Ç/ağrılı Çığlıklar - 1 "Emek ve Sermaye Üzerine"
Bu günlerde iş hayatının düzenini daha bir düşünür oldum. Herkes geçim derdinde, herkes öyle ya da böyle ya çalışıyor, ya da çalışmaya çalışıyor.
İş hayatını düşününce bir konu dikkatimi çekiveriyor hemen.' Emek ve sermaye...' Haydi gelin öncelikle sözlük anlamı olarak bakalım bu iki kelimeye...
Emek: Bir işin yapılması için harcanan beden ve kafa gücü
Sermaye: Bir ticaret işinin kurulması, yürütülmesi için gereken anapara ve paraya çevrilebilir malların tamamı
Ve size çok basit bir soru yöneltmek istiyorum:
---Ali'nin yüz tane cevizi var. Ali yüz cevizinin hepsini Ahmet'e veriyor. Ahmet bu cevizleri dikip ağaç elde ediyor. Tabiri caizse eşek gibi çalışıp ağaçların tüm bakımını tek başına üstleniyor. Cevizleri veren Ali, cevizleri verdiği günden beri ortalarda görünmüyor. Derken bir hayli vakit geçiyor. Cevizler fidan, fidanlar ağaç oluyor. Ağaçlar meyve veriyor. Ahmet cevizleri ağaçtan topluyor. Ve Ali aynı gün çıkageliyor. Yüz ağacın doksan tanesinin meyvesini alıyor, on tanesi Ahmet'e kalıyor. Bu nasıl iştir?---
Cevapları duyar gibi oluyorum. Bu şöyle bir iştir: Emekçi çalışır, didinir, gecesini gündüzüne katar, ardından sermaye çıkagelir, ürünü cebe atar... Emeğin karşılığına ücret, sermayenin karşılığına kâr derler... Emekçi ücretini alır, ses çıkarmadan (çıkaramaz) yetinmeye çalışır, sermayeci kârını alır, aldığıyla yetinmez, dahasını ister, ister ve ister... Kim istemez ki?.. Kim istemez üç kuruş verip, yan gelip yatıp, ertesi gün birileri sayesinde on kuruş kazanmayı...
Bunları görmeyenler; A şehrinden B şehrine 180 km hızla giderken, aklını aracından düşürmüş olmalı elbette...
Bir de şöyle düşünelim; emekçinin de bir hayatı vardır... Onun da çocuğu, eşi, ihtiyaçları vardır. Ve de en önemlisi, o da bir insandır. Sermayecinin çocuğu özel okulda eğitim alırken, emekçi çocuğu devlet okuluna bile bin bir zorluklarla gider... İşte toplum burada çürümeye başlar. Neden mi?
Sermayeci çocuğu özel okula gider, orada kendisi gibi maddi sıkıntılar çekmeyen çocuklarla arkadaşlık eder. ?yoksulluk' kavramından yoksun büyür. Böylelikle hayatı tozpembe görür. Ne elindekinin değerini bilir, ne ?fakir çocuğun' neler yaşadığını...
Okulda aldığı eğitime gelince; o özel okuldadır, babası parayı vermiştir, istediği şekilde, sınırsız imkânlarla alır eğitimini... Anlayana kadar öğretilir ona. Oysa emekçi çocuğu devlet okulunda verilen eğitimi alabiliyorsa ne mutlu ona...Çünkü birçoğu yeterli kitapları alamamakta, zaman zaman çeşitli nedenlerle okula gidememektedir. Peki söyler misiniz; hani eğitim öncelikli insan hakkıydı? Bu mu hak? Bu mu özgürlük? Ya bu hak ?hak' değil, ya da emekçi insan değil.
Zamanla emekçi çocuğu emekçi, sermayeci çocuğu sermayeci oluyor. Ve yeni nesil sermayeci de babası gibi; açlık seviyesinde, hiçlik içinde yaşayan emekçiye ?Ekmek bulamıyorsan pasta ye.'der. Çünkü toplumun Adem'den bu yana kurtulamadığı baki saltanatı ?ezilenin çocuğu ezilir, ezenin çocuğu ezer' felsefesidir. Bu düzeni sağlayan kim midir? Bu düzeni sağlayan özel okuldur... Bu düzen böyle devam etsin diye; emekçi çalışır, sermayeciye kâr kazandırır, sermayeci o parayla çocuğunu özel okulda okutur. Bu sayede zengin çocuk fakiri görmez, duymaz, bilmez... Bilmemelidir çünkü; olur da babasına çekmez, fakire üzülür ve emeğinin karşılığını verir diye...
Peki madem, bu düzen böyle gelmiş böyle gitsin diyorsanız ben bu yazıyı yazmamış olayım, sizler de okumamış olun...Hatta bu da yetmez bunları inkar etmeye...Siz kör olun, sonra sağır, sonra dilsiz...Sonra (varsa) düşünme organınızı verin...Sadece tatma duyunuz kalsın...Kalsın ki; size verilen sus payını alın, çekilin köşenize, afiyetle bir güzel yiyiverin...
Şanssız kesimin Ç/ağrılı çığlıklarına kapatın kulaklarınızı... Birileri her yerde sefa sürsün diye, onlar bir yerlerde cefasını çekiversin hayatın... Hak da yalan zaten, hukuk da öyle... Özgürlük mü? Deli saçması işte...
"Düzene S/övgüm Olsun Diye..."