Çanakkale
Bahçesinde kazanda su kaynatan anaya bir soru gelir.?Mehmet nerdedir ana???İnekleri otarıyor, hayırdır oğlum.? Der yüzündeki kırışıklıklarında buram buram yorgunluk ve yılların emeği olan ana.?Mehmet'i askere çağırıyorlar, anam Çanakkale'de askere ihtiyaç var.? Deyince. Bir komutan edasıyla doğrulur ana; ?De koyul yola gidip alalım Mehmet'i vatan beklemez? der Mehmet'i eve getirir, vatan görevine yollayacaktır. Belki de son görüşü olduğunu bilerek son kez kucağına alır oğlunu ilk doğduğu gün gibi.İlk doğduğu gün gibi evet.Ölüme yolluyor oğlunu ama biliyor ki oğlu nice Mehmet'lerin doğması için ölüyor.Gururla sarılıyor tekrar ?Oğul? diyor asaletle.Yıllarca sanki bugünü bilerek büyütmüş oğlunu bir savaş kartalı yetiştirmiş ve onu artık salıyor.Eline bir bohça veriyor içinde bir iki temiz çamaşır birazda yiyecek.Bohçanın arasından görünüyor ekmeği parça parça koymuş.Cepheyi düşünerek diğer Mehmetleri düşünerek.?Ana? diyor Mehmet helalleşiyor ve koyuluyor yola.O gün şahadet etmiştir Mehmet o gün bayrağa sarılmıştır Mehmet.
Çanakkale destanı bu cümlelere sığmaz, anlatmayla bitmez, izleri kıyamette bile silinmez bir destanın adı bu. Bu bir savaş değildi, bir belgesel hiç değildi, bir film mi? hayır, Bir rüya belki de bir yaratılış ama savaş asla değil. Bir var oluş veya yok oluştu bu. Var olduk..Tarihe kapak olduk,Kahraman olduk.
O zamanlar köyde kimin kızı kimin malı diye konuşmalar olmazdı. Vatan konuşulup. Gelen en ufak haberi yayarlardı birbirlerine. Cahiller miydi? Belki evet. Ama bilgelik değildi zaten bu savaşı kazandıran. Ağızlarında dua gözlerinde umut hiç eksik olmazdı, anaların. onlardı aslında Türkiye'yi kurtaran gizli silahlar. Onlar ve duaları .... Düşünüyorum bazen şimdikiler mi daha iyi ana, oğullarını vatandan daha kıymetli tutup ?oğlum olsa askere yollamam? diyen. Bu analar mı daha çok seviyor evlatlarını acaba.Yoksa bu analar sadece evlatlarını mı seviyor? Bugün hangi ana evladını gözünü kıpmadan böyle bir savaşa sürükleyebilir. Kaç delikanlı güneşin doğuşunu ve batışını, aynı yerden, elinde bir süngü, ayağında çarık, karlı bir havada ve cephede izlemeye yanaşır. İşte onlar bunları düşünmeden gitmişlerdi, kendilerini çoktan şehit etmişlerdi. Savaşa taktikle değil şahadetle başlamışlardı. Onlar bizim için savaşmışlardı.
Onlar orada vatan kaygısı ve düşman taarruzu endişesiyle uyuyamazken, şimdi doğu da çocuklar silah sesleriyle uyuyamıyor ve bazıları da geceleri eğlenmekten.... Nasıl ödenir bu borç, nasıl karşılaşılır mahşerde bu kınalı kuzularla... Ne yüzle cevap verilir, ne denir ? Bize sormazlar mı? Onlar bizleri düşünerek canlarını feda ettiler, bizleri için sıcak yataklarını bırakıp cepheye geldiler. Kayaların üzerinde uyudular. Bizler onların dökülen kanlarının gölgeleriyiz. Üzerimize sinmiş kan kokusu, içimizde yatar vatan duygusu. Bunu dışarıya vurmalıyız. Yemeğin suyuna ekmek banarken bile bunları düşünüp boyun eğmeliyiz. Görmeliyiz artık, önemsemeli, kendimize gelmeliyiz.
? Adam öldürmek için gitmemişlerdi cepheye,
Vatanı savunmaktı çabaları.
Kimi kefensiz kaldı.
Adı bile taşa kazınmadı. ?
Hala yazılıp çiziliyor, konuşuluyor. Sadece bizler değil tüm ülke gurur duyuyor. Bu ir savaş değildi bana göre bir medeniyetin asil direnişiydi. Nasıl kazanılmıştı. Sanki şah damarları kalınlaşmıştı TÜRK 'ün. Bir çelik zırh inmişti belki de göğsüne. İman gücü , vatan sevgisi kaplanmıştı yüreğini Mehmet'in. Bir sevgi, bir öfke , bir cesaret , bir tutku , azim , hırs , sadakat ve Atatürk... Nasıl kaldırabilmişti o mermiyi Seyit Onbaşı. Kimle beraberdi kim birli görünmeyen. Sayıca azdık görünen ama kim bile bilir ki. Şehitler ölmez diye belki de bundan denmiştir. Olamaz mı ?
Bugün bu savaş anlatılırken binlerce kahramanlık hikâyesi de beraberinde gelir. Biliniyordu zaten Türkler adam öldürmek için gitmemişlerdi cepheye. Müdafaa içindi her şey. Mr. Josef Miller bir anzak askeriydi askerin silah darbesiyle bayılmıştı. Gözlerini açtığında bir Türk birliğindeydi yaraları sarılı. Üzeri örtülü. Yemek ikram etmişti Türk askeri kendi elinde az olsa da. Matarasında ki son suyu içirmişti. Buna nasıl savaş denebilir ki. Bunları duyup nasıl ağlanmaz ki. Nasıl gururlanılmaz ki. Hala göğsünüz kabarmıyorsa yüreğiniz vatan sevgisine nasır tutmuş demektir.
Hiçbir fotoğrafta otururken görmedim onu. Hep siper de ayakta. Elinde dürbünü, dik duruşlu, kartal bakışlı. Savaşı kazandıran en büyük etmenlerdendi ulu önder. Askere bir cesaret kaynağı olmuştu hep. Askere ölümü de emretmemiş miydi zaten. Sert duruşlu , otoriterdi ama yüreği bir ana bir baba edasıyla çarpıyordu kimi zaten Mehmet'e.Binlerce anı var o günlerden. ? Matarasındaki suyu askerine içirdiğini,ekmeğini askerine bölüp verdiğini gibi nice şeyler biliyoruz.
Ve bugün kimilerinin eline oyuncak oldu Çanakkale, provokatörlerin bir numaralı silahı oldu kimi zaman. O asker sizin için savaştı , onlara ihanet etmeyin deyip İngiliz malı almayın diyenler, dövize yatırım yapmayın diyenler, turist istemeyenler. Siyasi güç olarak ele alanlar.Toprağın dili olsa da bir haykırsa bunlara, yağmur yağınca şehitlerin gözyaşı aksa.Ayıptır bu yapılanlar. Sizin ecdatlarınızdı onlar. Dedeleriniz, amcalarınız , babalarınız, halanız, teyzeniz, kardeşiniz....
Bugün kendini milliyetçi ilan edip , balkonlarını bayraklarla süsleyenler. Sizler onlar kadar Türk olabildiniz mi? Yada bizler ne kadar Türk. Şehit elbette her zaman şehittir. Her zaman bu toprakların birinci hak sahipleridirler. Ama Çanakkale şehitleri bir kere değil bin kere şehit oldular. Ve çağımız gençleri böyle sapmış, guruplaşmış, kendini kaybetmiş oldukça da her gün bir kez daha şehit oluyorlar.
Reyting uğruna klipler yapıp, tartışma programları çıkaran medya, size de hesap soracak koca yürekli şehitler. Size de güneş tersten doğacak ilerde.
Kim gözlerini kapatıp da iki dakika kendini tozlu, kan kokan, bir cephenin içinde kurşun sesleriyle, aç, yorgun, hasta , üşümüş, ve aynı zamanda da cesur olarak hayal edebilir ki. Bu hayale kaç dakika dayanabilirsiniz ki. Kendinizi bile bile vatan için nasıl ölüme atabilir misiniz? Yapabilir misiniz? İnternetinizden, plazma ekranlarınızdan, özel aracınızdan, önünüzde altın kaplama tabelalı rütbenizden, koltuğunuzdan kalkıp cepheye gidebilir misiniz?
Bu askerler sizin için kör kalırken , kollarını kopartırken , bacaklarını kopartırken sizden yeni biz yeni nesillerden istedikleri tek bir şey vardı. Bu bayrak yere inmesin, bu vatan bölünmesin. Çok mu şey istemişler acaba. Çok mu imkansızmış ki. Kimi güçlerin esiri olup kendi askerimize kurşun sıkanlarımız , vatani görevden kaçanımız , ülkede binlerce soy çıkaranımız oluyor.
Zamanında bizleri barbar ilan eden İngilizler bugün bizlere minnettarlık duyuyorlar. Bizlere saygı sunuyorlar. Her ne kadar aramızda bir barışmazlık olmasa da. Onlar arık asilliğimizi biliyorlar. Sadece onlar değil tüm dünya biliyor bunu. En büyük örneği de bu asilliğin bana göre. Hala Çanakkale de bulunan anzak askerlerinin şehitliğine giden onlara bir asker selamı veren milyonlarca Türk'ün olmasıdır.Çoğumuz biliyoruz savaş sırasında ateşkes ilan edip iki tarafında birbirlerine yardım ederek ölü askerlerini cephelere taşıdıklarını. Türklerin yaralarını sarıp ta tekrar karşı cepheye yolladığı anzaklıları. Bu Türk ulusunun taktire şayan emsalsiz bir mütevaziliğidir bence.
Bu gün o askerlerden biri yaşıyor olsaydı eminim ki intihar ederdi. Nasıl dayanabilirdi ki. O günler aklına geldikçe, o günün kokusunu hissettikçe gözyaşlarını nasıl tutabilirdi. Biz böyle bir nesil için mi bu kadar harap olduk demez miydi. Ey Türk! Uyan artık, irkil kendine gel. O zaman verilseydi bu vatan düşmana, Çanakkale destanı yazılmasaydı. Demir ağlar örülmeseydi. Daha mı rahat olacaktınız. Artık belki de bir çok şey için çok geç kaldık. Ama bari şehitlerimizin ruhlarını yad edelim. Her aklımıza geldikçe bir Fatiha okuyalım. Bu gençlik için biraz zor olacak belki ama bari bir yanan ışığı kapatalım. Yoldan bir taş kaldıralım. Bunlar bile toprağı yeşertecektir. Adım adım altında şehitlerin yattığı bu topraklar o zaman tebessüm edecektir.
M. EREN SAMİ
11 Fen B / 69 Mecidiye Anadolu Lisesi ERZURUM / MERKEZ