Cam Kenarı ve Damlalar

Bu sabah yine soğuk otobüsün cam kenarına oturdum. Başımı cama yasladığımda tam yağmur damlaları denk geldi gözlerime, ağlamasam da ıslaktı işte her yer.
Damlaları seyretmeye başladım; kimisi ağır adımlarla ilerliyordu, kayıyordu şeffaf zemin üzerinde, damlalar hep şeffaftı ama yine de görünüyordu şeffaf camın üzerinde.

Damlaların kimisi hızlı ilerliyordu, kimisi bir yerde duruyordu, bir daha ilerlemeyecek gibi, belki yerini bulmuştu ya da kendisini orada kurumaya mahkum edecekti. Kimisi az ilerleyince başka bir damlaya karışıyor, onunla birleşiyordu ve yollarına devam ediyorlardı birlikte. Hatta bazı damlalar vardı ki; onların daha önce ayrı olduğuna inanamazdınız. Birbirlerine karıştıklarında o kadar tek vücut oldular ki, onlar hep tek damlaydı. Birbirlerinden ne fazlaları ne de eksikleri vardı, öyle uyum sağlamıştı ki soğuk ve ıslak vücutları, birbirlerinden geri kalmıyorlardı. Bazıları ise; birleşip az ilerledikten sonra ayrılıyorlardı, kimisi tek başına yoluna devam edip, diğeri de eksildiği için kalıyordu olduğu yerde, o an o tek başına olduğu yerde kalan damlanın ne kadar akıp gitmek istediğini bilirim.

İnsanlar gibi,
Biz de bazen akıp gitmek istiyoruz bu dünyadan, bir damla kadar yer kaplayıp gitmek istiyoruz. Bazen hiç yağmur yağmamasını dilerken, hiç gelmemiş olmayı diliyoruz.

Başımı cama yasladım, soğuk zamanlarda olduğumuz için şapka takıyordum, şapkam olduğu içinde rahatlıkla yaslanabilirdim cama. Damlalara daha yakın olabilirdim. Cama yaslandığımda hafif dışarıya dönük şekildeydi başım ve dizlerim yine cam tarafına dönüktü, tüm yalnızlar gibi. Kendisinden başkası olmayınca yolcuların, tek başına rahat oturmanın yollarını arıyor insan. Ve en kolay, en güvenilir, en konforlu yalnızlığı yaşıyoruz cama yaslanırken. Kulağımda bir müzik, kulaklarımı dolduruyor sonuna kadar. İyi ki müzikler var ve iyi ki kitaplar... Onlar olmasa yalnızları kim anlar?

Kulaklarımı sonsuzluğa kadar dolduran müzik eşliğinde yollarda gözlerim, otobüste kimin olduğu çok da umurumda değil, yanımda kimlerin olmadığı umurumda. İnsan hep yalnız da yanında birileri varken de yalnızsa, asıl yalnızlıklar çukuru o zaman başlıyor ve hep sığındığımız liman ıslak. Deniz vurduğu için kıyılarına. Cam kenarları gibi

***

Cam kenarları hep ıslak
Hep yaşlı gözlerimiz.

Cam kenarına bakarken mi ağlarız daha çok? Ya da ıslaklığı görünce dayanamayan gözlerimiz... musluğu açmaya yer ararız. Biz aslında hiç damlalara dayanamayız. Her ıslaklıkta bırakmak isteriz kendimizi, her yalnızlıkta soluklanmak, her durakta durmak. Böyle programlanmışız. Kimse söylemedi bize ama, kimseye de sormadık, böyleyiz ıslak...

Yoldan geçenler, otobüsün hızlıyla daha da hızlandı, bazıları aynı yerde kalırken, yine biz uzaklaşıyoruz. Damlalar her yerde, artık baktığım her yer ıslak, camın arkasındaysam haddinden fazla ıslak. İnsanlar da yağmur gibi damlarken, kalabalık şehirlerde hep böyledir ve bu kalabalık güvensizliği çağrıştırır, yalnızlar daha bir yalnız olur. İnsanlar geçerken otobüsün önünden film şeridi gibi, uzakları düşünmek an meselesi, nerede-ne yapıyor?'lar birikir gözlerimize, biraz da onun için ıslanırız. Otobüs durduğu halde inmek istemeyiz, insanların soran bakışları arasında, bu ıslaklıkla yürünmez, biliriz.

Yolculuğun uzunluğu yolla değil, düşündüklerimizle ölçülür. Bazen bitmeyen bir yolculuk vardır, dakikalar içinde bitmesi beklenen ama saatlere bedeldir. Bazen de uzun dediğimiz yollar kısacık gelir. İçimizdeki yol ile alakalıdır o da. Gideceğimiz yer var ise eğer, kolaydır biraz daha. Ama yoksa zordur yolculuk, hele nereye gideceğini bilmiyorsa kişi...

Akıp gitmek istediğimiz cam (dünya) artık şeffaf değil ve nereye gideceğimizi bilmediğimiz sokakların lambası yok, bu karanlıkta damla olmak da zor. Ya haylaz bir çocuğun parmağına denk geliyoruz ya da yolda giderken olduğumuz yerde boşuna kuruyoruz. Ya da bitiyor bu yolculuk ve inmek zorundayız artık, ısıttığımız koltuğu terk ediyoruz. Hepsi ihtimal yani damlalar bir var bir yoklar.

***

Yağmur başladı ve yine otobüsten inişime denk geldi. Şemsiye taşımayı sevmiyorum neyse ki kapşonlu montum var, ama ıslanıyorum işte. İliklerime kadar. Hasta olmak istiyorum, ilaçlarımı almamak. İndiğim gibi bulduğum bir taşa oturdum, yağmura karışan damlalarım da yetmiyor içimi rahatlatmaya. Ama belki donarsam gerçekten belki hissetmem hiçbir şeyi. Belki iyi gelir, ıslanmak iliklerime kadar. Belki bu yağmur dindirir kendisi dinmeden sızılarımı. Belkilerle oturdum bir köşeye, ıslanıyorum taş da ıslakmış zaten.

Belkilerle bekliyorum hala aynı yerde
Belki diner sızılarım
Yıllar sonrasının hesabını yapamıyorum artık, düşünemiyorum
Yaşadığım şu zaman, yaşamaya çalıştığım neyse geçsin bitsin istiyorum.

Yine yağmur yetişiyor imdadıma, ben yağmuru seviyorum.
Yağmurun ardından açan güneşi de. Belki yağmurun ıslattığı yerleri kurutacak bir güneş doğar bir gün yüreğime. Belki ısınırım bu sefer, belki tam ısınırken otobüsten inmek zorunda kalmam. Belki bu defa yağmura gerçekten sevinirim, camın arkasından izlerim koşturan damlaları.


Altı Aralık İki Bin On İki 12 00


Yağmurlu bir gün'den

06 Aralık 2012 4-5 dakika 94 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)
  • 12 yıl önce

    Hüzünlü bir yazı baştan sona. Hayatımızda damla damla bir yerlere varıyor belki çoğu zaman damlaya damlaya bir şeylerin sahibi oluyoruz. Maddi olarak da düşünmeyin sevgi aşk bile damlalar ile çoğalıyor. Çoğu insanda bilhassa başta çocuklar sevmez yağmuru, halbuki rahmettir berekettir. Suyun olduğu yerde güzellikler ve bereket vardır. Otobüsün camında ki o damlalar çoğu insanın dikkatini çekmez belki lakin iyi bir gözlemci olarak Nevin hanımın gözlerinden kaçmamış ve ortaya güzel bir yazı çıkmış. Kutlarım içtenlikle...👍😅👍