Can Aynası
Endam aynası oldum, servi karşısında el aynası oldum mecali olmayan yüz karşısında. Hülasa, hepsi sûretti, hepsi madde...
Can aynası dendi; ama canı görmedim; gösteremedim. Viran bir meskende unutulmaya yüz tuttum. Tozlar kapladı bedenimi. Bana sûret değil, siret gerekti. Bir latif yüz gerekti bana, aslıma rücu ettirecek bir yüz...
Ben cömert, yalansız, ne varsa aksettim.
Görmediğimi aksettiremedim; unutulmaya yüz tuttum.
Zaman aktı gitti, ayna bir siret gördü, meftun oldu yüreğine, siretine.
Aldı eline beni, tozlardan arındırdı, sözlerle yıkadı bedenimi, gülüşleriyle şirazeledi beni, hilkatime kendini kattı...
Ferlendim, ışıdıkça ışıdım...
Bu nasıl bir can, nasıl bir sûret ki, bana bakanın gözleri kamaşır.
Bilmezler bilmezler ki, bu aynanın ardında, derununda kim var.
Bu aynanın ardında öyle bedii, en latif sözlere müstahak kişi var.
Kokusu yasemen, giryanı ab-ı hayat, elma yanaklı, sırma saçları şahsına münhasır.
Yok senden özge, senden öte.
Şimdi diriyim, dinçim, duruyum. Üzerimde ne bir toz bulutu, ne derunumda bir katran, bahar havası gibi içim hoş. Can aynasıyım, ben, ben dediğim, ben letafet sahibinin aksiyim...
Günay Turak