Çakma Özgürlük
...
Gözlerinizi kapatarak okuyun...
..
Henüz dünyaya gelmeden, önünüze bir hayat kataloğu sunup birini seçmenizi isteseler nasıl bir hayat seçerdiniz? Zengin? Cesur? Çılgın? Romantik? Sıradan? Ya da ''Bahtıma ne çıkarsa artık!'' diyerek kutunuzu mu açtırırdınız?
..
Yıllar önce, hayatımın şu andaki kelepir döneminin temellerini atmak için üniversiteye başladığım sıralarda, otobüs durağında tanıştığım biri, elimdeki evraklara bakıp sıkıldığımı görünce; ''hala bir imkanın varsa okulu bırak git ve istediğin hayatı yaşa!'' demişti. Adamın adını bile hatırlamıyorum çünkü adam okulu o gün bırakıp gitmişti. O gece sabaha kadar adamın söylediğini düşünmüştüm, adam bana bir şey anlatmak istemişti evet ama ne? Bulamadan uyuyakalmıştım.
Yıllar sonra, bir gün memur olup işe başladığımda o adamın söylediği şeyi iyi anladım. Her gün aynı iş yerine gitmek, aynı kişilerle karşılaşıp yüzlerine sahte gülümsemelerde bulunmak, sanki anayasanın 1. maddesiymiş gibi her önüne gelene ''günaydın'' demek vs... Gün içerisinde değişen tek şey wc'ye gidiş saati. Bu durum, gelen giden evraklar arasında insanın ruh halini törpülemesinden başka bir şey değil özetle ve de eğer ömür boyu taşımanın için sırtınıza yapıştırılmış olan ruhunuzun ham maddesi özgürlük ise gün içerisinde geçen her bir saniye kıçıyla size gülen ahmak bir varlık oluyor. Akşam evinize gidiyorsunuz, mahkeme kuruluyor, yargıç sözü alıyor ve size o an, aklınızdan geçen küfürlerle, bir ansiklopedi takımı yazdıracak kadar içinizden sövdüren o mükemmel soru kulaklarınıza tecavüz etmeye başlıyor ''bugünün nasıl geçti?'' ...
..
''Ben neden yaratıldım?'' diye düşünmüşsünüzdür elbet. Dört duvar arasında deli gömleği giymiş biri gibi kendi içinizde turlarken ya da bir deniz kenarında, denizde oluşan dalgaları envayi çeşit yaratığa benzetirken... Cevap bulan var mı? Ya da bulduğu cevabı akıl diye beynimize enjekte edilen ve aslında bir işe yaramayan şeye kabul ettirebilen? Varsa yazının geri kalanını okumasın.
Şimdi burada ikiye ayrılalım hemen. Manevi düşünenler ve maddi düşünenler.
Manevi olarak bakarsak olaya; her canlının bir yaratılma nedeni var diyerek kaçak dövüşüp karşı tarafa havlu attıran profesyonel bir boksör edasıyla sırıtabiliriz köşemizde. Nasıl olsa, değişmeyen kurallar döngüsü içerisinde süregelen bir toplumun bireyiyiz ve bazı kuralları değiştirmek gibi bir lüksümüz yok.''Her canlının bir yaratılma nedeni vardır..'' evet, gayet iddialı bir cümle. Bu yönden bakarsak, sizin yaratılma nedeniniz nedir diye sorsam ne cevap verirsiniz? O sarı saçlı Hatunun hayatına girip hayatını mahvetmek olabilir mi? Ya da o yakışıklının elinden tutup şeytani planlar yaparak aklını ele geçirmek? Yoksa insanların hayatlarını kurtaran biri mi? Ya da kötü insanları yok eden bir teminatör? Ve de diyelim ki buldunuz nedenini... Hı... ?! Hayat tıkandı, kurudunuz kaldınız... Geçmiş olsun.
Maddi olarak bakalım olaya...''bir gün mutlaka öleceksek neden yaratıldık?'' sorusunun cevabını maddesel olarak araştırma sırasında beyin lopları infilak eden kaç insan var kim bilir. Kimi ya tımarhanede kimi mezarda. Ölümden sonra hayat olduğunu savunan ve adına reenkarnasyon dedikleri bir bela var başımızda. Bu nedir biliyor musunuz? Bunu bulan adamın '' ben bunu bulana kadar kafayı yedim alın okuyun siz de kafayı yiyin!'' düşüncesinin reelde intikama dönmüş hali. Dejavu diyoruz, aslında ilk kez gördüğümüz bir yeri daha önce görmüş gibi olma durumuna ve de reenkarnasyon düşüncesi de bir bakıma bunu savunuyor. Düşünün, bundan 10 yıl önce, Miami'de o sarışını öptüğünüz anı İstanbul'da başka bir sarışını öperken yeniden yaşıyorsunuz ve de kendi kendinize ''ulan ben bunu daha önce yaşamıştım!'' diyorsunuz. Olayı kafaya takıp düşünmeye başlıyorsunuz. Sonuç ; sizi alıp tımarhaneye yatırıyorlar. Geçmiş olsun.
..
Bakın her iki paragrafın da sonu da ''geçmiş olsun!'' cümlesi ile bitti. Neden? Çünkü temelde, insana yaradılış özelliği olarak, rahat batar. Özünde çözümlere sorun arayan bir varlıktır insan. Bu kadar basit. Bir ev istersiniz, çalışırsınız, geceleri yıldızlı bardaki o kadının peşinden gitmektense evde oturup para biriktirirsiniz. Yıllar geçer, evi alırsınız ama aklınız hala o kadındadır ve o kadın hala o yıldızlı bardadır. Sonuç olarak, aldığınız ev de bir işe yaramaz. O kadının peşinden gitseydiniz ev alamayacaktınız belki ama en azından aynada kendini gören kedi yavrusu gibi ne olup bittiğini anlamaya çalışmayacaktınız hayat karşısında.
..
Şimdi, ister neden yaratıldığınıza bir yanıt bulun ister bulmayın sonuç değişmiyor. Maddi ya da manevi olarak ulaşabileceğiz tek yer, düşünmekten dolayı sıkıldığınız için hava almak maksadıyla çıktığınız balkon olacak... Her iki düşüncenin de sonu yok.önemli olan, içinde bulunduğunuz hayatı istediğiniz gibi yaşayabilmek. Şunu söyleyebilirsiniz; ''istediğim gibi yaşayacağım diye hiç çalışmayayım mı ya da üniversite okumayayım mı?'' olay bu değil dostum. Çalışmak da, elde etmek istediğin özgürlüğe ulaşmak için çıktığın yolun asfaltını oluşturan maddelerden biri evet ve de olmazsa olmazı. Ancak, sadece para kazanmak amacıyla herhangi bir üniversite bölümü bitirmek ve akabinde yine herhangi bir işte çalışmak, size özgürlüğünüzü vermez, özgürlüğünüzün yolunda paralel bir yolda gitmenize ve ömür boyu sadece ona bakmakla yetinmenize neden olur.
Hayatta para hesabı dışında her şeye kafası çalışan biri olarak, liseyi Türkçe-Sosyal bölümünde okumuş, dershaneye Türkçe-Matematik bölümünden gitmiş ve üniversiteye Eşit Ağırlık puanı ile girerek Muhasebe (!) bölümünü bitirmiş nevi şahsına münhasır garip bir adamım ben ve de şu anda yaptığım işin bunlarla uzaktan yakından alakası yok Bilgisayar işleri! işe ilk girdiğim gün görev dağılımı yapılacağı sırada, üniversiteye diplomamda muhasebe bölümü yazıyor diye beni muhasebe departmanına almak istediklerini öğrendiğim an polis görmüş azılı seri katil gibi uzaklaşmaya başlamıştım oradan.
..
Anlatmak istediğim şeyin özeti şu; yaşıyor olduğunuz ya da yaşayacağınız hayat, siz yaratılırken size emanet verilmiş olan kişiliğinize uygun değil ise, hayat denilen olgu, üzerinize oturmayan 2 numara büyük ceket gibi olur. Her gün bir yerini çekiştirirsiniz ve en sonunda çıkarıp çöpe atarsınız. İşin kötü yanı, bu hayatı beğenmedim yenisini alayım gibi bir düşünceniz de olamaz.
Yapılması gereken nedir peki? diyorsanız... Bir başkasının özgürlüğüne kısıtlama getirmeden, kendi kişiliğinizden ödün vermeden ve asla nereden geldiğiniz unutmadan kendinize bir yol çizmek. Bunu yapmayı düşünmek yolun yarısıdır emin olun. Eğer kafanız resim çizmeye çalışıyorsa ve siz gidip memur olduysanız, çizdiğiniz resimler duvarınızı süslemekten başka bir işe yaramaz. İşin özü budur.
..
İş işten geçti dostum diyorsanız, sorun değil. Gidin yatın...
...
küfür ediyorsanız
ben rahatım
rahatsız olmayın...
eyvallah...
------------------------------------------
yazımı günün yazısı seçen kurula teşekkür ederim.
saygılarımla..
günün denemesini tebrik ederim...👍
Kezban Hanım, ben teşekkür ederim. değer kattınız. saygılarımla..