmez. Adeta yok sayılmıştır, yok edilmiştir. Gerekçesi ne olarsa olsun, İslamiyet'ten önceki edebiyattan söz etmek gerekiyor.

İran topraklarında edebiyat geleneğini çok eski tarihlere doğru götürmek mümkündür. Bir tarih vermek gerekirse, bazı araştırmacıların verdiği tarihi bu yazıda vermek mümkün... Ancak, ben bu tarihi verirken söz konusu zamanı geriye götürmek gerekiyorsa, Zedüşt dönemine Avesta adlı kitaba ve onun oluşumuna zemin hazırlayan edebiyatın dana da gerilere götürülmesinden yanayım. Dolayısıyla İ.Ö. VI. ve V. Yüz yılları çok çok ötelere itelemek gerekiyor.

İran topraklarına komşu olan Sümerler İ.Ö. 2000 li yıllarda çivi yazısını bulmuşlar. Yazılı edebiyatın bu topraklarda başlangıç tarihi böyle veriliyor. Dolayısıyla bu tarih İran edebiyatı içinde geçerli olmalıdır diyorum.

Doğu edebiyatında V. Yüzyıl, destanların doğduğu ve geliştiği dönem olarak tanımlanır. Tarihi destanları da bu yüz yıllar içinde doğup gelişmiş olmadır. Sözlü gelenek içinde günümüze kadar ulaşan birçok desten sanırım V. Yüzyılların ürünüdür. Böylesi köklü bir edebiyatın dili Farsça'da ise kendi içinde büyük bir gelişim sağladı.

Bu dil daha sonra ki dönemlerde ve özellikle İ.S. VII. Yüz yıllarında Anadolu dan başlayarak doğu Hindistan topraklarına kadar birçok ulusun edebiyat ve küldür dili olmayı üstlenmiştir.

İran edebiyatının gelişim sürecini, bu topraklarda İslamiyetlin kabul edilmesinden sonraki devrelere bir göz atalım.

İslamiyet Döneminde İran Edebiyatı:

Edebiyat araştırmacıları İran edebiyatının başlangıç evresini her nedense X. Yüz yılın başlarından itibaren veriyor. Şimdi bu edebiyat evrelerini sırayla ele alalım ve her verenin kendine özgü güçlü yazar ve şairlerini belirtelim. Bu belirleme tüm edebiyat araştırmalarında hemen hemen aynı sistem içinde veriliyor. Bu yazıda bu sisteme bağlı kalındı.

Kahramanlık (Destan) dönemi... Benim bildiğim destan devri V. Yüz yıldır. Eğer yanılmıyorsam İran edebiyatı da bu yüzyılda destanlar dönemini yaşanmıştır. X. Yüz yıl olarak yazılı edebiyat kaynaklarına değiniliyor. Bu dönemin en önemli şair ve yazarlarından söz ediliyor. Bu dönem edebiyat dilinin Farsça olması nedeniyle, hemen hemen bu coğrafya içinde kalan ulusların şair ve yazarları tüm eserlerini de bu dille vermiştir. Dolayısıyla birçok ulus kendi öz diliyle kendi edebiyatlarını belirtme yoluna gitmemişler. O dönemlerde verilen tüm eserlere dil geleneğiyle İran edebiyatı sahiplenmiştir. Kanımca iyi bir irdeleme ve araştırma sonunda bi eserler kendi öz kaynaklarına devredilmelidir. Ben şahsen böyle düşünüyorum. Düşünceleri bir yana bırakarak, gelelim bu dönemin önemli şairlerine.

Bu devrin başlıca şairleri: Şairlerin en eskisi kabul edilen Acem şairi Rûdegî, Keygavus, Ulusrî Dakikî gibi önemli isimlerden söz ediliyor. Hemen arkasından gelen isimler şöyle sıralanıyor. 'Şehname' adlı Acemlerin en büyük kahramanlık destanını yazan Firdevsi'den söz ediliyor.

II Saray (Divan) Şiiri:

Bu dönemi tanımlayan araştırmacılar, tarih olarak XI. Yüz yılı veriyorlar. İşin ilginç yanı İran edebiyatına bu dönemde Arap medeniyetinin yer ettiğini söylüyorlar. Dolayısıyla Zümre edebiyatı denilen bir tür edebiyatın doğmasına gerekçe gösteriyorlar. Aynı edebiyat türünün giderek Selçuklu ve Osmanlılarda da görülmesi dikkat çekicidir. Bu devrin en ünlü şairleri Anyarî ve Nizami gibi şairleri saymak mümkündür.

III Mistik Dönem

Birçok araştırmacı Mistik dönem diye adlandırdıkları bu döneme oluşan edebiyata tasavvuf edebiyatı da deniliyor. XIII. yüz yılda Selçuk dönemi diye bilinen ve İran edebiyatının en parlak devri olarak kabul edilen bu yüz yılda yetişmiş en önemli şair ve yazarları kabul edilen isimler şunlardır. Tasavvufi şiirler yazan Senasi, bir öteki isim ise Attar'dır.

Tasavvufi şiirlerin hemen arkasında kendini kanıtlayan ve giderek uzun yıllar bu coğrafyayı etkisi altına alan şairden söz edelim. Ekol olarak, lirik ve melankolik bir yol izleyen, Gülistan, Bostan, Takrir-i Dibace, Aklu Aşk, Nasihat-ül-Müluk, Havatim gibi birçok eserlerin yazarı olan Sadi'den söz etmek gerekiyor.

IV Lirik Dönem:

İran edebiyatının yanı sıra giderek tüm doğu edebiyat dünyasını etkisi altına alan lirik şiir geleneğinde Şair Sadi'nin etkisi net bir şekilde görülecektir. Dahası XVI. Yüzyıl edebiyat dönemi Şair Sadi lirik şiir döneminin ustası olarak tarihe geçecektir. İran saray şiiri de en parlak dönemini yaşamış olacaktır. Bu yüzyılın en önemli şairlerinden isim isim söz edelim. Hoca Şemseddin Hâfız-ı Şîrazî İran'ın en büyük arif ve şairlerinden biridir denilebilir. İkinci olarak Vasaf'dan söz etmek gerekiyor.

V. Duraklama Dönemi:

Duraklama dönemi diye adlandırılan bu dönemde söz edilecek olarsa, sözün özü bu dönemde İran şiiri belli bir duraklama dönemine girmiştir. Tüm edebiyat tarihçileri böyle bir görüşte birleşiyorlar. Bu dönemin en önemli şairi olarak da Şair Cami ismini işaret ediyorlar. Tarih olarak da XV. XVI. Yüzyıllara da süreç olarak gösteriyorlar. Duraklama döneminden sonra İran Edebiyatında yepyeni bir dönem başlamış oluyor. Bu başlayan dönemin adına da Yeni dönem diyorlar.

VI. Yeni Dönem:

Yeni dönem süreç olarak XVII. Ve XIX. Yüzyılları kapsıyor. İran edebiyatına nesir bu dönemde girmiştir. İran edebiyatı nesir tarzı yazının mimarı da Hace Abdullahîî Ensarî kabul ediliyor.
Bu dönemin en önemli ileri gelen sanatçı ve aydınları şunladır. Sadî, Seyyit Yahya, Kelim, Mirza, Sadık diyebiliriz.

VII. Çağdaş Edebiyat Dönemi:

Çağdaş isimle adlandırılan edebiyat kendi içinde üç guruba ayrılıyor.

a) Eski geleneği devam ettirmek isteyenler
b) Modern Avrupa edebiyatı tarzında eser vermek isteyenler.
c) Bu iki guruba katılmayan kendi görüşlerine göre ara bir yol izlemeyi tercih edenler gurubu.

Bu üç gurup kendi aralarında edebiyat türünü konuşup tartışırken İran dili ve alfabesi üzerine de önemli tartışmaları gündeme taşımışlardır. Bu nedenle, eski gelenekleri tamamen yıkıp, Arap yazısını değiştirmek, anladığım kadarıyla Latin alfabesine geçmek isteyenlerin savundukları görüşler bu dönemde su yüzüne çıkmıştır.

İran dilinin ve edebiyatının tamamen değişmesini isteyenlerin yaşadıkları zorluklar sanırım bazı olaylar nedeniyle gündeme gelmelidir diyorum. Kanımca Furğ adıyla tanıdığımız ve işlemeye çalıştığımız şairi bu açıdan ele alırsak edebiyat tarihinde gerçek yerini alacaktır.

Çağdaş İran edebiyatının savunucusu olarak karşımıza çıkıyor. Son bölüme geçerken, bu konuyu işlemeye çalışacağım. Sadece İran edebiyatı değil çevre ülkeler edebiyatından da kısaca örnekler vereceğim.

Çağdaş İran Edebiyatı ve Fürug-i Ferruhzad:

İran edebiyatının bu dönemini irdelerken, Batı tarzı şiirler yazan ve o tarz şiirlerle gündeme gelen şairlerden söz etmek gerekirse, Fürug-i Ferruhzad bunların önde gelenlerinden biridir ve en önemli olanlarındandır. Furuğ okuyucuları bu şairin eserlerini okurken birçok yorumlar da bulunmuşlardır. Her yorumcu kendi dünyasına açılan kapıdan geçerek kendi dünyasından esinlenerek yorum yapmıştır diyebilirim. Oysa bir şairi bütün genleriyle irdeleyip ona göre bir yorum yapmak kanımca en doğru yöntemdir. Bunun dışında kalanlar ise, öznel kimlik içerir ki, bu kimlik şairden çok yorumcuyu gündeme taşır.

Bizim edebiyatımızda ki kadın şairler okunduğu zaman görülen manzara şu: Hemen hemen hepsi şiirlerini kadın ağzıyla değil, erkek ağzıyla yazmaya çalışmışlar. Anadolu Halk türkülerini bile incelemeden ve bu türkülerin içindeki kadın ağzı türkülerin cesaretini görmeden yazanlar ne yazık ki kadın oldukları halde erkek şairler gibi şiirler yazmışlardır.

Kadın ağzı türkülerden söz ederken Göle yöresi türkü ve mani derlemelerimden birkaç örnek vermek gerekir.

İşte örnek dizeler:

Oğlan Yar

'Oğlan Oğlan orocudum susadım
Oğlan oğlan bir su ver dudağından

*******
Ay Oğlan
'Ay oğlan tatar mısın
Şeftali satar mısın
Şeftali senin olunsun
Benimle yatar mısın'

*****
Mani

Manide mestim oğlan
Küçükten dostum oğlan
İşittim evlenmişsin
Ben senden küstüm oğlan

*****
Seni Severem Oğlan (Halay)

Ocakta sarı leğen aha lurye lurye can
Oğalan gel kızı beyen seni severem oğlan
Beyenersen tez beyen aha lurye lurye can
Sonra kalırsın ergen seni severem oğlan

Annem entari almış aha lurye lurye can
Siyah dalları varmış seni severem oğlan
Ben daha ne yapayım aha lurye lurye can
Yarimin yari varmış seni severem oğlan

Biraz daha detaya inmek istiyorum. Eskileri yıkmak çok kolay sanılmamalı. Eskilere karşı oluşan her yeni mutlaka eskiler tarafından, değişik olgularla adlandırılıp kitlelere karşı sevimsiz sunulur. Bu bizim edebiyatımızda da yaşanmıştır. Nazım Hikmet en belirgin örnektir. Şimdiki konumuz Nazım Hikmet olmadığı için, ben Furuğ adlı şairin yaşamına ve eserlerine dönmek istiyorum. Furuğ'u yazdığı şiirlerde oldukça cesur, oldukça kararlı görünüyor. Zaman zaman inişli çıkışlı bir yol izlese de kendi dünyasında bana göre tutarlı bir yol izlemiştir.

Kısaca Yaşamı
Furuğ Ferruhzad

1935 yılanda Tahran'da doğdu. Temel ve lise eğitimini Tahran'da tamamladı.

Küçük yaşlarda edebiyat, sinema ve tiyatroya ilgi duydu. Lise öncesinde şiir yazmaya başladı. 16 yaşında evlendirildi. Aynı dönemde ilk şiir kitabı yayınlandı.

Değişik gazetelerde editörlük yaptı. Yaklaşık 22 yaşındayken tanıştığı yazar ve yönetmen İbrahim Gülistan aracılığıyla sinemaya yöneldi. Oyunculuktan, yönetmenliğe sinema ile ilgili her bölümde çalıştı.

1962 yılında çektiği bir belgesel filmle İtalya'da düzenlenen bir festivalde birincilik aldı. Ertesi yıl da »Ev Karadır« adlı belgeseliyle Oberhausen (Almanya) kısa film festivalinde en iyi film ödülünü aldı.

1962 yılında Furuğ Ferruhzad hakkında UNESCO tarafından bir belgesel film gerçekleştirildi. Aynı yıl İtalyan yönetmen Beernardo Bertolicci de Furuğ Ferruhzad'a ilişkin başka bir belgesel çekti.

1964 yılında yayınladığı »Yeniden Doğuş« adlı kitabıyla İran'ın en önemli edebiyat insanları arasına girmiş oldu. Yarım kalan şiir kitabı ise ölümünden sonra yayınlandı.

Furuğ Ferruhzad, geçirdiği bir trafik kazasında öldü ve Tahran'da toprağa verildi.

Kitapları

1935
Tahranda beş çocuklu orta sınıftan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi

1948
İlkokulu bitirip gazeller yazmaya başladı

1951
Liseyi bitirip Pevez Şapur ile evlendi.

1953
Oğlu Kamyar dünyaya geldi. Aile Ahwaz'a taşındı.

1954
Pevez Şapur ile boşandı. Kamiyar babası ile kaldı ve bir daha oğlunu göremedi. Çocuğunu göremeyişi yaşamı boyunca Furuğ'u derinden etkiledi

1955
İlk şiir kitabı 'Tutsak' Tahran'da yayınlandı

1956
İkinci kitabı 'Duvar' yayınlandı. Bu kitabı eski kocası Pevez Şapur'a ithaf etti. İlk kez Avrupa'ya gitti ve bu yolculuğu ile yeni bir dünya görüşü şekillendi

1957
'İsyan' isimli şiir kitabı yayınlandı. Film yönetmeni İbrahim Gülüstan'la tanıştı ve onun asistanı oldu. Bu arkadaşlıkları zaman zaman çekişmelerle de olsa Furuğ'un ölümüne dek sürdü.

1959
Film yapımı hakkında bilgilenmek için İngiltere'ye gitti. 'Yeniden Doğuş' isimli kitabını tamamladı. Aynı yıl 'Bir Ateş' filminin yapımına başladı

1961
'Su ve Isı' filminin üçüncü bölümünün yapımı
'Dalga Mercan ve Kaya' filminin yapımcı yardımcısı
'Bir Ateş' filminin üstün başarısı ve İngiltere'ye ikinci yolculuk,Keyhan gazetesinde bir dakikalık reklam filmi yapımı

1962
Cüzamlılar hakkında film yapımının ön çalışması için Tebriz'e ilk yolculuk
Bitirilemeyen 'Deniz' adlı filmde yapımcı, prodüktör,'yapımcı' ve oyuncu olarak yer alması
Sonbaharda Tebriz'e ikinci yolculuk
'Ev Karadır' filminin yapımı ve montajı

1963
'Ev Karadır' filminin Alman Oberhausen film şenliğinde büyük ödülü alması

1964
'Kerpiç ve Ayna' filminin bitimi
Yayınlanan şiir kitaplarından derleme ilk antolojisinin basımı

1965
Unesco tarafından yaşamı hakkında yarım saatlik bir belgesel film yapımı
Bernardo Bertolucci'nin hakkında 15 dakikalık bir film yapması

1967
13 Şubatta geçirdiği trafik kazası ile hayatının noktalanması ve durmaksızın yağan bir kar altında ağaçların soyundan olan bu kadın şairin köklerinin toprağa salınışı...


Türkçe'de Furuğ Ferruhzad

Sonsuz Günbatımı, Furuğ Ferruhzad, Çeviri: Onat Kutlar-Celal Hosrovşahi, Ada Yayınları, İstanbul, 1989
Ve Yaralarım Aşktandır, Furuğ Ferruhzad, Çeviri: Haşim Hüsrevşahi, Öteki Yayınevi, Ankara,1999
Furuğ-i Ferruhzad Bütün Şiirleri, Çeviri: Kutlukhan Eren, Şule Yayınları, İstanbul, 1999
Bir Başka Doğuş, Furuğ-i Ferruhzad, Çeviri: Hatice Gülcan Topkaya, Om Yayınları, İstanbul, 2002
**********

ŞİİRLERİ

YERYÜZÜ AYETLERİ

O zaman
Güneş soğudu
Ve bereket topraklardan gitti

Ve çöllerde yeşillikler kurudu
Ve balıklar denizlerde kurudu
Ve toprak
Ölülerini kabul etmez oldu artık.

Bütün solgun pencerelerde gece
Belirsiz bir düşünce gibi
Birikiyor durmadan ve taşıyordu
Ve yollar
Sonlarını karanlığa bıraktılar

Kimse aşkı düşünmez oldu.
Kimse düşünmez oldu yengiyi
Kimse
Hiçbir şey düşünmez oldu artık.

Mağaralarında yalnızlığın
Uyumsuzluk doğdu
Afyon ve esrar kokusuyla kan,
Başsız çocuklar doğdu
Gebe kadınlardan.
Koştular mezarlara sığındılar
Beşikler
Utançlarından.

Kötü günler geldi ve karanlık
Yenilince ekmeğe şaşırtan gücü
Tanrı elçiliğinin
Kaçtılar adanmış topraklardan
Aç ve sefil peygamberler.
İnsanın kaybolmuş kuzuları
Çobanın seslenişini duymaz
oldular
Çöllerin cennetinde.
Aynaların gözlerinde sanki
Tersine yansıyordu renkler
Kıpırtılar, davranışlar, görüntüler

Bir şemsiye gibi tutuşuyordu
Başlarında aşağılık soytarıların
Utanmaz yüzlerin orospuların
Tanrının o kutsal ışık çemberi

Bataklıkları alkolün
Ağulu buharlarıyla buruk
Çekti derin köşelerine
Durgun aydınlar yığınını
Kemirdi aç gözlü fareler
Altın yapraklarını kitapların
Eskimiş raflarda, dolaplarda.

Güneş ölmüştü
Güneş ölmüştü ve yarın
Uslarında küçük çocukların
Yitik, belirsiz bir kavramdı.
Defterlerine sıçrayan kapkara
İri bir mürekkep lekesiyle
Anlatıyordu çocuklar
Tuhaflığını bu eskimiş sözcüğün.

Zavallı halk
Yüreği ölgün, bitmiş, dalgın
Huzursuz ağırlığı altında ölü
gövdesinin
Bir yerden bir yere sürünüyordu
Ve önlenmez cinayet isteği
Durmadan büyüyordu ellerinde.

Kimi zaman ufacık bir kıvılcım
Bu cansız ve sessiz topluluğu
Ta içinden dağıtıyordu birden.
İnsanlar saldırarak birbirlerine
Biri karısının boğazını
Kör bir bıçakla kesiyordu
Bir ana birer birer çocuklarını
Tandırın ateşine atıyordu.

Boğulmuş kendi korkularında
Ürkütücü duygusu suçluluğun
Öldürdü öldürdü kör ruhlarını
Ve çocukları.

Ne zaman bir tutsak asılırken
Darağacının yağlı halatı
Korkudan kasılan gözlerini
Sıkarak dışarıya fırlatsa
Onlar dalardı içlerine
Şehvetle titreyen bir düşünceden
Gerilirdi yaşlı, yorgun sinirleri.

Ama her zaman alanın kıyısında
Bu küçük canileri görürdün
Durmuşlar ve dalgın bakıyorlar
Fıskiyelerden suyun durmaksızın akışına.
Ola ki gene de arkasına
Ezilmiş gözlerinin ve donmuş derinlerde
Yarı canlı bir küçük şey karışık,
Kalmıştır.
Güçsüz bir çırpınışla istiyordu
İnanmayı su sesinin doğruluğuna

Ola ki...
Ola ki.. ama ne sonsuz boşluk...
Güneş ölmüştü
Kim bilebilirdi artık
Yüreklerden kaçan o üzgün
güvercinin
İnanç olduğunu...

Ah tutsağın sesi...
Büyüklüğü senin umutsuzluğunun
Işığa bir küçük yol açmayacak mı
Bu uğursuz gecenin bir köşesinden?
Ah tutsağın sesi...

Furuğ Ferruhzad

Çeviri:
Onat KutlarCelal HOSROVŞAHİ

Kızıl Gül

kızıl gül
kızıl gül
kızıl gül

o beni kızıl gül bahçesine götürdü
ve ıstıraplı saçlarıma kızıl gül taktı karanlıkta
ve sonunda
kızıl gül yaprağı üstünde benimle yattı

ey felçli güvercinler
ey adetten kesilmiş deneyimsiz ağaçlar, ey kör pencereler
yüreğimin altında ve derinliğinde uyluklarımın, şimdi

kızıl bir gül sürgün vermekte
kızıl gül
kızıl
bir bayrak gibi
ayaklanmada

ah, ben gebeyim, gebeyim, gebe

Furuğ Ferruhzad
Çeviri: Haşim HÜSREVŞAHİ


Hazırlayan: Orhan Bahçıvan (G Ü N E Y 4 5 / 2 0 0 8)

31 Ocak 2010 15-16 dakika 3 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (2)