Çalıkuşu'na Mektuplar - 4
Çalıkuşu'm
..Canım benim mektubuma mektubundan bir iki cümle ile başlamak istiyorum ve anlıyorum ki her zamankinden daha fazla mektuplarıma ihtiyacın var bugün diyorsun ki "..kanatlarınla küçücük yüreğime dokunmayı nasıl başarıyorsun? ben seni neden bu kadar çok seviyorum?
ayrı dünyaların insanı olsak ta aynı dünyanın düzeninde yaşıyor ve aynı şeyleri hissediyoruz.Çalıkuşu mektubunu her gün sabırsızlıkla bekliyor.Ve sana her gün yeni mektuplar yazdırıyor.Beni unutma ve kendine iyi bak...' bir tanem elim ayağım dermanım imkan verdiği sürece yazacağım belki hüzünlü gelecek bazıları belki gülümsemeler altında okuyacaksın .Bugün ikindi sonrası mercan yokuşu olarak bilinen eminönü tarafında süleymaniye camisine çıkan yolların birindeyim .Toparlayıp kendimi günlerdir süren sıkıntılarımın bitmesi için diz kırıp gittiğim Süleymaniye cami'sinde yeniden doğmak için gecenin manevi iklimine kendimi verdim.Bir kandil gecesi kalbimin yumuşamasını beklediğim saatlerin içinden nasıl geçtiğimi içimi dökmek istediğimi bilmeni isterim .Hem İstanbul gecesi hem bu hakim noktada boğaza bakmak manevi fiziki sosyal bir huzur o kadar duygu coşkusu katıyor ki bu akşam her şeyi sana anlatmayı başarabilecek miyim bilemiyorum.Düşünmedim değil çalıkuşu'm seninle böyle bir akşamı burada bu şehirde bir manevi atmosfer içinde değerlendirmek isterdim.Caminin kalabalık insanları arasından yeni başlangıçlar için daha kararlı daha dikkatli daha yerinde olacak duygularla ayrılıyorum Eminönü vapuruna yetişinceye kadar yol boyunca kendimle çarpışıp durdum.Yalnızlaşan ruhumun harap haline uzanan bir el olmasaydı Rabb'imden , ne hale düşeceğimi düşünmek bile istemiyorum ne kadar boş ve anlamsız gelmeye başladı iyiden iyiye dünyevi heyecan ve sevinçlerim.Meğerse içi boş anlamını yitirmiş sahte geçici coşkularmış benimkisi üzüldükçe üzüldüğüm o günlerime yanmalı mıyım yanmamalı mıyım dünyadan yana her şey aslında ötelere ait değilse ne kadar boşluktaymış artık anladım.Bir gün ikindi sonrasıydı bir camiinin avlusunda güvercinleri seyrediyorum o bir tanesinin gözü gözlerime değdiğinde bir güvercinin teslimiyetini düşündüm saf meleksi tatlı şirin bakışındaki.Ah ben işte böyle bir teslimiyet sevgi duruş arıyorum bir başka iklim başka bir rüzgar bir başka boyuttan koşup gelmiş gibi sarmalı beni bir baştan başa. Uzunca kaldım ruhumun temizlendiği saat bir yatsı ezanı ile süleymaniye camii'nde o muhteşem kubbenin altında kimse uyandıramaz bir halde kendimden geçmiş olarak en son secde ile bu anı gerçekleştirmiştim bu gece kandil gecesiydi çalıkuşu.Kandil ışıkları sabaha kadar yanmaya devam etti beni yeniden hayata döndüren sabahtı seni aklıma getirdiğim gözlerini en son düşündüğüm o kahve renkli.
İlk geldiğim bu şehrin sabahında nereye götüreceğini bilmediğim sokaklara düşmüştüm yıl 2000 gittiği yere kadar gidecekti ayaklarım gözlerimi açtığımda haliç'in iç kesimlerine yöneldiğimi eyüp sultan sırtlarına vardığımı gördüm .Yeni yeni uyanıyordu şehir ışıklarını henüz söndürmüşlerdi bir sıcak çay içmeyi nasıl istedim hiç bu kadar aranmamıştım şaşkınlıkla kendime bakıyorum ben bu şehre gelmekle iyi mi? etmiştim neler bekliyor beni.Bir taşradaki muhafaza edilmişliğim ve kendi halinde küçük bir dünyası ancak büyük potansiyeli olduğu kadar binlerce acıyı sırtlanarak yürüyen ayaklarım daha ne kadar dayanabilecek şehrin bu yokuşlarına.Bir yabancı olduğumu sanmasın diye insanlar şaşkın olmamaya ve cesaretsiz görünmemeye sanki bildiğim bir adrese gidiyor gibi yapıyor yıllarca buralarda yaşıyor gibi konuşuyorum.Yıllar önceydi ilk günümdü sevgili çalıkuşu
tanımak istedim bu metropol kenti ne heyecanlıydım bir bilsen hiç unutamıyorum o günü almış başımı çıkmıştım sabahı bulacaktım tanımak için istanbul'u .Işıklı yerlerde olmaya mabedlerin birinden diğerine ulaşmayı düşünmekten neredeyse tüm şehri geziyordum yeni bir şehir ve yeni bir okul beni bekliyordu ne güzel heyecanlardı.Bu akşam kandil ve ben iç hesaplaşmaya yüzleşmeye ömrümün muhasebesini yapmaya oturdum film şeridi gibi geçiyor gözlerimden bir bir günler ayları aylar yılları kovaladı böylece birçok kere kandil geceleriyle .
Evet her sonbahar , bir başka açar ben de İstanbul özellikle hidiv kasrının ağaçları daha bir büyüleyici gelir bana ne zaman mevsimin renklerini raksını yakından görmek için bir duyguya kapılsam muhakkak oraya atarım kendimi nasılda huzur veriyor insana bir bilsen çalıkuşu.Eğer bir gün seni misafir edeceksem oraya muhakkak gideceğiz bir ressam olup gördüklerimi tuvale işlemeyi çok isterdim ancak yazabilmeye elim yetiyor ve aşk en güzel yüzü ile tebessüm ediyor burada .Serin kuşatıcı bir o kadar da enerji yükleyici rüzgarı tanıyorsunuz elini uzatıyor size sevdiriyor güz akşamlarını bugün oralara gitmek geldi içimden gezindim durdum ağaçlarla uzandım gökyüzüne yapraklarla düştüm yapraklarla savruldum çalıkuşu.Sonra yıllara dönüp baktım beni törpüleyen acıları düşündüm sana olan uzaklığıma hayıflandım bu nasıl bir acı anlatamam buna razı olmuş gibi görünen hallerimizi düşünüyorum .Ne zaman geçecek bu ayrılık hafiflesin istedim düşüncelerden düşüncelere uzanıyordum ki bir kuşun öterek yuvasına uçmasını izledim. Yuvasını görmemin telaşından mı anlayamadım sık sık uçup dolaştı üzerimde uzun kısa dönüşlerle .Ağacının dallarının arasındaki yaprakları içinde bir karaltı yada iki üç olsa gerek yuvasındaki yumurtaları olmalıydı.Ah hayatın içinde daha ne bilinmedik ne çok yaşayan hayatlar var.Hidiv kasrını ben , beni de hidiv kasrı bırakmadı çalıkuşu kalmayı uzattım ben de hidiv kasrının geniş bakımlı zengin bahçesinde bir akşam çayı içip oturdum.Senin en çok sevdiğin şarkıyı çalıyordu radyo " ..can bedenden çıkmayınca..ardından..kol düğmeleri..ve favori şarkı cem ali'den ' duymak istiyorum." Şarkılar bitince yapyalnız fakat biraz nefes almış olarak yürümeye dönüşe koyuldum . Medeniyetimizin bu tarihsel sosyal muhteşem eskizleri yanında geniş bahçesi küçük bir koru şeklinde düşünülen kasrın ruhumda bıraktığı tek güzellik seni düşünmeme daha çok fırsat verici huzur köşesi doludur.Böyle bir sarayda seninle olmak vardı çalıkuşu'm gezindiğim her bir odasında senin duvardaki tablolara aksetmiş gülümseyişlerin düşüyordu...
15.07.2011/eminönü